Tarık Buğra’nın 1920 sonrası ve Sakarya Meydan Savaş’ı öncesi Ankara’sını ve olaylarını anlatan eseri “Firavun İmanı’nda” bir Ali Yusuf karakteri vardır.

Ali Yusuf acıma nedir bilmeyen… Fırsat kollamasını seven… Tekme atacak, çelme takacaklarını içgüdüleriyle iyi seçen bir fırsatçıdır.

Sevgiden… İnanmaktan… Bağlanmaktan… Acımaktan… Merhametten anlamayan bir insafsızdır.

İftiracı… Ustaca çamur atan… Alttan alta fitne kaynatan… Dişi geçince ısıran… Geçmediklerine yaltaklanan… Dolap çevirmede eşi bulunmaz bir omurgasızdır.

İçini saklamasını bilen… Öfkesini, kinini dışına vurmayan… Kendi ikbali için gözünü kırpmadan herkesin istikbalini yakacak karakterde bir düzenbazdır.

Bu şahsiyet yoksunu kurulacak düzenden nemalanmak için gazeteci kimliği ile Kurtuluş Savaşı öncesi İstanbul’dan Ankara’ya geçer.

O günlerin Ankara’sı kurulma aşamasındaki sistemin Bolşevik temeller üzerine oturmasına yönelik yoğun bir Rus propagandası altındadır.

Ali Yusuf Gazi’nin çevresi ile olduğu kadar Ruslarla da dirsek temasına geçer.

Bu arada Zile isyanı çıkar. Ali Yusuf, Fuat Zahir takma adıyla kendini isyan bölgesine atar ve alttan alta isyanı körükler.

TBMM ise kalkışmayı bastırmak için çare aramaktadır. Görüşmeler sonucunda Zile’ye içlerinde Hüseyin Avni ve Mehmet Akif’in de bulunduğu bir heyet gönderilir.

Kafile Zile yakınlarında konakladığı yere şehir eşrafından bazı ileri gelenleri davetle işin eni boyu hakkında bilgi edinir.

Ve sonuçta kurulan bir planla kan dökülmeden isyan bastırılır.

 O plan da Ankara’dan gelmiş gibi gösterilen uydurma bir telgrafla Sakarya Savaşı’nın kazanıldığının bölge halkına ilanıdır.

Olay sonrasında Ali Yusuf fırsatçılığını gösterir…

Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgrafla Zile isyanının bastırıldığını ve geniş bilginin Ankara’ya ulaştığında sözlü olarak verileceğini bildirir.

Böylece isyan teşvikçisi olarak gittiği Zile’den “isyan bastıran kahraman” olarak geri döner.

Tabi herkesten önce ulaştığı Ankara’da zehrini akıttıktan sonra vakit geçirmeden cepheye hareket eder.  

Meclis Heyeti ise ne yaptıysa nafile… Sonrasında gerçeği kimseye anlatamaz…

Aslına bakılırsa buradaki Ali Yusuf karakteri bir motiften ibarettir… Böyle lüpçü örnekleri bizde sayılamayacak kadar çoktur.

Onların dolunay berraklığında ortaya çıktığı zamanlar ihtilallar sonrası ya da iktidarların el değiştirdiği dönemlerdir.

Şimdi gördüğünüz “kısa metrajlı filmleri” de dikkate alarak zihninizi bir yoklayın bakalım… Kaç tane Ali Yusuf bulacaksınız?

Siz bu gün eli sopalı FETÖ’cü avına çıkanların15 Temmuz gecesi sonuçtan emin olmadan kendini sokağa attığını mı düşünüyorsunuz?

Hemen söyleyeyim… O kanaatteyseniz yanılıyorsunuz…

Onların genel karakteridir hesap, kitap yapmak… Sağlama oynamak… Tarihte hep öyle olmadı mı?

Hafazanallah ihtilalcılar ya başarılı olsaydı?

Bu gün o eli sopalılar kimleri kovalıyor.. açığa alıyor ya da haklarında soruşturma açıyor olacaklardı.. hangi parti mensuplarına kapılarını kapatacaklardı.. biliyor musunuz?

Ben söyleyeyim…

Kafalarında gezdirdikleri tilkilerin ortaya çıkarılması sonrasında onları teselli için desteğe giden STK’ların personelini… Bir de etraflarında dört dönen AK Partilileri…

Bu kadarı da olmaz demeyin lütfen… Bu tiplerin DNA’sında vardır bu…

Hani çoğunuzun bildiği, yeri geldikçe benim de anlattığım hoş bir akrep- kurbağa hikâyesi vardır.

Akrep ile kurbağa dost olurlar ve birlikte gezmeye çıkarlar. Ama kurbağa akrepten yine de kuşkulanmaktadır.

Derken bir dereden geçmeleri icap eder. Kurbağa akrebe:

-Benim için sorun yok… Sen başın çaresine bak, der.

Akrep:

-Benim de geçmemin bir tek yolu var… O da sırtında beni karşıya geçirmendir, der.

 Kurbağa:

- Ya sokarsan, dediğinde:

Akrep:

-Aşk olsun bunca zamandır beraberiz… Bir zararımı gördün mü?

 Bak… Bu konuda söz veriyorum.. demesi üzerine kurbağa ikna olur ve akrep sırtında suya dalar.

Ama akrep kıyıya ulaşıp kendini sağlama aldıktan sonra kurbağaya iğnesini batırıverir.

Canı yanan kurbağa:

Hani söz vermiştin… Bunu yapmayacaktın… Dediğinde akrep:

-Ne yapayım… Huyum bu… Yanıtını verir.

 Tıpkı onun gibi Ali Yusuf tiplerinin huyu budur… Hani can çıkar, huy çıkmaz, derler ya…

İşte öyle…

Hz. Peygamber de “bir dağın yer değiştirdiğini duyarsanız inanın fakat bir insanın huy değiştirdiğini duyarsanız inanmayın,” dememiş mi?

Siz onların demokrasi mitinglerinde kendi elleriyle şerbet dağıtmalarını…

Çarşıda, pazarda ellerinde sopa, ağızlarında küfür FETÖ’cü kovalama şovlarını…

İşlerini, güçlerini bırakarak parti toplantılarında en önde boy göstermelerini demokrasi sevgisi, parti aşkına mı bağlıyorsunuz?

Eğer öyle sanıyorsanız… Yanılgı içersindesiniz.

Bütün bunlara neden sıkı bir partili görüntüsü vererek hem iktidar zırhını kuşanmak hem bu yolla geçmiş günahlarının üzerini örtmektir.

Yoksa Ali Yusuflar için parti ya da partili dediğin nedir ki… Bir araçtan ibarettir… Mühim olan iktidar gemisinde olduğu algısı yaratmaktır.

Ali Yusuf tiplileri en büyük maharetlerini iktidarların el değiştirme dönemlerindeki hızlı dönüşlerinde sergilerler.

Zira iktidara hangi parti gelirse gelsin fark etmez onlar “hulul etme” yollarını bulurlar.

Onun içindir ki, Ali Yusuflar her devirde kazananlar cephesinde Hüseyin Avni’ler ve Mehmet Akif’ler de kaybedenler safında yerlerini almışlardır.

AK Partililerin de akıbeti farklı olmayacaktır…

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA İNDİR!