“Birdenbire fenalaşıp öldü” denilen Gürsey’in, otopside vücudunun her yanında işkence izleri olduğu belirlenmiş, yedi polis hakkında dava açılmış, fakat “İşkence var ama kimin yaptığı belli değil” denilerek sanıklar beraat ettirilmişti. Ağabey Gürsey, şimdi adalet peşinde... 
 
Raporlara rağmen beraat 
Diyarbakırlı Kenan Gürsey, 12 Eylül’den önce Tez-Büro-İş Sendikası’nda görevliydi. Dev-Genç’liydi. 1 Aralık 1980’de Mardin’de yakalanıp Diyarbakır’a getirildi. 7. Kolordu Komutanlığı’na bağlı Kurdoğlu denilen gözaltı merkezinde tutuluyordu. İddiaya göre, 3 Aralık’ta saat 05.30’da avluda dolaşmaya çıktığında, ‘birdenbire’ yere düşerek kafasını yere çarptı ve öldü. En azından Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi’nde yargılanan yedi polis, böyle olduğunu öne sürüyordu. Fakat 4 Aralık’taki otopsi raporu, Gürsey’in nasıl öldüğüne dair polislerin anlatımını çürütüyordu. Raporda şöyle deniyordu: 
 
“Her iki bacağın dış yüzlerinde dizden kalçaya kadar olan kısımlarında, bacakların dış yüzlerini tamamen kaplamış vaziyette yaygın morartı ve kızarıklık, bacakların ön yüzünde dizle ayak bilekleri arasında yaygın morluk ve kızarıklık, sol bacakta ve sağ bacakta dörder adet göz merceği büyüklüğünde darp izleri, sağ bacakta diz hizasına rastlayan ve dış yüzünde göz merceği büyüklüğünde darp izleri ve her ayakta şişlik ve ödem, sağ el avuç içi parmak uçlarında şişlik tarzında ödem, göğüs kemiğinin ortasında 3x2 santimetre ebatında kızarıklık, sol omuzun arka nahiyesinde iki adet 25 kuruş cesametinde kızarıklık, sol meme üzerinde göz merceği büyüklüğünde kızarıklık; baş açıldığında iki beyin hemisferinin üst ve arka kısmında 3x4 santimetre ebatında pıhtı şeklinde kan, kafatası kemiğinin üst kısmındaki adalelerde hafif kızarıklık, göğüs açıldığında her iki akciğerde kızarıklık...” 
 
Bu rapor üzerine Adli Tıp, beyindeki kan pıhtısına değinerek, ‘başa vaki künt travma sonucu meydana geldiği, kanama nedeniyle ölümün beklenir akıbet olduğu, bu kanamanın kişinin kendisinin düşmesi veya düşürülmesiyle husule gelmiş olduğu iddiasının kabul edilemeyeceği’ belirtildi. 
 
1 No’lu Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi, 30 Mayıs 1983’te verdiği kararda “Maktulün gözaltına alındıktan sonra kendisine yapılan darp sonucu başından yaralanarak öldüğü anlaşılmış” ise de yedi sanığın bu suçu işledikleri ya da işlettirdikleri sonucuna varılamadığından beraat verdi. Yani Gürsey işkenceden ölmüş, zanlılar Avni Karabaş, Enver Köse, Ali Demirtaş, Hilmi Özer, Akın Küçük, Cemalettin Erkin ve Kadir Hayta da ‘suçu işledikleri konusunda yeterli ve inandırıcı deliller elde edilemediği’ gerekçesiyle beraat etmişti. Askeri Yargıtay beraat kararını onayladı. Oysa yedi sanık, Gürsey’in gözaltında kaldığı sürece yapılan tüm işlere katılmıştı. 
 
Yargıtay 4. Dairesi, 29 Kasım 1983’te, eksik soruşturma nedeniyle dosyayı iade etti. Yerel mahkeme, 4 Eylül 1985’te yine beraat verdi. 4. Daire de 3 Haziran 1986’da kararı onadı. Bu kez de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz etti. Başsavcılık, 24 Haziran 1986’da, ‘sanıkların soruşturmayı yürütmekle görevli oldukları ve en azından bu suça göz yummaktan ötürü’ ceza almalarını istedi. Fakat Daireler Kurulu, savcının görüşüne uymadı. Dolayısıyla Gürsey’in katilleri cezasız kaldı. 
 
‘Sorumlular ceza almalı’ 
Geçen 12 Eylül’deki referandumla birlikte, Geçici 15. Madde’nin kaldırılarak darbe döneminde işlenmiş suçların yargılanmasına olanak sağlanması, Kenan Gürsey’in ağabeyi Akif Gürsey’i de harekete geçirdi. Ağabey Gürsey, geçen cuma günü Diyarbakır Başsavcılığı’na başvurarak, 12 Eylül-3 Aralık 1980 arasında 1 No’lu Sıkıyönetim Komutanlığı’nda görevli komutanlar, işkence sonucu ölümün meydana geldiği yerin görevli ve sorumlu amir ve memurlarıyla yedi polis hakkında şikâyetçi oldu. Ağabey Gürsey ayrıca, 150 bin TL’lik maddi ve manevi tazminat talebinde bulundu. Gürsey, “İşkence sonucu öldüğü kesin, fakat buna rağmen yargılama sonucunda sanıklar beraat etti. Kardeşimin ölümünün bilinmesini, sorumluların ceza almasını istiyorum” diyor. (radikal)