23 Nisan 1920'de açılan TBMM'nin 95. kuruluşunu yaşıyoruz. Türkiye 1877 yılından buyuna Meclisli! Türkiye'ye Meclis'i, Cumhuriyet'i, demokrasiyi, çok partili yaşamı hep devrimciler getirdi. Onların inatçı ve sabırlı; ondan da ötesi kelle koltukta mücadeleleri saltanatı yıktı; halk yönetiminin yolunu açtı. Meclisli yaşam, Amerikancı darbelerle sekteye uğradı. Meclis'i en çok sultanlar ve sulta düzeni kurmak isteyenler istemedi ya da etkisiz hale getirdi.

 

İlk Anayasa ilk Meclis

Anayasal düzene ilk kez 1876'da Mithat Paşa'ların mücadelesiyle 23 Aralık 1876 günü geçtik. Kanun-i Esasi ile ilk Meclis'in de yolu açılmış oldu. Bununla 1299'da kurulan ve Saltanata dayalı Osmanlı'da, ilk kez irade kırılıyor ve halk yönetiminin yolu açılıyordu. Artık Osmanlı ailesinin mutlak egemenliği yerine, sınırları belli herkesin iyi kötü hakkının tanıntığı bir Anayasal düzen başlıyordu. Bu mücadelede Padişah Abdülaziz tahttan indirildi, yerine gelen II. Abdülhamid Anayasa yapma sözüyle tahta oturtuldu. Mithat Paşa ve ekibi kolları sıvayarak ilk Anayasamızı Fransız Anayasası'ndan esinlenerek hazırladı. Abdülhamid, buna bazı tırpanlamalar yaptıysa da yine de başlangıç olarak önemli haklar getirildi. İlk Osmanlı Anayasası, 24 Aralık 1876 tarihinde Padişah tarafından bir Hattı Hümayun ile ilan edildi. Kanun-ı Esasi ile mutlak monarşiden, meşruti monarşiye geçiş sağlandı. Bu anayasa ile ilk kez, "milletin temsili ilkesi" demokrasinin temel ilkesi olarak devlet hayatına dahil edildi. 119 maddeden oluşan Kanun-ı Esasi, yürürlükte kaldığı süre içerisinde yedi kez değişiklik gördü.

 

Aç kapa Abdülhamid

İlk Meclisimiz de 31 Mart 1877 günü faaliyete başladı. Bu döneme 1. Meşrutiyet Dönemi dendi. Meclis-i Mebusan üyeleri geçici bir talimatla il, liva ve kazaların yönetim meclisi üyeleri arasından seçildi. İstanbul için ise ayrı bir seçim yapıldı. Bu Meclis'te 115 üye vardı. 28 Haziran 1877 günü de çalışmalarını tamamlayarak dağıldı. Aynı seçim yöntemiyle oluşturulan 2. Meclis-i Mebusan ise, 13 Aralık 1877 günü taplandı. '93 Harbi' dediğimiz 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı'nı bahane eden Abdülhamid, Meclis'i 14 Şubat 1878 günü kapattı. Anayasayı da askıya almış oldu. Kapatılmanın en önemli nedeni, Abdülhamid'den hesap sorulma korkusu idi. Çünkü Savaşı sarayından yönetmiş ve istenilen yardımları göndermemişti. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa bölgede yalnız bırakılmıştı. İstanbul'un ağır ihmali vardı. Esareti de bu nedenle oldu. Buranın kaybıyla da Rusların Balkanlara ve Doğu'da Ermeni meselesine aktif müdahalesinin yolu açılmış oldu.

 

Meclis kapatıldı istibdat geldi

İlk Meclis'in kapatılmasının ardandan Abdülhamid, büyük bir baskı ve zulüm düzeni kurdu. Halk kahramanı Sadrazam Mithat Paşa, uydurma bir mahkemede yargılandı ve Taif'e sürgün edildi. Burada da 2 (8) Mayıs 1884 günü boğdurularak katledildi. Ancak Anayasal düzen ve hürriyet özlemi yok edilemedi. Jön Türkler ve İttihatçılar, Anayasa'nın uygulanması ve Meclis'in tekrar açılması için uzun ve inatçı bir mücadeleye giriştiler. Baskı, sürgün, idam ve hapis cezalarıyla karşılaştılar. Ancak boyun eğmediler. Yeri geldi yurt dışına çıkarak mücadelelerini burada sürdürdüler. Yeri geldi içerde zindanlarda ömür tükettiler...

erc1-001.jpg

Abdülhamid 'dışa boyun eğen, içerde zalim' politikasını bol İslâmcılıkla uygulamaya çalıştı. Orduyu etkisizleştirdi. Katı bir sansür ve sürgün politikası uyguladı. Kurduğu hafiye teşkilatıyla herkesi baskı altında tuttu. Jurnalcilikle babayı oğula düşman kıldı. Onun baskıcı döneminde Osmanlı en büyük toprak kaybına uğradı.

 

'Ya vatan ya ölüm'

Baskıların zirve yaptığı günlerde Erzurum, Diyarbakır, Sivas gibi doğu illerimizde 1905-6 yılları arasında İstibdata karşı büyük isyanlar çıktı. İsyanlar hızla yayıldı. Halktaki bu çıkışı gören İttihat ve Terakki Cemiyeti, Selanik merkezli örgütlenmesini Anadolu'ya da yaydı. İttihatçı devrimcilerin en büyük amacı, dağılmakta olan vatanın bütünlüğünü sağlamak ve bunu sağlayacak olan Anayasal düzeni ve geri getirmekti. Meclisle de Sultan'ın keyfi yönetimine son vererek halkın iradesini yansıtmaktı. Osmanlıyı parçalamak amacıyla İngiltere ve Rusya'nın bir araya geldiği Reval Görüşmelerine seyirci kalan Sultan'a karşı, Resneli Niyazi Bey komutasında 200'e yakın öncü birlik 3 Temmuz 1908 günü dağa çıkarak isyan bayrağını açtı. Parolaları ise: "Ya vatanı kurtaracağız, ya öleceğiz!" sözüydü.

 

Halk isyanıyla Meclis geri geldi

Niyazi Bey, Abdülhamid'den taleplerini ise "Biz Kanun-u Esasi'nin hemen bugün yürürlüğe konulmasını isteriz. Bunu hükümet vermezse millet zorla alacaktır. Binaenaleyh teşkilatımızı bu arzuyu yerine getirmek, hürriyetimizi elde etmek kudretini isbat eylemek için kurulmuştur. (...) Bu da pek yakında görülecektir. Mebuslar Meclisi'nin derhal açılmasını talep eder" sözleriyle bildirdi. (A. Cemaleddin Saraçoğlu, Resneli Niyazi, Şema Yayınları, İstanbul, 2006, s.44-45) 
 

Niyazi Bey yaptıkları işin önemini ise şöyle anlatır: "Şimdi biz üç yüz yıl önce yapılacak işler karşısında bulunuyoruz." (Balkanlarda Bir Gerilla- Hürriyet Kahramanı Resneli Niyazi Bey'in Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1975, s.12-13)

 

İTC'nin bu talebine daha fazla direnemeyen İstanbul yönetimi, 23 Temmuz 1908 akşamı Anayasa'yı yürürlüğe koyacağını ve Meclis'i açacağını ilan etti. Bu ilan yurtta bayram olarak günlerce kutlandı. 24 Temmuz günü de gazeteler ilk kez sansürsüz yayımlandı. 23 Temmuz, daha sonra Hürriyet Bayramı olarak kutlanmaya başlandı.

 

Darbecilerle Balkanları kaybettik

2. Meşrutiyet Dönemi Meclisi için Kasım ve Aralık 1908'de seçimler yapıldı. Ahrar Fırkası ve İttihat ve Terakki Fırkası'nın katıldığı seçimlerde, İttihatçılar 275 mebusun 160'ını elde ederek Meclis'e geldiler. 17 Aralık 1908 günü 3. Meclis-i Mebusan açıldı. Ahmet Rıza Bey reisliğe seçildi. İttihatçılar yine de tam iktidar olmadı ve dışardan yönetimi yönlendirdiler. Bu da ilerde sıkıntılara neden oldu. İlk sıkıntı 31 Mart (13 Nisan) 1909 gerici isyanıyla ortaya çıktı. Abdülhamid destekli gerici asker ve siviller isyan ederek Meclis'i kapattılar. İstanbul'da günlerce terör estirerek çok sayıda aydın ve askeri katlettiler. Selanik ve Manastır'dan gönüllülerin de içinde bulunduğu Hareket Ordusu gelerek isyanı bastırdı ve 27 Nisan 1909 günü Abdülhamid, Meclis kararıyla tahttan indirildi. Buna rağmen Meclis'in isyan sırasında Yeşilköy sırtlarında toplanması dikkat çekiciydi. Devrimciler Meclislerinden vazgeçmedi. Hep açık tutmaya çalıştı.

 

 

Gerici yönetim yıkıldı Edirne kurtarıldı

Mayıs 1909'da Anayasa'da değişiklikler yapılarak Sultan'ın yetkileri kısıtlandı. 1911'de ara seçim yapıldı. Bu dönemde muhalefet 21 Kasım 1911'de kurulan Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nda birleşti. Gericiler, İttihatçılara karşı komplo peşindeydi. Onları tasfiye ederek kendi iktidarlarını güçlendirmek istediler. Bunların girişimiyle 18 Ocak 1912'de Padişah, Meclis'i dağıttı ve seçimlere gidildi. 18 Nisan 1912'de 4. Meclis toplandı. Bu Meclis de 5 Ağustos 1912'de Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın önerisiyle feshedildi. 8 Ekim 1912'de başlayan Balkan Savaşı nedeniyle seçim yapılamadı ve sıkıyönetim ilân edildi. Gerici yönetim, yurt çapında İttihatçı avına çıktı. Bu yönetimin basiretsizliği ve iç çekişmeleri tırmandırması neticesi Balkan Harbi bozgunu ortaya çıktı. Balkanları kaybettik. 5 milyona yakın vatandaşımız yurda göç etmek zorunda kaldı. Ölenlerin hesabını bilen yok... Bu sonuç gerici yönetimin eseriydi. İttihatçıların yeni kurmaya çalıştığı ordu da iyi sevk ve idare edilemedi. Acı sonuç halkta isyan duygusu yarattı ve devrimci İttihatçılar harekete geçerek 23 Ocak 1913 günü Bab-ı Âli Baskını denilen girişimle, Kâmil Paşa yönetimini devirdi. Damat Ferit Paşa, Ali Kemal, Rıza Tevfik, Prens Sabahattin, Rıza Nur gibi liberallerin kurduğu Hürriyet ve İtilafçılar dağıtıldı. Önderleri yurt dışına kaçtı. Böylece yeni bir dönem başlamış oldu. Bu dönemde de komplolar sürdü. 11 Haziran 1913 günü Sadrazam Mahmut Şevket Paşa suikast sonucu şehit edildi. Yönetim zaafa uğratılmaya çalışıldı. Kararlı mücadeleyle bu çete yakalanarak dağıtıldı. Devrimci yönetimin ilk işi, verilmek istenen Edirne'yi 21 Temmuz 1913 günü geri almak oldu.

 

Cihan Harbi Meclis'le sürdürüldü

Yılların sorunları İttihatçıları da bir hayli zorladı. İlk iş yeni askerlik tekniklerini bilmeyen ve Balkan bozgununa neden olan subaylar tasfiye edildi. Ordu gençleştirildi. Gelmekte olan Cihan Harbi'ne hazırlanıldı. Milli politikalarla ekonomi canlandırılmaya çalışıldı. Bu şartlarda 1914 seçimlerine tek parti olarak gidildi ve İttihatçılar çoğunlukla Meclis'te yer aldılar. Cihan Harbi'ni de bu Meclis yönetti. İttihatçılar Meclis'i kapatmadılar. Vahdettin mütarekeden sonra 21 Aralık 1918 günü Meclis'i fesh etti ve seçimlere gidildi. İlk Meclis toplantısı da 12 Ocak 1920'de yapıldı. 16 Mart 1920 günü İstanbul'un işgaliyle de Meclis dağıtıldı. 11 Nisan günü de resmen kapatıldı.

 

Kurtuluş Savaşı'nı Meclis'le kazandık

İşte bu gelişmelerin ardından Ankara'da 23 Nisan 1920 günü TBMM açıldı. İşgale karşı, milli birlik ve vatanın bütünlüğü için verilen Kurtuluş Savaşı bu Meclis'le yönetildi. Başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa seçildi. İlkesi 'Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir' oldu. Hem de artık başta Sultan ve atadıkları da yoktu. En hareretli oturumlar bu dönemde yapıldı. Öyle ki Mustafa Kemal Paşa'nın Başkomutanlık süresi bile bazı zamanlar uzatılmadı. Yunan ordusunun Ankara kapılarına dayandığı günlerde ise Meclis'in taşınması istendi, ama kapatılması asla akla gelmedi. 29 Ekim 1923 günü ilân edilen Cumhuriyetle de büyük devrimlerin yolu açıldı. İlk vekiller tahta sıralarda oturdu, kuru fasulye, pilava kaşık salladı ama Türkiye'nin onurunu hep yüksekte tuttu.

 

Milli Meclis'in önemi

Atatürk, yapılanları 2 Ocak 1922 günü Cemal Paşa’ya gönderdiği mektupta şu ifadelerle anlatır: "Türkiye’de tahmin edemeyeceğin derecede bir inkılâp olmuştur. Bütün manası bir halk hükümeti teşekkül etmiştir. Kanun yapma ve icra salahiyetlerini kendine toplayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün devlet işlerine bizzat el koymuştur." (ATABE, C. 12, s.195)

 

Atatürk, 14 Temmuz 1922 günü yaptığı konuşmada ise Maclis'in halk ayaklanması neticesi oluştuğunu belirterek "Türkiya halkı tanınmayan ve çiğnenen hukukunu müdafaa için ayaklandı, bu ayaklanma onun için bir hak ve vazife oldu. Türkiya Büyük Millet Meclisi ve onun hükümeti böyle bir ayaklanmanın neticesidir" der. (ATABE, C. 13, s.148)

 

Atatürk, 13 Ağustos 1923 günü TBMM’de yaptığı konuşmada ise "İlk Meclis’imiz milletin kendi mukadderatına bizzat el koyduğunu ilan etti. Milli hâkimiyet esaslarını harekât düsturu kabul etti ve kuvvetli bir halk hükümetinin esasını ortaya koydu. (Şiddetli alkışlar)" der. (ATABE, C.16, s.76)




İlk Meclis'in önemi 

Gazeteci Yunus Nadi ise ilk Meclis'in önemini şöyle anlatır: "Bütün felaketlerle dolu bu karma karışıklık içinde ümit olarak yalnız Ankara vardı. (...) Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli atılmıştı. Bütün Türkiye'nin istinatgâhı ve kıblesidir. Meclisin açılmasıyla millet, İstanbul işgaliyle bir an için kabolur gibi olan vahdet (birlik) noktasını bulmuş, Meclis ise milletin bu coşkusu huruşundan bir daha azami kudret ve kuvvet almıştı." (Yunus Nadi, Birinci Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet Kitapları, 1998, s.37)