Sözde sanayisi yeterince gelişmemiş kentlerden birisiyiz. Ama sanayisi gelişmiş illerden fazla miktarda zehirleniyoruz. Hem de sinsi bir şekilde yavaş yavaş. Yapılan araştırmalara göre son yıllarda ilimizde kansere bağlı olarak meydana gelen ölümlerde artış çok fazla. Bu ölümler özellikle bazı bölgelerde tavan yapmakta ve neredeyse başka bir ölüm nedeni görülmemekte. Üstelik bu zehirlenmelerin ve kansere bağlı ölümlerin önüne çok kolay geçilebilecekken bunun yapılmaması bizi daha da üzmekte. Sonuçta burada biz de yaşıyoruz.

Birinci olarak jeotermalden bahsedelim. İlimiz yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın en zengin jeotermal kaynaklarına sahip. Isınmadan sanayiye, tarımdan enerji üretimine kadar birçok kullanım alanı varken ilimizde sadece enerji üretimi için kullanılıyor. Hem de burada yaşayan halka en küçük katkısı olmadan, hem de burada yaşayan insanları en fazla zehirleyen metod iken. Enerji üreten tesisler hem önemli miktarda zehirli gaz çıkışına sebep oluyorlar, hem de içinde zehirli maddeler bulunan akışkanları tarım alanlarına, zeytin ve incir bahçelerine zarar verecek şekilde deşarj ediyorlar. Böylece hem havadan, hem karadan ve hem de sulardan zehirleniyoruz.

Su deyince en çok zehirlendiğimiz Menderes’i yazmandan geçmek olmaz. Menderes’in Afyon’dan başlayan yolculuğu Söke’de denize ulaştığı yerde son buluyor. Bu güzergah üzerinde onlarca şehir kanalizasyonlarını, yüzlerce sanayi kuruluşu atık sularını, bir çok tarımsal işletme içinde pestisistlerin bulunduğu drenaj sularını Menderes’e boşaltıyor. Böyle olunca da Menderes’in suyunda ağır metallerden bor bileşiklerine kadar insan sağlığına zararlı onlarca madde sınır değerlerinin çok üstünde bulunuyor. Menderes’ten sulanan tarım alanlarında yetişen ağır metalli sebze ve meyveleri de öncelikle bizler yiyerek göz göre göre zehirleniyoruz. Bu konuda da ziraat odalarının ve tabip odasının önemli çalışmaları var. İsteyenler buradan bilgi edinebilir.

Sadece bu kadar mı? Elbette değil. Beşparmak Dağları bölgesinde maden ocakları var. Bu madenler çıkarılırken mikroskobik ölçüde çıkan kanserojen tozlar solunum yolu ile bölge insanının ciğerlerinde kanser oluşturuyor. Ayrıca yine aynı bölgede açılan ve kapatılmayan uranyum yatakları önemli miktarda radyasyonun çevreye yayılmasına ve kansere neden oluyor.

Evlerde, kamu kuruluşlarında ve sanayide kullanılan katı yakıtlar, yakılan prina ve atık yağlar da çevre kirliliğine neden oluyor. Bu yakıtların denetimi yapılmıyor, herkes kafasına göre havayı kirletiyor ve bizleri zehirliyor. Denetim yok, kontrol yok, itiraz yok, vatandaşı dinleyen yok. Sadece büyük firmaların çıkarları var. Böyle olunca da burada yaşayan insanlar kanser olmuş kimin umurunda? Temiz bir kentte, temiz bir hava soluyup, temiz su kullanıp, temiz arazilerde üretilen temiz ürünler tüketmek istiyoruz. Ayrıca büyük firmalar para kazanacak diye, dağdan taştan, sudan havadan zehirlenmek istemiyoruz. Temiz bir çevrede insanca yaşamak istiyoruz.