Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (ESİAD) sohbet toplantısına katılan Çelik, burada yaptığı konuşmada, ilkokul yıllarından itibaren öğretilen bazı şeylerde bir terslik olduğunu, okullarda hep cumhuriyetin demokrasi diye anlatıldığını, ancak daha sonraları öyle olmadığının görüldüğünü belirtti.

Yeryüzünde cumhuriyet olmayan, ama demokrasiyle en iyi şekilde yönetilen ülkeler olduğunu ifade eden Çelik, cumhuriyet olup da diktatörlükle yönetilen ülkeler bulunduğunu kaydetti. Cumhuriyetin aslında ülkenin kim tarafından idare edileceği konusuna cevap verdiğini, nasıl idare edileceği sorusuna yanıt vermediğini vurgulayan Çelik, cumhuriyet rejimiyle tanışılmadan önce emekleme düzeyinde de olsa Türkiye'nin demokrasi tecrübesi bulunduğunu, cumhuriyet ile tanışılmadan demokrasiyle tanışıldığını ifade etti.

5 çeşit cumhuriyet bulunduğunu, bunların totaliter, sosyalist, teokratik, bürokratik ve demokratik cumhuriyetler olduğunu dile getiren Çelik, şöyle dedi:

''Peki biz hangi cumhuriyetteniz? Biz Anayasamızda demişiz ki Türkiye Cumhuriyeti demokratik, sosyal, laik, hukuk devletidir. Biz tercihimizi demokratik cumhuriyetten yana kullanmışız, en azından kağıt üzerinde.

Etrafınıza baktığınız zaman adı cumhuriyet olan, ama iliklerine kadar diktatörlük olan cumhuriyetler var. Küba da, Çin de, İran da, İsrail de cumhuriyettir. Öte taraftan bizim kağıt üzerinde uygulamalarımız daha çok bürokratik cumhuriyeti yansıtıyor. Yapılan bunca çabaya rağmen demokratik cumhuriyet görünümünde değildir. Bürokratik cumhuriyette halk tarafından seçilmiş insanların iradesinden çok, atanmışların iradesi daha çok ön plandadır. Onların ne istediği, ne hissettiği çok daha önemlidir. Ama seçimler vardır, ama parlamento vardır, ama vesayetçi sistem vardır. Arife tarif gerekmez. İsim değiştirerek gerçeği değiştiremezsiniz. İsim mesele değil. Mesele özdür, içeriktir uygulamadır. Dünyanın en harika kanunlarını diktatörün eline verin, kendine benzetir. Cumhuriyet eşittir demokrasi değildir. Cumhuriyetimizin demokratikleşmek gibi problemi var. Mutlaka demokratikleşmeyle tanışması lazım. Söz de değil özde olması lazım.''

-5 KESİM ÖTEKİLEŞTİRİLDİ-

Gayrimüslimlerin, Alevilerin, Kürtlerin, dindar insanların, köylülerin ötekileştirildiğini, köylülerin 1946 yılına kadar Kızılay'a, Ulus'a girmesinin yasak olduğunu anlatan Çelik, bir ara AK Parti Hükümeti aleyhine 'İstanbul'da kilise apartmanlarının kurulduğu' yönünde söylemlerin dolaştığını, eski başbakanlardan Bülent Ecevit'in eşi Rahşan Ecevit'in de 'Din elden gidiyor' dediğini kaydederek, şöyle konuştu:

''Bakıyorsunuz, bunun aslı astarı yok. Biz empati yapmadıkça vicdanlı ve medeni bir toplum olamayız. Avrupa'da 5 bin adet cami olduğunu biliyor musunuz? 4 bin 800'ünü Türkler açmıştır. Bir havrayı satın almışlar Hollanda'da, camiye çevirmişler. İsmini Mescidi Aksa koymuşlar. Amsterdam'da en büyük katedrali satın almışlar, camiye çevirmişler, onun adı Fatih Camii. Öte yandan Rotterdam'da Uluslararası İslam Üniversitesi açılmış. 500 İslam İlahiyatı eğitimi alan öğrenci olursa burada problem olmuyor. Ama 'Ruhban Okulu'nda 100 tane papaz yetişirse Türkiye elden gider, ekümenik patrik olur, Türkiye bölünür, Vatikan oluşur' diye bizim ulusalcı çevreler kıyamet koparıyorlar. Peki bu dürüstlük müdür? Empati yaptığınız zaman olur mu? Bu insanları ötekileştirmişiz. Türkiye'deki en kaliteli Kur'anların Almanya'da basıldığını biliyor musunuz? 4 bin 800 caminin üçte biri kiliseden camiye dönmedir. Hani empati yapalım dedik ya. ''Misyonerler memlekette kol geziyor, kimse ses çıkarmıyor'' diyorlar. Misyonerliğin şu tarafı ayaklarımın altındadır, iğrençtir. İnsanların çaresizliğinden yararlanarak, bunu fırsat kabul ederek, maddi menfaat karşılığında din değiştirmeye teşvik etmek, kabul edilebilir değildir. Düşünce özgürlüğü kapsamında bakıldığında sen nasıl dinini ona anlatıyorsan, onun da anlatma hakkı vardır. Bunda gocunacak bir şey yok.

Demokrasi insanların dini, dili, mezhebi, etnik kökeni, bölgesi, anası, atası, babası ne olursa olsun, insanların vatandaşlık ortak paydasında bir arada olmasıdır. Hür ve eşit vatandaş olmasıdır, esas olan budur. Lozan Anlaşması onlara bazı haklar getirmiş, o ayrı bir konu. Ama bizim kendi halkımızı, kendi vatandaşımızı ötekileştirmek gibi hakkımız yok. 'Din meselesinde bana yetki verilsin, 24 saatte Ruhban Okulu'nu açarım' dedim. AK Parti muhafazakar partidir. Biz ekonomide, devletin yeniden yapılandırılmasında hiçbir zaman muhafazakar değil, aksine reformist, değişimci partiyiz. Kültürel ve moral alanında muhafazakar olan AK Parti olarak Ruhban Okulu açılsın, mahzuru yok diyoruz. Bir bakıyorsun Türkiye'de diğer muhafazakar olmayan kesimler bu konuda daha katı davranıyor, bu ilginç bir şeydir.''

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, AK Parti'nin insanların yaşam tarzına müdahale edeceği yönündeki korkuların yersiz olduğunu belirterek, ''8 senedir kimsenin hayat tarzına müdahale edilmedi. 'Sen niye öyle yaşıyorsun, giyiyorsun, niye öyle yiyip içiyorsun' diyen olmadı. Tahrik amaçlı bazı şeyler zaman zaman oluyor. Geçmişte de oldu. AK Parti yokken de oldu. Bunun AK Parti ile ilgisi yok'' dedi.

Ege Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (ESİAD) sohbet toplantısına katılan Çelik, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'de Alevilerin de Kürtlerin de ötekileştirildiğini, kimsenin anne babasını tayin etme, ırkını tayin etme yetkisi olmadığını, bir insanın ırkından dolayı övünmesinin de yerinmesinin de doğru olmadığını belirtti.

Devletin orkestra şefi olduğunu, orkestrada birbirine taban tabana zıt enstrümanlar bulunduğunu, hepsinin sesinin farklı çıktığını, orkestra şefinin maharetli olması halinde oradan armoni, hoş bir ses çıkacağını, becerikli olmaması halindeyse oradan kakafoni çıkacağını vurgulayan Çelik, ''Türkiye'de çatlak seslerin çıkmasının nedeni maalesef bu orkestrasyonun iyi yapılmamış olmasıdır. Gökkuşağı niye bu kadar güzeldir? Gökkuşağında bütün renkler var, ama oradaki sarının kırmızıya, yeşilin maviye dönüşme mecburiyeti yok'' dedi.

Bir ülkede demokrasi varsa laikliğin de olması gerektiğini, ''Aziz Nesin'in ölmeden önce ateist olduğunu söyleyerek, Müslüman usullerine göre gömülmek istemediğini, cesedinin yakılarak vakfın bahçesine küllerinin gömülmesini vasiyet ettiğini'' anlatan Çelik, her sene Aziz Nesin'in ölüm yıldönümünde onu sevenlerin türküler söylediğini ifade ederek, şöyle konuştu:

''(Siz niye mevlit okutmuyorsunuz) diyen var mı? Yok. Aziz Nesin böyle istiyorsa, mevlit okunmasın. Birisi mevlit okutmak istiyorsa, onun da yolunun açık olması lazım. Camiye gitmek isteyenin de önünün açık olması lazım. Kimse kimsenin yaşam tarzına elbette müdahale etmemelidir.

İzmir'de Museviler, Ermeniler, Rumlar, Müslümanlar, Kürtler, Aleviler, Süryaniler, Yezidiler vardır. İzmir, Türkiye'nin fihristi gibidir. Bunlardan birisi diğerlerini ülkenin dışına atma hakkına sahip mi? Hayır. O zaman birbirimize mecbur değil, mahkumuz. Biz bir arada yaşamak zorundayız. Ya birbirimizin kulağını ısıracağız, ensesine tokat geçireceğiz ya da huzur içinde farklılıklarımızı koruyarak, huzur ve barış içinde bir arada yaşamayı öğreneceğiz. Bizim ortak paydalarımızı saydığınızda 90 tane çıkar, ayrılan noktaları saydığınızda 10 tane çıkar. Ortak paydalarda bütünleşmeyi öğrenirsek medeni toplum oluruz. Aksi takdirde birbirimizi hırpalamaya devam ederiz. 'Türk'sün, Kürt'sün, dincisin, din düşmanısın, laiksin, değilsin' bunlar ideolojik kavgadır.

8 senedir kimsenin hayat tarzına müdahale edilmedi. 'Sen niye öyle yaşıyorsun, giyiyorsun, niye öyle yiyip içiyorsun' diyen olmadı. Tahrik amaçlı bazı şeyler zaman zaman oluyor. Geçmişte de oldu. AK Parti yokken de oldu.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın çok az uyuyup dünyayı dolaştığını, yurtdışına gitmeden bazı şeylerin olmayacağını, Türkiye'nin ekseninin kaymadığını, Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin ilk kez defansif olmaktan çıktığını, tarımsal üretimin 23 milyar dolardan 57 milyar dolara ulaştığını, Türkiye'nin bugününün dünden daha iyi olduğunu, yarının da bugünden daha iyi olacağını anlatan Çelik, Başbakan Erdoğan'ın 'Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak' sözünü anımsatarak, şöyle dedi:

''İşte buna bazıları itiraz ediyor. 'Ne demek tek millet? E, biz Kürdüz.' İyi de kardeşim bir milletin içerisinde onlarca etnisite olabilir dedim. Millet ortak bir geçmişi olan, ortak bir vatanı olan, ortak gelecek planlaması olan ve o milleti millet yapan ortak değerlere sahip insanların gönüllü birlikteliğidir. ABD'de 400'ün üzerinde etnisite var. Fakat onlar millet olmuşlar. Ortak paydalarımızı ön plana çıkaracağız, fakat bizi farklı kılan özellikleri inkar ve yok saymayacağız. Öyle yaparsak o zaman ötekileştiriyorsunuz. Aleviler senin gibi inanmak zorunda değil. İlk defa benim bakanlığım döneminde 42 sayfa Alevilik nedir, ne değildir diye ders kitaplarına bilgi koyduk. Sünniler Alevileri doğru öğrensinler istedik. Birbirini tanımayanlar, birbirini sevemezler. Alevilik kelimesi geçtiğinde, Kürt lafı geçtiğinde rahatsız oluyorsan, bu ötekileştirmedir.''

-''İZMİR'DEN ÇOĞUNLUKLA KAKAFONİ ÇIKIYOR''-

Katılımcıların sorularını da yanıtlayan Çelik, İzmir'de iyi bir orkestrasyon olmadığı için armoni yerine daha çok kakafoninin çıktığını, Kayseri'nin belediyesi, valisi, sanayi odası, sivil toplum örgütleriyle birlikte ahenk içinde işleyişiyle her geçen gün daha da ileriye gittiğini söyledi.

Konya'da bir tek gecekondu bulunamayacağını, İzmir'deyse sadece bazı evlerin gecekondu olmadığını belirten Çelik, şöyle devam etti:

''Bir türlü İzmir'de ortak paydalarda buluşarak, kentlilik bilinciyle İzmirlilik ortak paydasında buluşarak ciddi hamle yapılamadı. İzmir'de merkezi hükümetin yaptıklarını kimse inkar edemez. İzmir Türkiye'nin fihristi olan, sanayi, tarım, turizm kenti. İzmir, bu potansiyele sahip olmasına rağmen bu durumu hak etmiyor. İzmir 4 tekerine fren takılmış gibidir. Sivil toplum kuruluşları adeta engellemek için çalışıyor. Bütün sivil toplum örgütleri için bunu söylemiyorum, ama adeta birşeye engel olma zihniyeti maalesef birşeye destek olma, çözümün parçası olmadan daha öne geçiyor gibime geliyor.''

ESİAD Başkanı Sıtkı Şükürer ise siyasi iktidarın İzmir'e, İzmir'in siyasi iktidara bakışının önemli olduğunu, iktidar partisinin İzmir milletvekillerini her seferinde sıkıştırdıklarını, karşılıklı yanlış anlamalar ve değerlendirmelerin olup olmadığı ve bunların nasıl aşılacağıyla ilgili cevap aramak istediklerini kaydetti.

Dernek olarak siyasi partilerle diyaloğa büyük önem verdiklerini, her siyasi görüşe eşit mesafede kalmaya özen gösterdiklerini kaydeden Şükürer, demokrasinin gelişmesi yolundaki her adımın desteklenmesi, demokrasiyi geriye götürecek her adıma karşı çıkılması gerektiğini ifade etti.

Konuşmanın ardından Bakan Çelik'e plaket verildi.

AA