Independent'ın blog yazarı 21 yaşındaki aktivist Jody McIntyre'ın üç Tweet'le değişen hikâyesini, Londra isyanıyla birlikte okumak gerekli...

Jody McIntyre, serebral palsi adı verilen nörolojik bir hastalıktan dolayı çocukluğundan beri tekerlekli sandalyede ve konuşma güçlüğü çekiyor. İngiltere halkı onu eylemlerde tanıdı.

Önce Tottenham… Sonra Islington, Hackney, Camden, Croydon… İsyan dalgası Londra semtlerini tek tek yutarken İngiliz Independent gazetesinin muhabirleri de tıpkı diğer meslektaşları gibi şehrin dört bir köşesine dağılmış, anbean yeni haber geçiyordu. 

Ama Independent, ayaklanmaların üçüncü gününde, internet üzerinden yürüttüğü o sıcak haber akışının arasına bir cümlelik kısa ve alışılmadık bir açıklama da sıkıştırdı: “İsyan hakkındaki son Tweet ve beyanlarından ötürü, gazetemiz Jody McIntyre’ın blog yazılarını yayımlamayı durdurmuştur.”

Bu blog yazarı, Independent’ın gazabını üzerine çekecek ne söylemişti? “Tottenham’dan ilham alın ve siz de kendi mahallenizde ayaklanın” diyordu bir Tweet’inde. Bir diğerindeyse isyan bölgesindeki esas şiddeti polisin ürettiğini yazıyordu. Yağmacılar hakkında ne düşündüğü sorulduğunda da cevaben şu Tweet geliyordu: “Polis insanlara her gün eziyet ederken, benim Tescos’a veya T-Mobile’a sempati duymamı beklemiyorsunuz herhalde.”

Polisin polisi kim?

21 yaşındaki Jody McIntyre, isyanın Tottenham’da başlamasından itibaren sokaklardaydı ama o aslında eylemlerde görmeyi bekleyeceğiniz birisi değil. ‘Serebral palsi’ adı verilen nörolojik bir hastalıktan dolayı çocukluğundan beri tekerlekli sandalyede ve konuşma güçlüğü çekiyor. Ama İngiltere halkı onu yine de eylemlerde tanıdı. 

2010 Aralık’ında, üniversite öğrenim harçlarının yükseltilmesine yönelik protestolar Ada’yı kasıp kavururken, internete düşen bir video kaydı, McIntyre’ı bir anda gündeme taşımıştı. Videoda, polisin, genç eylemciyi yerlerde sürüklediği ve darp ettiği açıkça görülüyordu. Sonra her şey çok hızlı gelişti. Röportajlar birbirini kovaladı. BBC, Guardian, Independent… McIntyre mesajını her fırsatta tekrarlıyordu: “ İngiltere’de polis şiddeti çok tehlikeli boyutlarda.”

Bu mesaj ve onu söyleme biçimi Independent’ın ilgisini çekmiş olmalı ki, McIntyre’a gazetenin web sayfası için bir blog yazması teklif edildi. Genç aktivist bu sayfada, yedi ay boyunca dünyanın dört tarafından direniş kültürü örneklerini kaleme aldı, azınlıkların taleplerine yer verdi. 

Başta BBC olmak üzere bütün İngiltere medyasını eleştirdi, fazla savaşçı bulduğu David Cameron hükümetine sataştı ve engellilerin hakları için sesini yükseltti. Yıldızı giderek parlıyordu. Yazıları Guardian ve New Statesman gibi itibarlı yayınlarda da çıkmaya başladı. Nihayet televizyon kanalı Channel Four’la bir program için anlaştı. Bu ay gösterime girmesi planlanan ‘Bars for Change’ isimli programın tanıtım filmleri YouTube’da dönmeye başladı. Çekilen ilk bölüm, İngiltere polis teşkilatındaki yolsuzlukları gündeme getiriyordu. Bölüm başlığı da temel bir sorudan ödünç alınmıştı: Peki polisi kim denetleyecek? Polise kim polislik yapacak?

Cameron’ın ani dönüşü

McIntyre artık bir sembol haline gelmişti. Ama o üç Tweet her şeyi değiştirdi. Independent’taki blog artık yok. Eylem sırasında McIntyre’ı arayan gazeteciler görüşlerine yer vermekten vazgeçti. Huffington Post UK, onunla yaptığı özel söyleşiyi anında yayından kaldırdı ve nihayet Channel 4 de televizyon programını askıya aldı. Bugün bulvar basını McIntyre’ı hedef gösteriyor. İnternet forumları, bloglar ve Twitter’da küfür kıyamet… ‘İsyanı ateşleyen bu adamı içeri tıkın’ başlıklı bir Facebook sayfası bile mevcut. Genç blog yazarının, yağmayı desteklemediğini ama yağmacıları anlamak gerektiğini içeren açıklamalarınaysa itibar eden yok.

Basının, halkın ve hükümetin öfkesi, İngiltere’de havayı bıçakla kesilecek kadar katılaştırdı. Yoksulluk tartışması rafa kalktı; artık özgürlüklerin sınırı sorgulanıyor. Polis, bugünlerde isyanın ve yağmaların sosyal medya üzerinden ne şekilde organize edildiğini ve kimlerin bu işe karıştığını gözden geçiriyor. Başbakan David Cameron, çok sert önlemlerin alınacağını açıkladığı iki gün önceki konuşmasında doğrudan sosyal medyayı suçluyordu: “Özgür bilgi akışı doğru amaçlar için kullanılabilir ama aksi de mümkün.”

Görüşler çabuk değişiyor. Daha birkaç ay evvel, Kuveyt’te yaptığı bir konuşmada aynı Cameron, aynı sosyal medyayı şöyle tarif ediyordu: “ Sosyal medya, yolsuzluğa yeter diyen genç kuşağındır. Kendisine verilenle yetinmek istemeyenlere, ikinci şıkkı çıkar yol görmeyenlere aittir.” Arap Baharı’nın coşkulu günleriydi. Belki de o yüzden Cameron hevesle devam etmişti: “İfade özgürlüğü ve internet, Tahrir Meydanı’nda en az Trafalgar Meydanı’nda olduğu kadar saygı görmelidir.”

McIntyre’ın hikâyesi de Trafalgar Meydanı’nda geçiyor.