Atalar; “Dünya yangın yeri” demiş

Bu sözün hikmeti ne ola ki?

Asırlardır söylene söylene bize kadar gelmiş.

Dünyanın sınav yeri olduğu mu  kastedilmiş?

Burada yaşamanın ve tutunmanın zorluğundan mı dem vurulmuş?

Bizim bu dünyadaki tutumlarımız bu söze verdiğimiz anlamda saklı.

Eğer; bu diyarın sınav yeri olduğunu iman etmişsek davranışlarımızda hep bir kısıtlılık ve kontrol olacaktır.

Her davranışın hesabını verecekmiş gibi davranırız.

Bizi sınava tabi tutan iradenin buyruklarının denetimi altında hissederiz kendimizi.

Mağduriyetler ve kazanımlar hep bu pencereden değerlendirilir.

Şayet; burada yaşamanın ve tutunmanın zorluğunu esas almışsak, hep kazanma, biriktirme, güçlü olma, hükmetme gibi arzular yönetir bizi.

Bu güç ve potansiyellere sahip olmazsak kendimizi kaybetmiş hissederiz.

Kaybetmek ise “Bu yangın yerinde” rezil olmak, eksik olmak, var olanların kulu kölesi olmaktır.

Hep eziklik duygusu içinde yaşamaktır.

Böyle olmamak için hep kazanmaya, sahip olmaya odaklanarak davranırız.

Hayatımızı bu sahip olma ve kazanma duygusu yönetir.

Sahip olduklarımız hep yetersizdir.

Zira bizden daha fazlasına sahip olanlar vardır gözümüzün önünde.

“Ne olur sanki bizim de olsa” nazarlarıyla bakarız bizden fazlasına sahip olanlara.

Önce “Başımızı sokacak kadar bir evimiz” olsun deriz.

Buna sahip olur sonra daha iyisini arzularız.

Harala gürele çalışır çabalarız bunun için.

Sonra “Ayaklarımızı yerden kesecek kadar bir arabamız olsun” deriz.

Filim tekrar başlar.

Hayatın tam ortasında bu talep vardır.

sahip oldukça daha iyisini hedefleriz.

Bitmek bilmeyen ihtiyaçların peşinden koştururuz.

“Yangın yerinden” bir şeyler kurtarmak isteriz.

Kendimizi ateşe atarak.

Önümüzde duran örnekler hep bizden daha fazlasına sahip olanlardır.

Bu duygu “Yangın yerinin” odunu olmamıza sebeptir.

“Yangın yerinden” kurtarmak istediklerimiz “Yangın yerine” teslimiyetin sebebidir.

Kendimizi ateşe attığımız arzularımız ve hırslarımızın mazeretlerini üretiriz bir bir.

Sahip olduklarımızla üstünlük sağlarız, sahip olamayanlara karşı.

Şimdi sen ey insanoğlu veya kızı!

Neye sahip olduğunu sanıyorsun?

Bir bak kendine.

Sen sana verilen hayata sahip misin?

Senden öncekiler sahip mi?

Annen, baban, onların anneleri babaları nerede?

Hani sahip olmak için çırpındıkları.

Bu dünyayı sahipsizmiş gibi davranmak onlara ne kazandırdı.

Ki; seni kazandırsın!

Unutma!

Senin ve diğer varlıkların bir “Sahibi” var.

O her şeyi gözetiyor ve kayıt altına alıyor.

Hiç bir yarattığını “Başıboş bırakmıyor”

Şimdi bizler;

Sahib’imizin,sahip olun dediklerini kıymetsiz görüyor,

Kıymet vermediklerine sahip olmak için çırpınıyorsak...

Durup “Hayatın anlamı” üzerine yeniden düşünme ve iman tazeleme vakti gelmiştir.

Hasılı;

Sahibi olanın, “Sahip” olmak için çırpınması beyhudedir.

Sahip olmak istediklerin burada kalacak…

Sahibi olduğun eylemlerin doğurduğu sonuçlar seninle gidecek...

Bu “Yangın yerinden” Sahib’ine eli boş gitmeyeceksin.

Heybende, amel defterinde mutlaka bir şeylerin olacak.

Götürdüklerimiz yüzümüzü ya güldürecek, yahut karartacak.

Bunu unutmayalım...