Çarşıda, pazarda, kahvede veya  bir ev oturmasında ilk kez tanıştığımız kişiler bazen ismimizden önce mesleğimizi sorarlar. ‘’Öğretmenim’’ cevabından sonra ikinci soruyu yapıştırırlar.

-Ne öğretmeni?

Biz cevap vermeden üçüncü ve can alıcı soruyu da arkasından hemen eklerler;

-İlkokul mu? Lise mi?

Burada cevabın ilkokul olması ile lise olması arasında soranda bıraktığı etki açısından önemli bir fark vardır. İlkokul ise küçümser, lise ise önemser bir ifadedir bu. Branşınız Anaokulu ise hiç söylemeyin  artık.

Evet, daha fecisi Anasınıfı ve anaokulu öğretmeni olarak iki bölüme ayrılan Okul Öncesi  öğretmenleri içindir. Zaten sıfattan belli ‘’Okul Öncesi’’… Okul değilmiş. Öncesiymiş.

 Dolayısıyla da bırakın halkı, istisnaları tenzih ederek söylüyorum kendi okullarındaki mesai arkadaşları olan sınıf öğretmenleri ve idareciler tarafından öğretmenden sayılmazlar. Velilerin bazıları ise sadece bakıcı olarak görürler.

Üç ile altı yaş arasındaki çocuklara öğretmen olmak üst sınıflar ve branş öğretmenlerinde olduğundan çok farklıdır. Onlar, çocuk terlediğinde üstünü değiştirir veya sırtına havlu koyarlar, ilaçları varsa saatinde içirirler, gerekiyorsa tuvaletine yardımcı olurlar,bağırlarına basarak anne şefkati  ve çilesini onlarca çocukta yaşarlar.

Hal böyle iken, ve de  eğitimde en önemli çağın 0-5 yaş arası olduğu biliniyorken ne büyük bir cahillik ve vefasızlık yapıldığını söylemeye gerek yok.

Milli Eğitim Bakanlığının nazarında da sınıfı küçük yaş grubu diye o öğretmeni de küçük görmek böyledir. Hatta somutlaşmıştır. Sadece yüz ifadesi ile sınırlı kalmamıştır. Şöyle ki;

Anasınıfı ve ilkokul öğretmenlerinin maaş karşılığı okutacakları haftalık ders saati On sekiz saattir. Ortaokul ve liselerdeki öğretmenlerin On beş saattir.

Yani Anasınıfı öğretmenleri ile ilkokul öğretmenlerinin maaşlarını hak etmeleri için daha fazla çalışmaları gerekmektedirir. Hele ki anasınıfı öğretmenleri  bunu  bir de hiç teneffüs hakları olmadan yaparlar.

 Daha açık söylemek gerekirse eğitimde yaş küçüldükçe yani temele inildikçe değer azalmaktadır.

 Millet olarak çoğunlukla matematiği pek bilmez ve sevmeyiz ama onunla da düz mantık hükmü vermeye bayılırız.

Nasıl bir anlayış değil mi? İçinde yaşadığımız iki binli yıllarda bu durumları anasınıfı ve  ilkokul çağında çocuğu olan tahsili ne olursa olsun anne babalar değiştirmeye başlamışlardır. Amma ve lakin okumuş yazmış bürokratlarımız hala aynı gelenekselleşmiş düz mantık da ısrar ederler.

Farklı meslekler içinde benzer bir yargı geçerlidir. Doktor, polis, öğretmen, işçi, hakim, kaymakam, subay, memur gibi  değişik meslekler  bu az önemli, çok önemli, önemsiz gibi sınıflara ayrılırlar... Ve bu yargılar keskin maaş  farkları, toplumsal statü, üniversite bölüm puanları gibi gerçeklerle kendini belli eder.

Halbuki gerçekte bütün meslekler değerli ve önemlidir. Sezar:  Çizmemde bir çivi eksikse bu Roma Uygarlığının bir eksikliğidir derken, Cengiz Han’da aynı anlamda; Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir komutanı, bir komutan bir orduyu, bir ordu da milleti mahfeder, der.

Burada önemli olan işin, mesleğin ne olduğu değil, nasıl yapıldığıdır. Hadi bizlerden geçmiş artık, bu doğru değer yargısını bari çocuklarımıza öğretelim, nesilden nesile genlerine de işlesin de artık toplumsal ve resmi statü ortadan kalksın.

Böyle olduğunda mesleki hoşnutsuzluklar en alt seviyeye inecek, işler daha düzgün ve verimli yürüyecektir. Herkes rahat bir şekilde yeteneği  ve ilgisi doğrultusunda istediği mesleği hiç çekinmeden seçip yapabilecektir.  Okulda öğretmeni sorduğunda çocuğa,çocuk gurur duyarak rahatça;  Babam Belediyede temizlik işçisidir, simitçidir, boyacıdır öğretmenim diyebilecektir.

Sağlıcakla…

 

Aydınpost’un mahalle ziyaretleri devam ediyor. Bu hafta Orta Mahalle’deydik. Mahalleli yağmur yağdığındaki su baskınlarından, kendi hallerine bırakılan metruk binalardan, kentsel dönüşüm projesinin yılan hikayesine dönmesinden ve siyasetçilerin kendilerini unutmuşluğundan şikayetçi. Ayrıca engelli bir vatandaşımızın Modern Şehir Aydın’da karşılaştığı sorunlar Aydınpost’ta…