Tüm dünyadan 230 cansız vücut, içi sıvı nitrojen dolu büyük metal silindirler içerisinde, eksi 196 derecede, tıbbın ilerleyip kendilerini yeniden diriltecesi günü bekliyor. Buna 'cryonics' deniyor. Aktüel Dergisi bu hizmeti veren ABD'li firmalara ulaşıp dondurulmanın ayrıntılarını, tekrar diriltilmenin bilimsel olup olmadığını ve maliyetini konuştu. Ardından Türkiye'deki 16 cryonicsist'ten ilki olan Güner Kuban'la konuştu

ABD'de Oakland City’de yaşayan 71 yaşındaki psikiyatr Dr. Eugene Donovan, yakalandığı yemek borusu kanserinden kurtulamayacağı kesinleşince dondurulmaya karar verdi. Zaten hep ölümsüzlük peşinde olan, hayalci biriydi. Bilimin ve tıbbın ölümsüzlüğü bir gün bulacağına ama kendisinin buna yetişemeyeceğine inanıyordu. Alcor Life Extension Foundation’la bir anlaşma imzaladı. Eugene’in dört öz, üç de üvey çocuğu vardı. Üvey çocuklar bu olayı parayı sokağa atmak olarak görüyor ve Eugene’in ölümünden sonra kendilerine hiçbir şey kalmayacağından yakınıyorlardı. Aile ikiye ayrıldı. Üvey çocuklardan biri Eugene’in zihinsel durumunun yerinde olmadığını ortaya attı. Diğer kardeşler hemen harekete geçip tersini ispatlayan bir rapor aldı. 19 Mart 1989’da Eugene iyice zayıf düşmüş, durumu daha da ağırlaşmıştı. Artık ölmeye hazırdı. Hatta hala yaşadığına öfkeleniyordu. Sonunda 21 Mart 1989 sabahı öldü ve hemen işlemlere başlandı. Kanı damarlardan boşaltıldı. Ardından damarlar basınçlı steril suyla temizlendi. Eugene yalnızca başının dondurulmasını isteyenlerdendi. O, bir gün tek bir hücreden bir insanın yaratılacağına, bilimin o kadar ilerleyeceğine inanıyordu. Bedeni ise geri gönderilip yakıldı.

70 dakikalık ölümden sonra hayata döndürüldü

Sözlük anlamı, insanların bilinmeyen bir gelecekte çözülmek üzere dondurulması olan cryonics terimi, ilk olarak 1965 yılında kullanıldı. Ancak ilk kez Neil R. Jones 1930’larda yazdığı bir romanda insanların dondurulmasından söz ediyordu. Ünlü fizikçi Robert C. W. Ettinger da 1964’de yayımlanan ‘Ölümsüzlük İhtimali’ adlı kitabında insanların gelecek yıllarda canlandırılmak üzere dondurulması fikrinin akla yatkın olduğunu ileri sürüyordu. Dünyada dondurulan ilk kişi 73 yaşında akciğer kanserinden ölen Amerikalı psikolog James Bedford’dı. 1967’den beri buzlar içinde diriltileceği günü bekliyor. Bazıları için insanları, nano teknolojinin ve tıbbın çok ilerlediği, her hastalığa çare bulunabildiği, tek bir hücreden bile bir insanın yeniden yaratılabildiği bir çağda uyandırmak üzere dondurmak için paralarını almak umut tacirliğinden başka bir şey değil. Ancak yapılan bir deney hiç de öyle demiyor. Dr. Paul Segal’in 1992’de American Cryonics Society’nin sponsorluğunda Kaliforniya Üniversitesi’nde yaptığı şu meşhur deneyden söz ediyoruz. Dr. Segal beagle cinsi sevimli köpeği Miles’ı dondurup tekrar diriltmeyi başarmış ve bu deney cryonicsist bilim insanları için o günden beri büyük bir ispat olarak kabul ediliyor. Miles kanı çekildikten sonra dondurularak öldürülmüş, 70 dakikalık klinik ölümün ardından kanı tekrar damarlarına enjekte edilerek oda sıcaklığına geri getirilmişti. Üç buçuk yaşındaki köpek hayata geri döndüğünde tüm karakteristik özelliklerini olduğu gibi taşıyordu, alışkanlıkları ve huyları değişmemişti. Bu, dondurulan insanların bir gün yeniden canlandırıldığında hafızalarının yerinde olacağına ispat olarak gösteriliyor.

Kolay bir işlem değil

Cryonics, yani insanların şu Mel Gibson’ın ‘Forever Young’ filmindeki gibi ileride canlandırılmak üzere dondurulması öyle cesedi (onların deyimiyle hastayı) buzların içine yatırmakla olmuyor. Çünkü insan bedeni, önlem alınmadan dondurulursa buz kristalleri hücrelerin çevresini sarıyor ve su kaybına sebep oluyor. Gerilen hücre zarı yırtılıyor ve hücre parçalanıyor.

Bunu engellemek için gliserol gibi donmayan kimyasallar kullanılıyor. Ölü beden önce buz kalıplarıyla soğutuluyor ve göğüs kafesi açılarak vücuttaki kan damarlardan çekiliyor. Yerine eksi 50 derecede gliserol enjekte ediliyor. Vücuda yayılımı sağlanan solüsyon vücut ısısının da eksi 50 dereceye düşmesini sağlıyor. Hücre çevresindeki yağların buzdolabında kalmış birkaç günlük yağlar gibi buruşmaması için de hasta içi sıvı nitrojen dolu büyük metal silindirler içerisinde, eksi 196 derecede korunuyor.

Tüm bedeni dondurmak 150 bin dolar

En büyük cryonics şirketi ABD’li AlcorLife Axtension Foundation. Onu American Cryonics Society, Cryonics Institute ve TransTime takip ediyor. Bu şirketlerde dondurulmuş olarak bir gün diriltilmeyi bekleyen toplam 230 ‘hasta’ bulunuyor. Öldüğünde dondurulmak üzere anlaşmaya imza atmış insan sayısı ise 900 civarında. Tüm bedeni dondurmanın bedeli 150 bin, yalnızca başı dondurmanın bedeli ise 80 bin dolar. Ödeme kolaylıkları da sağlanıyor. Önce bir hayat sigortası yaptırıyorsunuz. Sigortanızın primlerini ölene dek düzenli olarak ödüyorsunuz. Ölümünüzden sonra kalacak olan toplu para yakınlarınıza ödenmiyor, bir miktarıyla dondurulma masrafları karşılanıyor. Geri kalanı ise faiziyle birlikte yeniden hayata döneceğiniz, yani buzların çözüleceği güne kadar sizin adınıza biriktiriliyor. Türkiye’de bu dondurulma anlaşmasını imzalayan isimlerden biri olan Güner Kuban, bu uygulamayı “Artık kefenin de cebi var” diyerek özetliyor. Anlaşma imzaladığınız firma size bir bilezik ya da kolye veriyor. İçinde, beklenmedik bir şekilde ve yerde ölürseniz sizi bulanların nereye başvuracağı yazılı oluyor.

"Her 50 yılda bir dirilsem yeter”

Anlaşma gereği dondurulanların veya dondurulmak üzere kontrat imzalayanların ismi bir sır olarak saklanıyor. Bunu açıklamak isteyenlerinki hariç. Bilinen dondurulmuş en ünlü iki isim yazar Dick Jones (Dick Clair olarak da biliniyor) ve efsane beyzbol oyuncusu Ted Williams, Türkiye’den de Çerkez Ethem’in yeğeni olarak bildiğimiz Güner Kuban var. Güner Kuban, Alcor firmasıyla 1992 yılında dondurulma anlaşmasını imzaladığında şirketin Türkiye temsilciliğini de almış ve o zaman 16 Türk anlaşma imzalamak için kendisine başvurmuş. Ama bugün o isimlerin kimler olduğunu söylemiyor. Kendisinin dondurulmayı istemesinin nedenini ise şu sözlerle anlatıyor: “Ben diğer insanlar gibi yaşamaya çok meraklı olduğumdan, hayatımı sürdürmek istediğimden dolayı imzalamadım bu anlaşmayı. Tek istediğim kısa bir süreliğine de olsa gelecekte dünyanın nasıl olduğunu görebilmek. İleri teknolojinin gelişimini, ışınlanmanın, zaman makinasının icat edildiğini, insanların beyin kapasitelerinin yüzde 100’ünü kullanmaya başladıklarını, diğer güneş sistemlerinin keşfedildiğini görmek istiyorum. 80 yıl içerisinde, dondurulan insanların yeniden hayata döndürüleceğine inanıyorum çünkü nano teknoloji inanılmaz ilerliyor. Bir gün gelecek istediğiniz yaşta uyanabileceksiniz. Ben 17 yaşımda uyanmak istiyorum. 50 yılda bir, birkaç haftalığına uyansam yeter bana.” Dünyada ilk canlı olarak dondurulacak kişi olmayı hedeflediğini söyleyen Kuban, “Artık yaşam sevinçlerim azalmaya başladı. Yaşlılığın tuzağına düşmek istemiyorum. İnsanlar ruhlarıyla beraber yaşlanıyorlar ama benim ruhum hala 17 yaşında. Biraz daha yaşarsam zaten gençleri kıskanmaktan öleceğim. O nedenle işlerim bitince -bunlardan biri Çerkez Ethem’in hayatını yazdığım kitap- elden ayaktan düşmeden Kolombiya’ya gidip ötenazi yaptıracağım. Ardından da dondurulacağım” diyor. Kuban, cryonics işleminin dini kurallara aykırı olup olmadığı sorusunu ise “Bugünün tıp anlayışına göre ölü olarak kabul edilen kişiler, yarının tıp bilgi ve anlayışına göre ölü olarak kabul edilmeyecekler ki” diyerek yanıtlıyor.

En geç 200 yılda uyanacaklar

American Cryonics Society yetkilisi Jim Yount, eşleriyle birlikte dondurulmak için anlaşma imzalayanlar olduğunu söyleyerek ekliyor: “Böylece uyandıklarında yabancı bir ortama değil, tanıdığı ve sevdiği birinin olduğu ortama uyanacaklar.” Walt Disney ve Tito’nun da incelemek için şirketten döküman istediklerini ancak kontrat imzalamadıklarını söyleyen Yount’a göre en çok 70-120 yıl içinde dondurulmuş insanları hayata döndürmek tıbben mümkün olacak. Alcor’un yetkilisi D’Bora Y. Tarrant ise bu süreyi 150-200 olarak uzatıyor. Yeniden diriltilmenin bir garantisinin olmadığını da ekleyen Tarrant, “Cryonics, pek çok hukuki problemi de beraberinde getiriyor. Çünkü dondurulmak isteyenler paralarını muhafaza etmek istiyorlar ve miras olarak devretmek istemiyorlar” diyor.

Bu yazı 27 Mart 2011 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır