Şimdi’nin büyük şehir insanı, gerçeği ne kadar aramaya fırsat bulur bilmiyorum ama, Şimdi’nin Gücü kitabının kapağında gerçeği arayanların mutlaka okuması gereken kitap yazısını okurken altını çizdiğim cümleleri yeniden düşünüyorum: ‘Ego veya zihnin genellikle dışsal deneyimler tarafından yaratılan sahte bir benlik aslında. Ego, şimdide değil geçmiş veya geleceğe bağlı. Zihnimiz geçmişte yaşanmış olay veya deneyimleri durmadan evirip çeviriyor. Gelecek hedefleri, planları için çoğu zamanda şu anı unutturuyor’.

        Kitap şöyle devam ediyor;’Şu an anı hissetmek aynı zamanda bedenin ve anın farkında olmak demektir. Zihin veya ego, yaratıcı değildir. Aslında tek amacı yaşamı kolaylaştırmak olan zihin, bedeni ve şimdiyi köleleştirmiştir’.

       Eğer bedeninizin farkında olmazsanız duygularınızı hissedemezsiniz, en sonunda onları fiziksel düzeyde bir hastalık belirtisi olarak deneyimlersiniz. Diğer bir deyişle sahibine sesini duyuramayan duygular, çareyi sahibinin kapısını hastalıkların neden olduğu beden acısıyla çalmakta bulur. Biz doktorlar da, para düzenine hizmet eden çoğu ithal ilaçlarla ortaya çıkan durumu toparlamaya çalışırız. Yığınlar kapı önünde tedavi için dizilirken, hastamızın yüzüne bile bakıp dokunamadan ezberlediğimiz klişe çözümleri sunarız çalakalem. Özel olmaya zaman yoktur çünkü bu düzende, her şey hızlı olmak zorundadır, herkesin acelesi vardır, hastalar ilaç yazılsın, film çekilsin ister diye düşünürüz sıklıkla. Hasta oradan buraya dolanır durur böylece…

         Kıtalar arası uçak yolculuğunda, kitabımı keyifle okuyup çayımı içerken yan koltukta yolculuğumu paylaştığım Doğu Afrikalı genç bir kadınla bir yandan da sohbet ediyordum. Yanındaki hasta olduğu besbelli, acı içinde kıvranan yaşlı annesine sevgi ve özenle bakıyor. Bu arada 85 yaşında olduğunu öğrendiğim annesi Okubama’nın sorununu anlamaya çalışıyorum. Yıllardır yaşadığı Somali’den, Los Angelas’ta yaşıyan kızını ziyarete gittikten bir süre sonra hastalanmış. Doğduğu ve büyüdüğü ülkesine geri dönmek istemiş. Kızının anlattığı kadarıyla, ABD’de ki yaşamın spiritüel olarak iyi bir yaşam tarzı olmadığını, çalışmak alışveriş yapmak ve televizyon seyretmekten ibaret olduğunu söylüyormuş durmadan.

        Ağrı kesici ile durduramadığı kalça ağrısının otoimmün (insanın kendi bağışıklık sisteminin kendi vücudunu hastalandırması) nedeniyle olduğunu anlıyorum kızının anlattıklarından. Doktor olarak benden tavsiyeler almak istiyor. Muhtemelen ülkelerine, arkadaşına, doğasına ve şimdisine geri döndüğünde iyileşeceğini söylüyorum kızına.

     Ve yeniden Echart Tolle’u okumaya devam ediyorum. Bedeni ele geçirip iktidarını ilan etmiş zihin, kapitalist dünyanın zihin iktidarlarının peşinden sürüklenip duruyor. Aç gözlülüğün neden olduğu acılar insanlığın üzerinde gezinirken ve aç gözlü sömürü doğanın yıkımı sürdürürken şu farkındalığı yaşamaya zaman ve enerjimiz kalmıyor. Farkında olmadan, benliği hissetmeden acımasız hiyerarşi yarışı; öfke, depresyon, kıskançlık gibi olumsuz duygular ardından da tıpkı yaşlı Afrikalı anne Okubama’daki gibi hastalıklar yaratıyor.

    Echart Tolle’a bedende veya şimdide doğal olarak var olan sevgi, varlık sevinci, huzur ve sağlığa ancak farkındalıkla ulaşılabiliyor. Hemen yanımda sessizce uyuyan Okubama da bana bu gerçeğin canlı örneğini gösteriyor.