Daha önceki yazılarımda Dünya’yı gezmenin yanında kendi ülkemi gezip tanımaya çalışma sözü vermiş ve bu benim için anlamlı geziye geçen Nisan’da  Edirne’den başlamıştım. 
 
Şimdi de Alman Türk Dostluk Federasyonu (DTF)’nun İstanbul Maltepe’de yapılması planlanan KYBELE 2016 Dostluk Ödül töreni davet edilince yolum yine İstanbul’a düştü. Ödül töreni bazı nedenlerden dolayı iptal edilince sadece iki gün Maltepe’yi gezip, uçakla Nevşehir’e geçtim. Orada Ürgüp civarında iki gün kalarak fotoğraflardan daha da muhteşem olan doğa harikası peri bacalarını yerinde görme mutluluğuna eriştim.
Daha sonra Kayseri, Niğde ve Adana’yı gezme şansı buldum.
 
Müsaadenizle buralarda yaşadığım olumlu olumsuz izlenimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
MALTEPE
Daha önceleri yine değişik davetler ve konferanslar kapsamında yolum ortalama olarak üç ayda bir İstanbul’un Avrupa yakasına düşerdi. Oradaki kaos beni her seferinde stresse sokardı. Değerli dostum Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç, okul arkadaşlarım avukat Zeynep Erzurumlu ve öğretim üyesi Serap Girgin-Baykal sayesinde İstanbul’un Anadolu yakasını keşfettim.  Kadıköy, Beykoz ve Maltepe civarında bol bol gezip gözlemledim.
 
Caddeleri daha temiz düzenli, insanları daha sıcak, kendini beğenmişlikten uzak ve özellikle sokak hayvanlarına karşı insana yakışır şefkatli yaklaşımları beni çok etkiledi. Maltepe’de adını şimdi hatırlayamadığım merkezindeki nostaljik  kahveler,  restoranlarda oturanlar bana çağdaş İzmirlileri anımsattı. Oruç tutanlar merkezin ortasındaki banklarda iftarı beklerken, oruç tutmayanlar parkı çevreleyen küçük şirin cafelerde çaylarını yudumlayıp, kızlı erkekli tavla oynuyorlardı. Sokaklarda kurulan standlarda  kitap satanlar, bizim zamanımızda yasak olan dergileri satan pırıl pırıl gençler yoldan geçenlerle medenice fikir tartışmalarına giriyorlardı. O meydan adeta özgürlük meydanıydı...
 
Geceleri ramazan eğlencelerine ev sahipliği yapan, Maltepe sahillerinde sabahın erken saatinde yürüyüş yaparken, özellikle ben yaştaki insanlarımızın zevkle spor yapıyor olması halkımızdaki sağlık bilincinin son derece geliştiğini göstermesi açından beni çok mutlu etti. Kaldığımız Cevahir Hotel önündeki sahildeki Avrupai yaya ve bisiklet yolu beni gururlandırırken, sahillerdeki sayısız sahipsiz kediler beni üzdü. Oysaki buranın Belediye Başkanı’nın makam odasında bile misafirleri kedi karşılıyor. İnşallah, o kediciklerde de kentteki sayısız sığınaklarda yer bulunur...
 
Geçen Maltepe gezimde yaptığım gibi, bu seferde çalışmalarını Avrupa’dan hayranlılar izlediğimiz sevgili Ali Kılıç hakkında, Maltepe halkının görüşlerini aldım. Esnafı dolaştım, cami cemaatine, parklarda oturan emeklilere ve hatta seyyar satıcılara onu sordum. Aldığım yanıtlar, genelde Almanca deyimiyle “Angenehm überrascht” (hoş bir sürpriz) oldu” şeklinde.  Bazıları “ona karşı ön yargılı idik, oy vermedik, ama Maltepe için yaptıkları bizi mahcup etti. Şimdi onunla gurur duyuyoruz”  şeklinde idi. Bazıları ise “biz yıllardır CHP seçmeniyiz. Bizim partiden diye onu seçtik, ama o bir çok değişik kesimden kişiyi işe alırken, bizim iş isteklerimize kulak tıkadı, artık ona oy yok” dedi.
 
Belediye başkanını adam kayırmadığı ve particilik yapmadığı için eleştiren bu zihniyet beni çok şaşırttı. Demek ki Türkiye’de ne kadar kendi yandaşını kayırırsan, o kadar iyi bir belediye başkanısın demektir. Bu devire uyar...
 
Maltepe’den sonra otobüs biletinden daha ucuza uçak bilet alarak Sabiha Gökçen havalimanından Nevşehir’e, Kapadokya’yı görmek için uçtuk. O harika bölgedeki izlenimlerimi de haftaya anlatacağım inşallah...