Rotasını arayan din dersleri

Yakın tarihimiz boyunca rotasını bir türlü bulamayan din derslerinin, değişen dünya ve gelişen Türkiye’deki konumu merakla bekleniyor. Eğitim sistemimizle ilgili köklü değişikliklerin gündemde olduğu şu günlerde, din derslerinin de, günümüz ihtiyaçları ve Türkiye gerçekleri göz önünde bulundurularak, ideolojik yaklaşımlardan uzak bir şekilde ele alınıp değerlendirilmesi zaruri görünüyor. Çünkü, kalkış noktası sıkıntılı olan her iş, ilk düğmesi yanlış iliklenen bir gömlek gibi, baştan ele alınıp, yeniden düzenlemeyi zaruri kılıyor.

Din derslerinin en büyük sıkıntısı ne idi?

Din derslerinin de en büyük sıkıntısı kurucu iradenin dine karşı olan problemli yaklaşımından kaynaklanıyordu. Modern Türkiye’nin kurucuları, geri kalma sebebi olarak dini görüyorlar, çözümü de mümkün olduğu kadar dinden uzak olmakta arıyorlardı. İnkılâplar gerçekleştirilirken, Müslüman Türkiye toplumunun ihtiyaçları nazara alınmamış, yapılan değişikliklerin milletin sosyo-kültürel yapısına ne kadar uygun olup-olmadığı göz önünde bulundurulmamıştı. İlerleme ve gelişmenin çaresi batının fikir ve uygulamalarında aranmış, onun değerleri herhangi bir süzgece tabi tutmadan ithal yoluna gidilmişti.

Oysa her milletin yaşayışı, dünya görüşü, ihtiyaçları birbirinden farklı olduğu için; yönetici konumunda bulunanların, yapacakları uygulamalarda bu farklılığı göz önüne almaları gerekiyordu. Bir de asıl gözden kaçan nokta; Türkiye milletinin, tabi olunan değil; kendisine tabi olunması gereken “İslam” diniyle müşerref bulunmasıydı. Pergelin ucunu böyle doğru bir yere koyduğumuzda asıl sorulması gereken sorular şu ve şunun gibi sorular idi: “Biz, dinimizin hangi emrine uymadık da bu hale geldik? Acaba dinimizin tavsiyelerini göz ardı mı ettik? Veya İslam’ı günümüz şartlarında yanlış mı yorumladık…

Teşhis böyle doğru konulabilseydi tedavisi de doğru yapılırdı. Ancak, teşhisin yanlış konulması neticesinde, din dersleri sistem içerisinde doğru bir yerde konumlandırılamadığı gibi; bu yanlış, günümüzde yap boz tahtasına dönen eğitim sisteminin de temel nedeni oldu. Sırf, imam-hatip liselerinin orta kısımlarını işlevsizleştirmek için, sekiz yıllık eğitim gibi, eğitim pedagojisi ve evrensel standartlardan uzak bir sisteme geçildiğini göz önüne alırsak ne demek istediğimiz daha rahat anlaşılacaktır.

Din derslerinin geleceği

Türkiye’de örgün eğitim kurumlarında okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersleri de anormal şartların ürünü olan 1982 Anayasası’nın bir neticesi olduğu için sürekli gündemden düşmedi. Mevcut haliyle din derslerinden ders öğretmenleri ve öğrenciler başta olmak üzere toplumun büyük bir kesimi de memnun değil. Yeni anayasa süreci ve eğitimdeki köklü değişikliklerin arifesinde olduğumuz bu günlerde din derslerinin akıbeti çok merak edilen konulardan birisi. Ben, burada kısır siyasi ve ideolojik bazı tartışmalara girmeden probleme çözüm adına katkıda bulunmaya çalışacağım.

Din Derslerini ne yapalım?

Din derslerinin çok tartışılmasına sebep olan konuların başında bu dersin kimlik problemi gelmekte. İlköğretimde iki, lisede haftada bir saat olarak okutulan bu dersin amacı nedir? Öğrencilere bir şeyler öğretmek ise bu bir saatte ne kadar mümkün olacak? Yok çocuklara bir saat de olsa maneviyat adına bazı şeyler kazandırmak ise din derslerine karşı güdüsü çok düşük olan öğrencilere öğretmenler nasıl ve ne kadar faydalı olacak?

Öğrenciler Resim, müzik ve beden eğitimi gibi sanat ve spor dersleri haricinde gördüğü diğer derslerin karşılığını SBS ve LGS sınavlarında almaktalar. Bu da onların güdülenme derecesini olumlu etkilemekte. Ama hiçbir hayati sınavda çıkmayan din dersine öğrenci neden çalışsın? Bu dersi öğrenmek için neden gayret etsin? "Din dersidir zaten haftada bir saat gelir geçer" gözüyle derse girip bu düşüncelerini, davranışlarıyla öğretmene aksettiren bir öğrenci öğretmenin de motivasyonunu olumsuz etkilemekte, böylece öğrencisine faydalı olmaya çalışan öğretmenler de gördüğü bu ilgisizlik yüzünden şevk kırılması yaşamaktalar.

Müfredat sorunu

Dersin kimlik problemine sebep olan bir diğer faktör de müfredatla alakalı. Müfredat her konudan bahsedeceğim derken maalesef bir çok konuda derinlemesine bilgi vermekten çok uzak. Konular adeta bir vaaz konusu gibi çok geniş. Milli eğitim Ak Parti iktidarı döneminde müfredatı büyük oranda değiştirdi, eğitim felsefesi olarak da öğrenci merkezli eğitimi esas aldı. Ancak din dersinin mevcut haliyle öğrenci merkezli işlenmesi çok zor. Çünkü dersde gerek müfredatın yelpazesinin çok geniş ve genel olması; gerekse de ders saatinin bir saat olması sebebiyle çok özele inilememekte, genelde dersi öğretmen anlatmak durumunda kalmakta. Müfredatın bu haliyle, imam-hatip lisesine gitmeyen ancak din eğitimi de almak isteyen bir öğrenci Kur'an-ı Kerim, Siyer, Fıkhi bilgiler v.b. gibi bir müslümanın bilmesi gereken hayati konularda da bir şey öğrenememekte.

Bundan dolayı mevcut haliyle din dersinden toplumun büyük çoğunluğu olan ve çocuğuna ehil eller tarafından din eğitimi vermek isteyen Sünni kesim memnun değil. Diğer taraftan başta Alevi kesim olmak üzere bazı gruplar da "din dersleri Sünni müfredata göre hazırlanıyor Alevilik öğretilmiyor"-ki tamamen haksız değiller- diye dersi kıyasıya eleştirmekteler.

Herkesi memnun etme adına önce dersin müfredatı toplumun her kesimini adil bir şekilde kapsayacak biçimde yeniden ele alınmalı. Dünyanın neredeyse bir köy haline geldiği günümüzde neslimizin dini bilgilerden bihaber olmaması adına ders zorunlu olmaya devam etmeli.

Aynı zamanda derse öğrenci nazarında bir kimlik kazandırıp saygınlığını arttırma adına SBS ve LGS sınavlarında da soru sorulmalı. Bu, öğrencilerin de derse daha iyi güdülenmesini ve dersi daha ciddiye almasını sağlayacaktır. Bu birici aşama. Din bir kültür değil hayat tarzıdır, eğitiminin de verilmesi gerekmektedir. Bunun için de okullarda seçmeli tefsir, hadis, siyer, fıkıh, Kur'an-ı Kerim, Alevilik v.b. gibi toplumun bütün katmanlarına hitap edecek dersler konulmalı. Böylece inandığı konuda din eğitimi almak isteyen öğrencilerin ve aldırmak isteyen velilerin istekleri yerine getirilmelidir.

Dersi ehil olanlar vermeli

Din, insanlık tarihi boyunca en vazgeçilmez kurumlardan birisi olmuştur. Dünyada, duvarsız, edebiyatsız, yazısız ve töresiz çok ülke ve toplum olmuş ancak mabutsuz ve mabetsiz toplumlar olmamıştır. İnsanlığın nasıl yeme-içme, barınma gibi maddi ihtiyaçları olmuşsa inanma gibi manevi ihtiyaçları her zaman var olmuştur, olacaktır da.

İşte bu sebepten dolayı din dersleri konusu çok hassas ve ehemmiyetli bir konudur. Ehil kimseler tarafından verilmezse telafisi mümkün olmayan toplumsal problemlere yol açabilmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca bir türlü rotasını bulamayan din dersleri ülkemizin normalleşmeye girdiği şu dönemde rotasını bulabilirse, bu, hükümetin ülke adına yaptığı en hayati ve kalıcı icraatlardan birisi olacaktır.

Taha ÜNAL/Din sosyolojisi uzmanı