Teziç, anayasanın referanduma götürülüp götürülmeyeceğine karar verecek merciin başbakan değil, cumhurbaşkanı olduğunu söylüyor
 
Yeni dönemin öncelikli konusu olacak anayasa süreci hakkında perşembe günü İstanbul'da evinde görüştüğümüz Türkiye'nin önde gelen anayasa hukukçularından ve YÖK eski Başkanı Prof. Dr. Erdoğan Teziç'in değerlendirmeleri şöyle: 
 
- Seçim sonrasında gündemde yeni anayasa var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 
Eğer yürürlükte olan anayasa üzerinde bir değişiklik yapılacaksa bu değişiklik 1982 Anayasası'nın 175'inci maddesinde ve 1,2,3, 4'üncü maddelerinde öngörülen şekil şartlarına bağlı olarak yapılacaktır. Buna karşılık, eğer yepyeni bir anayasa yapılacaksa toplumun geniş katmanlarının bir temsil zemininde meclise yansıması ve kurucu meclisin oluşturulması lazım. Yüzde 10 barajı ile gelen bir meclisin, kurucu meclisi oluşturması düşünülemez. Dolayısıyla, mevcut anayasayı değiştirebilir; ama yeni anayasa yapmak için durum biraz farklı. Anayasa değişikliğinde belli çoğunluğun değil; farklı çoğunlukların bir araya gelmesi, katılması önemli. Ama benim tartışmalardan anladığım, yeni anayasadan ziyade bir anayasa değişikliği yapılacak gibi görünüyor. 
 
- Anayasa oluşturma süreci mutlaka sivil toplum ve diğer partilerle mutabakat yakalayana kadar uzatılmalı diyorsunuz anladığım kadarıyla...
Katılmayı sağlamak açısından bunun mutlaka genişletilmesi gerekiyor. Böyle olmadığı takdirde, belli bir çoğunluğun oylamasına dönüşür ki, o anayasa değişikliği bir toplum sözleşmesi olma özelliğini taşımaz o zaman.   
 
- Başbakan Erdoğan 'Mecliste 367 sandalyemiz olursa, referanduma gerek yok' demişti. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? 
Ben burada acaba bir dil sürçmesi mi var diye düşünüyorum. 
 
- Hayır, birkaç yerde aynı şeyi söyledi... 
Ben öyle yorumlamak istiyorum. Dil sürçmesi olarak. Çünkü referanduma götürülüp götürmeyeceğine cumhurbaşkanı karar verir. Eğer 367 ile kabul edilmişse, cumhurbaşkanı dilerse imzalar, yürürlüğe girer veyahut halkoyuna da sunabilir. 
 
YARGI BAĞIMSIZLIĞI SAĞLANMALI
- Bugünkü Türkiye için nasıl bir anayasa yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz? 
Parlamenter hukuk rejimi çerçevesinde yargı bağımsızlığı bütünüyle sağlanmadan özgürlükçü bir hukuk düzeninden bahsedilemez. Onun için, bu eksikliğin giderileceği bir anayasa metnine ihtiyacımız var. Bugün Türkiye'de yargı bağımsızlığından söz etmek mümkün değil. Hürriyetlerin en önemli güvencelerinden birinden mahrum olarak demokratik, laik hukuk düzeni inşa edilemez.    
 
- Sizin 92'de TÜSİAD'a hazırladığınız taslakta değiştirilemez maddeleri tartışmaya açtığınız yorumları yapılıyor. Öyle mi? 
1992 yılında benim de içinde bulunduğum 9 kişilik bir grup olarak TÜSİAD'ın bizden istediği 'Yeni Bir Anayasa İçin' diye bir metni hazırladık. Bu bir anayasa taslağı değil; yeni bir anayasa yapılması sürecinde gerekenlerin özetlendiği bir çalışma metni. Orada, 'Eğer bir kurucu meclis olmayacak ama temsil tabanı geniş bir meclisle yola çıkılacaksa; bunun kurucu meclis niteliğini taşıyabilmesi için artık bir önceki anayasa kuralları ya da değiştirilmesi yasak bir hükümle bağlı değildir' dedik. Yani, 'Cumhuriyet değişmez bir yönetim biçimi olarak şüphesiz kalır ama, bunun nitelikleri ile ilgili değişmez maddeler konusunda kendini serbest hissetsin, buna gerek görürse başka bir üslupla da yazabilsin' görüşünü ifade ettik. 
 
- Neden böyle dediniz? 
1961 Anayasası'nda sadece cumhuriyet devlet şekli olarak öngörülmüştü. Zaman içinde Cumhuriyet'in nitelikleri Anayasa Mahkemesi'nin içtihatlarıyla 'değişmez hükümler' haline dönüştü. 1982 Anayasası'na bunlar bir veri olarak aktarılırken, bazı eklemeler de yapıldı. 'Bunu yeni anayasa koyucular takdir etsin' dedik. Zaten değiştirilemez maddelere yol açan içtihatlar halen yürürlükte. Onlar, sonradan başka içtihatlarla değişmedikçe, yürürlükten kaldıramazsınız. 
 
CUMHURİYETİN KAZANIMLARI
- Anayasa metninden değişmez maddeleri çıkarmanın hukuki olarak bir anlamı yok mu bu durumda? 
Evet, mahkeme içtihatları oldukları için, hukuken hayatımızda olmaya devam edecek. Şunu belirteyim ki, 2007 sonrasında  TESEV ve TÜSİAD'ın metinlerindeki yasakların kaldırılma amacı başka. Biz kurucu iradeye serbestlik tanırken, onlar anayasanın değişmez niteliğindeki maddelerinin anayasa değişikliklerine engel olmaması; anayasa mahkemesinin iptal kararları vermesini önlemek için bunu yapmak istiyorlar. Ben yeni süreçte değişmez maddelerin tartışmaya açılacağı şekilde bir taslak çıkacağını sanmıyorum. Cumhuriyet'in kazanımları üzerinde tartışmaya girmek, anayasa sürecinin çıkmaza girmesinden başka bir şey değildir. 
 
- Gelecekteki kuşakları bağlayacak böyle değişmez hükümlerin anayasada yer alması doğru mu peki? 
Bu konuda doğru mu, yanlış mı kararı bütün ülkeler için söylenemez. Ancak başka ülkelerde de bu var. Mesela 1947 Bonn Anayasası'nın ilk 20 maddesi değiştirilemez maddelerdir. Bu maddelerin değiştirilmesi asla tartışılmadı. İspanyol, Portekiz, Yunanistan, Fransa anayasalarında da değişmez maddeler mevcuttur.  
 
- Başlangıç bölümünün korunmasından yanasınız anladığım kadarıyla, öyle mi? 
Aynısının korunmasından yana değilim. Onu daha hukuki bir çerçeveye oturturken, aynı zamanda dayandığı temel felsefi değerleri yansıtması isabetli olur. Milli mücadeleden sonra oluşan ulus devletin ve Cumhuriyetimizin nitelikleri ve bize kazandırdıklarının başlangıç kısmında ifade edilmesinin yerinde olacağını düşünüyorum.  
 
- Anayasaların ideolojisi olur mu tartışmasına sizin yaklaşımınız nedir? 
Her ülkenin tarihinde kendi kazanımları, değerleri vardır. Bunlar o anayasanın temel felsefesini belirtir. Bunları artık ideoloji olarak değil, toplumun bütününe mal olmuş değerleri olarak görmek gerek ve bunların da anayasanın başlangıç kısmında yansıtılmasından daha doğal bir şey olamaz. 
 
'TÜRK' ETNİK BİR İFADE DEĞİL
- Yeni anayasada 'millet' ve 'vatandaşlık' kavramlarının yeniden tanımlanmasına nasıl yaklaşıyorsunuz? 
Anayasa'nın 66'ıncı maddesinde 'Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür' deniliyor. Buradaki Türk sözcüğünü yorumlarken, yürürlükteki anayasanın 10'uncu maddesindeki kanun önünde eşitlik ilkesiyle beraber yorumlamak lazım. Buna göre, herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir. Buradaki Türk sözcüğü bir milletin adıdır. Tıpkı, Fransız, İspanyol, Alman gibi. Mensubiyet Türk etnik yapısına ait olmak değildir; mensubiyet, milletin bireyle kurduğu hukuki ve siyasi bağdır. Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır' yerine herkes 'Türk’tür' denilmiştir. Aynı anlama gelir. 
 
- Bunu örneğin Türkiye vatandaşlığı gibi bir ifadeyle yeniden tanımlasak nasıl olur? 
Bu tartışmalara girerseniz, o kadar gerginliklere yol açarsınız ki, nasıl bir sürtüşme yaşatacağını tahmin etmek zor değil! Bizim bugün halen ülkemizde Musevi, Ermeni Rum kökenli vatandaşlarımız da var. Bunların Türk olması Türk kökenli oldukları için değil; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları, bir siyasi ve hukuki bağ dolayısıyladır. Bir özgürlük sorunu olarak etnik kimliği tanımak başka bir şeydir, onu hukuki bir unsur olarak vatandaşlık kavramı içerisine almak başka bir şeydir. 
 
- Laiklik tanımı yeniden yapılmalı mı? 
Laiklik çok genel bir ifadeyle dinin devlet işlerinden ayrılması olarak tanımlanıyor ama, işlevsel özelliği dinin siyasete alet edilmemesi anlamındadır. Siz ibadet özgürlüğünü tanırsınız, bunun için devlet her türlü yükümlülüğü yerine getirmek zorundadır ama uygulamada kutsal inançlara atıf yaparak birtakım hizmetleri yapma yoluna giderseniz; bu, dinin kötüye kullanımı anlamına gelir. Bu kavramın herkesi tatmin edecek bir tanımını yapmak hukuken kolay değil. Yürürlükteki anayasasının (24'üncü maddenin son fıkrası) bu hükmünün korunmasında isabet vardır.  
 
BAŞKANLIK SİSTEMİ TOPLUMU BÖLER 
- Başbakan Erdoğan'ın gündeme getireceğini ifade ettiği başkanlık sistemine nasıl bakıyorsunuz? 
Eğer ABD'deki başkanlık sistemi bir anayasa değişikliği ile Türkiye'ye getirilmek isteniyorsa, bu sistemin yıllar içinde şekillenmesi ve bunu doğuran özelliklerin neler oldukları sorusunun sorulması lazım. Bunu taklit etmek isteyen ülkelerde, hele hele çok gelişmemiş ve yargı bağımsızlığının tam anlamıyla gerçekleşmediği bir yapıda uygulanmak isteniyorsa, genellikle otoriter bir yönetimlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Fransa'da ise De Gaulle, bir askeri darbe ile geldikten sonra yarı başkanlık sistemine geçilmiş ve devlet başkanına son derece geniş yetkiler tanınmıştır. Bu, parlamenter sistemle başkanlık sisteminin karması bir sistemdir. Ancak, orada da zaman zaman gördüğümüz gibi başkanın halk tarafından seçilmesi toplumlarda her zaman yol kazısına yol açar, toplumu böler. Fransa'da son yıllarda tekrar parlamenter rejime dönüş tartışmaları gündemdedir.  
 
- Yol kazısı ile ne kastediyorsunuz? 
İki adaya kaldığı zaman, devlet başkanlığı seçimi büyük riskler taşıyor. Halbuki, parlamentonun seçtiği bir devlet başkanında bu sorunları çözme imkanı var. Bir de başkanlık rejimi ile tarafsız bir cumhurbaşkanı seçme imkanı ortadan kaldırır. Hem ABD'deki başkanlık rejimi, hem de Fransa'daki yarı başkanlık rejimlerinin, bizdeki gibi parti disiplininin çok sert olduğu ülkelerde başarılı bir şekilde uygulanması mümkün değil.
 
Türbanın hukuk dışı çözülmesinin emsal olmasından endişeliyim
Kamusal bir sorumluluk taşıyorsanız, beğenmediğiniz, hoşlanmadığınız kurallar da olsa bunları tartışmasız uygulama yükümlülüğü altındasınızdır. Bizim görevimiz sırasında da kanun koyucu gibi bir düzenleme yetkimiz yoktu, kurallara ve içtihatlara bağlı olmak zorundaydık. Fakat, Türkiye'de -maalesef- kız öğrencilerin örtünme biçimi zamanla siyasi alana taşınmaya başlandı. Hatta öyle bir hale geldi ki, Başbakan 2008 yılında İspanya'da bir toplantıda 'Velev ki, siyasi simge' dedi ve bunu kabul etti. Belki bunu zamanında belli faaliyet alanlarıyla sınırlı tutarak, öğretmen, asker, yargı mensupları gibi tarafsız algılanmaları önemli olan kurumlarda bir çerçeveye oturtabilseydi, bu sorun bu hale gelmeyebilirdi. Şimdi bunu fiilen çözme gibi hukuk dışı bir yola girildi. 
 
- Bugünkü durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 
Sorunun bu şekilde çözülmesi de yanlış. Bu konuda bir anlayış, hoşgörülü bakış oluşmaya başlamıştı. Artık öğrencilerin birbirlerini rahatsız etmeyecekleri bir biçimde yalnız üniversite öğrencileri ile sınırlı bir alanda kalması konusunda bir anlayış belirmeye başlamıştı. Bu konu İnsan Hakları Mahkemesi'ne de taşındı. Keşke taşınmasaydı. Çünkü oradan gelecek bir kararın sorunu daha da çözümsüz hale getirebileceği konusundaki kanaatlerimizi o zaman söyledik. Milli mahkemelerde bunun çözülmesi isabetli olurdu. Belki o zaman belli hizmetlerin görüleceği alanlarla sınırlı ve üniversite öğrencileri ile ilgili bir serbestlik çerçevesi oluşturulabilirdi. Bu yola gidilmedi. 
 
- Sizce bu konuda ne yapılmalı? 
Öğrencilerin kılık kıyafeti, zamanın akışına bırakılarak, sürtüşme ve siyasi çıkar sağlama konusu olmaktan çıkabilirdi. Ama, yürürlükteki kuralları çiğneyerek, yola çıkılması iyi bir çözüm olmadı. Yürürlükteki kural ve içtihatları, fiili durumlar yaşatarak değiştirmek isabetli bir çözüm değildir. Bu durum, başkaca konularda da emsal olur endişesindeyim bir hukukçu olarak.
 
Görev süresine Gül karar vermeli
Cumhurbaşkanı  Abdullah Gül'ün ne kadar görev yapacağı konusunda tek bir karar mercii vardır: Kendisi. Çünkü, mevcut cumhurbaşkanı 7 yıl için ve bir defaya mahsus seçilmiştir. En doğrusu, görev süresinin 5'inci yılında kendi durumunu değerlendirip, bir karara varmasıdır. Bu konuda başka bir makam yetkili olamaz. Aksi halde görevinden azledilmesi demektir. Bu işlemi kim imzalayacaktır?
 
YGS'nin yeniden yapılması gerekirdi
Bu sorun gündeme geldiğinden beri yaygın bir huzursuzluk oluşmaya başladı. Böyle bir endişe doğduğu anda, bunun en rahatlatıcı çözüm yolu sınavları iptal edip, yeni bir sınav yapmak olmalıydı. Gençlerin böyle bir güvensizlikle yola çıkması iyi değil. Yeniden sınav yolunun açılması isabetli olurdu, o zaman vakit de vardı. Sınavın tekrar yapılmaması, öğrencilerde de hala bir burukluk, ikna olmama duygusu yaşattı. Bu hem çocuklarda; hem ailelerde bir büyük hayal kırıklığıdır. Milyonlarca insan bir endişe yumağı içerisinde. Yapılmış hatalar varsa, bunlar itiraf edilir, yeni bir sınavla bu konu kapatılırdı.
 
akşam