67 yıllık sinema hayatına 200 film sığdıran Eşref Kolçak sanat uğruna büyük acılar çektiğini söyledi. Hakkını aradığı için yapımcıların kendisine 10 yıl iş vermediğini anlatan usta sanatçı içini şöyle döktü: “Balık tutup sattım. Her şeye rağmen yıkılmadım”
 
Eşref Kolçak 1927 doğumlu, yani tam 84 yaşında ama hâlâ çok dinç ve sağlıklı... Halen Samanyolu Televizyonu’nda ‘Kollama’ dizisinde, gizli kurumun başındaki efsane ajan Mahzar Bey’i oynuyor. Geçen yıl gösterilen ‘New York’ta Beş Minare’ filmindeki kısa ama çarpıcı rolüyle filmin en ilginç sahnesinde oynamış, seyircileri adeta şoka uğratmıştı. 1944 yılından bu yana rol aldığı 200 filmin yarıdan çoğunda baş rol oynayan, bir zamanların yakışıklı jönüyle sinemayı ve hayatı konuştuk... 
 
Siz Türkiye’nin yaşayan ve halen kamera önünde olan en yaşlı oyuncususunuz. Merak ediyorum, Eşref Kolçak oyuncu olmasaydı bugün hangi meslekle uğraşırdı? 
 
Ben Sultan Ahmet Erkek Sanat Okulu’nu bitirdim. Tesfiyecilik, marangozluk okudum. Ayrıca Kasımpaşa’da oturduğumuz zaman marangoz dükkanım vardı, mobilya mağazam vardı. Bu bana Allah’ın verdiği bir yetenek. Ayakkabı tamirciliği de yaptım. Benim elim tamire çok yatkın. Bunun yanı sıra çok güzel dikiş dikerim, çok güzel yemek yaparım. Hem de öyle sıradan yemek değil. Aklınıza ne gelirse, zeytinyağlılar, dolma, börek her şey. Elimden her iş gelir ama oyunculuktan hiçbir zaman vazgeçmedim.
 
Adımı kullanan çetelerden uzak durun
 
Yav kardeşim yıllardan beri bunu yapıyorlar. Beni en çok rahatsız eden şu, Ankara Barosu’na gitmişler bana Ekrem Bora söyledi. Bir avukata, “Beni Eşref Kolçak gönderdi” deyip bin lirasını almışlar. Ekrem anlatırken yerlere yatıyor gülmekten. Adamlar telefon açıyor, “Ben Eşref Kolçak. Size şu kadar bilet gönderiyorum. karşılığında şu kadar para istiyorum” diyorlar. Almanya’ya bile elleri uzanmış. Gurbetçilerden, “Eşref Kolçak sizinle film çekecek” diye para toplamışlar. Almanya’daki gurbetçiler anama babama küfrettiler, “Söz verdin de bize gelmedin” diye. Benim hiçbir şeyden haberim yok. Buradan herkese sesleniyorum, benim adımı kullananlardan uzak durun. Sinema balosu bileti filan satmak isteyenlere sakın itibar etmeyin. O çetenin benimle hiçbir alakası yok.
 
‘10 LiRA iSTEYiNCE YIKILDIM ’
 
Siz, bir zamanların en önemli bayan oyuncusu Cahide Sonku’yla da oynadınız değil mi?
 
Cahide Sonku çok güzel bir kadındı, güzelliği büyüleyiciydi; hem de bir hanımefendiydi. Sanata da sanatçıya da değer verir, saygı gösterirdi. Ben sinemada onun oğlunu oynadığım ‘Fedakar Ana’ filmiyle tanındım. Figüranlıktan oyunculuğa geçtiğim film 1947 yılında onunla oynadığım o yapımdır. Cahida Sonku yapımcı olmuştu ve o filmi de onun şirketi çekiyordu. O zamana kadar figüranlıktan film başına 2 lira alıyordum. Cahide Sonku bana 100 lira verdi. Sadece 4 günlük çalışma karşılığı bu parayı aldım.
 
Unutamadığınız bir anınız var mı?
 
Ne yazık ki o çok değerli insanın, çok sıkıntılı son zamanlarına şahit oldum. Cahide Sonku’nun hazin hikayesi bugün kendisini bir şey sanan genç oyunculara ibret olsun. Bana hayatımın en önemli parasını kazandıran insanı, yıllar sonra düşkün halde görünce adeta kahroldum. Bir akşam Pera Palas’ın yakınındaki evime doğru yürürken arkamdan birisinin ismimi seslendirdiğini duydum. Döndüm baktım Cahide Sonku, hemen elini öpüp ne emrettiğini sordum. “Eşref Bey sizden çok özür dilerim, bana biraz para verebilir misiniz” dedi. İçim ezildi. Elimi cebime attım, 10 lira vardı, elini öperek verdim. Teşekkür ederek gitti. Onun içinde bulunduğu o duruma tanık olduğum için çok acı çektiğimi hissettim. Bir süre sonra da aramızdan ayrıldı, Allah rahmet eylesin.
 
ABD’de 10 dakika fazla çalıştık Mahsun’a 3 bin dolar ceza k esildi
 
Mahsun Kırmızıgül’ün ‘New York’ta 5 Minare’ adlı filminde başımıza şöyle bir şey geldi. Amerika’da müthiş bir sendikalaşma var. Günde sekiz saatten bir dakika fazla kimseyi çalıştıramazsınız. Büyük cezası var. Bizde de öyle oldu. Günün sonunda ufak bir sahne kalmıştı. Sette 10 dakika fazla çalışıldı diye sendikanın adamları geldi. Mahsun’a 3 bin dolar ceza kesti. Bizim sinemamızda ise ne sendikalaşma, ne telif hakları hiçbir şey yok. 
 
Türk Sineması’nda da işlerin çalışanların lehine böyle tıkır tıkır yürümesini mi istiyorsunuz? 
 
Böyle olmasını bir yana bırakın, hayalini dahi kuramıyorum. Ben, Türk Sinema Kanunu beni yani oyuncuyu tanısın istiyorum. Sinemayla yapımcının ne ilgisi var? Yapımcının masa başında para saymaktan başka bir işi yok. Kameraman var, senarist var, müzisyen var, yapımcı var, yönetmen var; oyuncu yok.
 
Hiçbiri gönül huzuruyla ölmedi
 
Yarım asırlık eşiniz Özcan Hanım geçen sene vefat etti, onun yokluğunda evinizde neler değişti? 
 
En büyük sıkıntım şu; yıllarca kapımı açan kişi yok artık. Evde yapayalnızım. Evimçok sessizleşti. 56 yıllık bir evlilik yaşadım. Eşimçok dirayetli bir kadındı, tambir amazondu. Ve evi çok iyi çeviren bir insandı.Onun olmaması beni çok üzüyor. Karımın yanında birmezar aldım. Mezar taşımı da yazdırdım. Ölünce oraya gömülmek istiyorum.Hoş orası olmasaydı beni de bir çukura atıverirlerdi... 
 
Neden bu sitem?
 
Benim bir bu kadar daha ömrüm yok. Gözümaçık gitmek istemiyorum. İnanırmısınız sinemaya gönlünü vermiş sanatçıların hemen hemen hepsi gönül huzuruyla ölmedi. 
 
Sinemada10 yıl iş verilmediğini biliyorum. Yapımcılar neden sizi gözden çıkardı? 
 
Evet, kendi aralarında birlik oldular. Birbirlerine “Eşref Kolçak’ı çalıştırmayalım” dediler. Yapımcılar yaptı bunu. Çünkü onlardan, ödenmeyen senetlerin parasını istedim. 67 yıldır sinemadayım, 200 filmde oynadım, doğru dürüst 3 firma paramı ödemiştir. Diğer firmalarda çuvalla param kaldı. Avans alıyordum, sonrası Allah kerim. 
 
Ücretinizi alamadınızmı? 
 
Alamadım.Mesela 20 bin lirayı 2 senede ödediler, paranın değeri kalmadı. Bölük pörçük aldığımız paralarla geçiniyorduk. 
 
Yapımcılarınsize ambargo uygulayıpiş vermedikleri 10 yıl boyunca nasıl geçindiniz? 
 
10 yıl boyunca rahmetli eşimin ailesiyle geçindik.O süre boyunca 30 sene yaşlandım, evime 3 kere haciz geldi.Öyle hakkımı yediler ki çok üzüldüm. Ama ben yılmadım, ekmeğimi taştan çıkartırım. 2 sene Boğaz’da balıkçılık yaptım. Bundan da hiç gocunmadım.
 
Belgin, Muhterem harika sanatçılar
 
Türk Sineması’nda hemen hemen bütün kadın oyuncularla oynadınız. Peki hangisiyle aynı filmde yer almak daha çok keyif verdi?
 
Ben en çok iki kişiden keyif aldım, Belgin Doruk ve Muhterem Nur. Onlar başka insanlardı. Hele hele rahmetli Belgin hayatımda gördüğüm ender kişilerden biriydi. Sanata ve sanatçıya, işine bu kadar değer veren ikinci bir kişiyle tanışmadım. Neriman Köksal da öyleydi, biz böyle yetiştik.
 
Sette beni gösterip gülüştüler
 
Sinema oyuncusuyapımcılar tarafındandışlanıncaBoğaz’da balıkçılık yaptı öylemi? Aynen öyle. Sabaha karşı 4’te uyanıyordumve doğru denize açılıyordum. Palamut, torik, lüfer ne bulursamsabah hale götürüyordumorada satıyordum, yahut motorlarla “Gümüş” diye dolaşan balıkçılar vardı.Onların içinde benimaskerlik arkadaşımda vardı. Kürt İhsan’dı adı. “Ula Eşref ağabey gel, hadi bir bir say balıkları ağabey” derdi. Balıkçılık çok güzel birmeslektir. 
 
Genç oyuncuları nasıl buluyorsunuz?
 
İster alınsınlar ister alınmasınlar, yeni oyuncuların bir çoğunda sanata ve sanatçıya saygı görmüyorum. 
 
Siz bunu nasıl yaşadınız, başınızdan ne geçti. Böyle bir olay karşısında ne yaptınız? 
 
En son başıma geleni söyleyeyim. Eve doğru yürüyordum. Baktım yolun kenarında bir set kurulmuş, çalışıyorlar. Geçerken tebessüm ettim, hiç oralı olmadılar. Kendi aralarında konuşup, beni gösterip gülüştüler. Ben ne yaptım, küçüklüklerine verdim.
 
TÜRK SiNEMASI SAYEMiZDE VAR
 
Bizim jenerasyondan şu anda 4 kişi kaldık. Ben, Ahmet Mekin, Fikret Hakan, Ekrem Bora. Hanımlardan da yalnız Muhterem Nur kaldı. O da Müslüm Baba’yla evlendi, büyük sağlık sorunu geçirdi. Şimdi çalışmıyor, çalışmak da istemiyor. Türkiye’de bugün sinema varsa, şu saydığım insanların sayesindedir. O sinemayı yapanların yüzde doksanı şu anda yok. Hangi sefaletler içinde öldükleri de belli değil. Dünyanın hiçbir yerinde bir sanatçı sürünerek ölmemiştir. Bizim memleketimizin dışında en geri kalmış yerde bile sanatçıya sonsuz değer veriliyor, bizde ise tam aksi...
 
bugün