Başbakan Erdoğan, İstanbul Çalışma Ofisinde kahvaltıda sanatçılarla bir araya geldi. Davete Aksu, Akkiraz ve Akbayram katılmadı...

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, demokratik açılım çerçevesinde Beşiktaş'taki çalışma ofisinde verdiği brunchta sanatçılar ile bir araya geldi. Yaklaşık 100 kişi bruncha katıldı. Brunchta İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, AK Parti Medya ve Tanıtımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de hazır bulundu. İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy, Seda Sayan, Sertap Erener, Erol Evgin, Ferdi Tayfur, Nükhet Duru, Kaya Han, Orhan Gencebay, Arif Sağ,Mustafa Sandal, Yavuz Bingöl, Zerrin Özer, Mercan Dede, Emel Sayın, Neşet Ertaş, Kıraç, Kubat, Emel Müftüoğlu, Murat Göğebakan, Kibariye, Bülent Ortaçgil, Nihat Doğan, Onur Akın, Sinan Özen, Mustafa Sağyaşar, Feryal Öney, Cengiz Kurtoğlu, Hakan Peker, Nuri Sesigüzel, Işın Karaca, Funda Arar, Zekai Tunca, Alişan, Hakan Peker, Şahin Özer, Ferhat Göçer ve Teoman da katılanlar arasında yer aldı.


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sanatçılardan "demokratik açılım" için destek istedi. Recep Tayyip Erdoğan, "Siz olmazsanız, sizin duyarlılığınız olmazsa sizin öncü rolünüz olmazsa süreç eksik kalır" dedi.

Tayyip Erdoğan, bugün öğleden önce, sanatçılara Beşiktaş'ta çalışma ofisinde kahvaltı verdi.Kahvaltıda bir konuşma yapan Erdoğan, "Bugüne kadar ezgilerinizle kardeşliğimizi pekiştirdiniz. Şimdi de yüreğinizi ortaya koyarak bu ülkenin daha aydınlık yarınlara kavuşmasını sağlayacak olan yine sizlersiniz" dedi. Erdoğan, Türkiye'nin Yemen Türküsü gibi hiçbir millette ve ülkede olmayan muhteşem bir türküsü bulunduğunu, Yemen Türküsü'nün ülkenin her köşesine aynı derecede hitap ettiğini vurguladı.

ERTAŞ İLE PERVER BİRLİRLERİNİ ANLAR

Erdoğan, "Havada bulut yok, bu ne dumandır" denildiğinde Diyarbakırlı'nın gönül teli nasıl titriyorsa, Edirneli'nin, Uşaklı'nın, İstanbullu'nun, Ankaralı'nın, Yozgatlı'nın ve Trabzonlu'nun da gönül telinin aynı derecede titrediğini söyledi. "Sarı Gelin" türküsünün sözlerinin ve tek başına ezgisinin Azerice de Ermenice de Türkçe de olsa geniş bir coğrafyayı duygulandırmaya yettiğini belirten Başbakan Erdoğan, "Bazı insanlar birbirine karşı sağır kesilmiş olabilir. Kitleler, birbirlerine ön yargılarla yüklenmiş olabilir. Etnik kökenler, değerler, inançlar arasına yapay bariyerler inşa edilmiş olabilir. Bir kısım siyasetçiler, ikbal kaygısı içinde duyarlılıklarını yitirmiş olabilir. Ama ben inanıyorum ki ne kurşun sesleri ne de politik nutuklar, sizin ezgilerinizi bastırmaya ve onlara sınır çizmeye yetecektir. Tarih boyunca da yetmemiştir. Ben birbirlerini tanımasalar, belki hiç karşılaşmamış olsalar da Neşat Ertaş'ın Şivan Perver'i, Şivan Perver'in de Neşat Ertaş'ı çok iyi anladığına inanıyorum. Çünkü her ikisi de yürekleriyle, gönülleriyle konuşuyorlar. Her ikisi de ezgilerine bu toplumun kokusunu katıyorlar" dedi.

HER BEBEK SEVGİ KOKUSU İLE DOĞAR

Başbakan her bebeğin, yumuk yumuk gözleri ve sıkılmış minicik elleriyle buram buram sevgi kokusuyla doğduğunu belirterek "Hiçbir bebek ve çocuk, annesini, babasını, kaderini ve özellikle de dilini, etnik kökenini kendisi seçmiyor. Hepimiz topraktan bir canız. Yunus Emre'nin en güzel şekilde ifade ettiği gibi 'Yaradılanı, yaradandan ötürü seviyoruz'. Bu ülkede yediden yetmişe herkes Orhan Gencebay'ın unutulmaz şarkılarıyla büyüdü. Biz de büyüdük. Onun belleğimize nakşolunan şu dizeleri aslında meseleyi izah etmeye yetmiyor mu? 'Bu toprakların sinesinde insan denilen bir canım/Hem düşünür hem severim/Budur taştan farklı yanım/Her maddenin zerresini bedenimde taşıyorsam/Ben ne bir taş, ne bir ağaç, insanlığımla insanım'. 'Hor görme' diyor üstat. 'Hatasız kul olmaz' diyor."dedi.

Erdoğan, toplantıya katılan tüm sanatçıların da benzer şekilde unutulamayacak dizelerle bu toprakların aşkını, sevdasını anlattığını vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mahzun Kırmızıgül 'Hepimiz kardeşiz, bu öfke ne diye?/Yaşamak dururken bu kavga ne diye?' sorusunu sorarken, Müslüm Gürses 'Sev bütün insanları/Say bütün insanları/Kin gütme unut gitsin geçmişte olanları' diyor. Mazhar-Fuat-Özkan'dan dinlediğimiz 'Nasıl da paylaşıyor insan, nasıl da birmiş meğer hasretler, nasıl da mecburmuşuz sabretmeye, sevmeye ve öğrenmeye' dizeleri kulaklarımızdan silinmezken, Sertab Erener'in söylediği 'Hadi yüreğim ha gayret' dizeleri umutları artırıyor. Uğur Işılak'ın 'Hadi Anadolu/Yol kardeşlik yolu/Şahlansın ne varsa Edirne'den Kars'a' derken, Arif Sağ'ın sazıyla dile getirdiği şu dizeler adeta bu toprakların özünü de yansıtıyor: 'İkilik kinini içinden atıp/Özde ben bir olmaya geldim/Taht kuralı ariflerin gönlüne/Sözde ben bir insan olmaya geldim/Serimi meydana koymaya geldim'.Bu kadar güzel şarkıları, türküleri, bu kadar yürekli sanatçıları bulunan bir ülkede insanın insana farklı bir gözle bakabilmesi mümkün mü? İnsanları sınıflara ayırmak, kategorize etmek, rengiyle, diliyle, inancıyla, etnik kökeniyle farklılaştırmak bizim kültür medeniyetimize sığar mı? Doğuştan kazanılmış en insani hakları kısmak, kısıtlamak, yok saymak, şarkılarını yasaklamak, türkülerini sansürlemek, sanatçıları eserlerinden, düşüncelerinden dolayı mahkum etmek, demokrasi ve insan haklarıyla örtüşür mü?"şeklinde konuştu.

SANATÇININ ALIN TERİNE MUSALLAT OLAN

Başbakan Erdoğan, sanatı ve sanatçıyı desteklemek konusunda önemli çalışmaları olduğunu, telif hakları ve korsanla mücadele konusunda 2004 yılında bir yasa çıkardıklarını, sanatçıların üzerindeki korsan baskısını tamamen yok etmek noktasında hükümet olarak kararlı olduklarını söyledi. Son yıllarda 5 binin üzerinde denetim yapıldığını ve 300 milyonun üzerinde korsan materyalin ele geçirildiğini de belirten Erdoğan "Bunlar yeterli değil. Bazı alanlarda sorunlar devam ediyor. Asıl sorun, fikir hırsızlığı, korsan gibi nispeten daha basit bir yaklaşımla ele alınıyor olmasından kaynaklanıyor. Bu noktada bilinci artırmak önem taşıyor" diye konuştu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu bilinci yükseltme mücadelesi verdiğini söyleyen Başbakan Erdoğan, 2008 yılının Haziran ayında AB Katılım Müzakereleri çerçevesinde fikri mülkiyet hakları faslının müzakereye açıldığını, AB müktesebatının ülkeye uyarlanması için ilgili kurumların çalışmalarını yürüttüğünü söyledi. Erdoğan "Ben sanatçının alın terine musallat olan, hakkını gasp eden bu sorunun en kısa sürede Türkiye gündeminden çıkmasını gönülden arzu ediyorum. Bu meselenin ortadan kaldırılması için ilgili güvenlik güçleriyle çalışmalara devam ediyoruz. Bu, tek başına iktidarın çözeceği bir iş değil. Bunu hep birlikte çözmeye mecburuz. Biz hep şunu da söylüyoruz: Bazı sinyalleri de alalım. Yani 'Şurada, şu mahfilde şu, şu, şu işler üretiliyor' veya 'Şurada şunlar var' gibi. Bunları bizler de aldığımızda, oralara yapılacak baskınlardan kimsenin endişesi olmasın. Devlet olarak bunlar yapılıyor. Biz bunların üzerine adeta silindir gibi gitmeye hazır olduğumuz konusunda da güvenlik güçlerine emirler veriyoruz. 'Üzerlerine gideceğiz, bu bir hak gasbıdır' diyoruz." diye konuştu.

OMUZ VERMENİZİ RİCA EDİYORUM

Erdoğan, aydınlık bir Türkiye'nin kurulmasında, Türkiye'nin her alanda standartlarının yüksek, güçlü, kalkınmış huzurlu bir ülke olmasında, sanatçıların çok büyük katkısı olduğuna ve olacağına inandığını belirterek "Sanatınızla, sanatçı duyarlılığınızla değişim hareketine omuz vermenizi sizlerden bilhassa rica ediyorum. Siz olmazsanız, sizin duyarlılığınız olmazsa, sizin öncü rolünüz olmazsa süreç eksik kalır. Siz bu ülkenin sesi, bu ülkenin gönül dilisiniz. Gönüller arasında köprü kuracak, gönül dilini hayatımıza öncü kılacak olan sizlersiniz. Sürece her türlü katkıyı sağlayacağınıza yürekten inanıyorum. Türkiye'nin kanayan yarasını tedavi etmede tüm hassasiyetinizle sorumluluk alacağınıza yürekten inanıyorum" dedi.

DEMOKRATİK STANDARTLARI YÜKSEĞE ÇEKMEK İSTİYORUZ

Milli birlik ve kardeşlik projesi ve sürecine, milli birliği ve kardeşliği daha da pekiştirmek, mevcut sorunları çözüm yoluna koymak için yola çıktıklarını söyleyen Erdoğan, bu yola, siyasi kaygılarla, birtakım hesaplarla veya şahsi beklentilerle çıkmadıklarını vurguladı. Erdoğan şunları söyledi:

"Türkiye'nin demokratik standartlarını daha da yükseğe çekmek istiyoruz. Gelişmiş ülkelerde var olan standartları aynı şekilde, hatta daha da üstün şekilde ülkemizde hakim kılmak istiyoruz. 72,5 milyon vatandaşın her birinin kendisini birinci sınıf vatandaş hissetmesini, devlet karşısında, devletin kurumları karşısında kendisini eksik ve güvende hissetmesini arzuluyoruz. Hedefimiz, ülkemizin doğu ve güneydoğusunda devam eden terör eylemlerini minimize etmek, ülkemizi ve milletimizi bu terör belasından kurtarmak, her türlü etnik grubun, her türlü inanç grubunun, sıkıntısı olan her bir vatan evladının sorunlarını cesaretle ele almak ve bunları çözme kararını göstermek, ülkemizdeki sosyal sorunların temelinde bulunan ekonomik sorunların başta işsizlik olmak üzere, üzerine gitmek ve bu sorunları çözerek yoluna koymak. 7,5 yıl boyunca bütün bu sorunlar üzerinde kafa yorduk, çözümleri için istişarelerde bulunduk."

ROMANLARIN SORUNLARI CİDDİ

Alevi vatandaşların sorunlarını devlet ilk kez bu boyutta ele aldı. 7 çalıştay düzenlendı. İgili tüm kesimlerin görüş ve önerilerini aldı. Roman vatandaşlarımın da ciddi sorunları vardır. O bir annenin feryadıydı. Bana söylediği şuydu: 'Başbakan'ım ben çocuğumu okula gönderemiyorum. Gönderdiğim okulda, sınıfta bütün çocuklar 'Çingene geldi, hadi sınıfı boşaltalım' diyorlar. Benim bu ülkede hakkım yok mu? Ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim?' Şimdi siz sorumluluk mevkisinde olan bir Başbakan olarak buna sessiz kalabilir misiniz? Alişan devamlı aralarında. Biliyor, tanıyor vesaire de ama işi bitirmiyor. İş, onların haklarını kendilerine vermek. Bu onların doğal hakkıdır, sanal değildir"

Abdi İpekçi Spor Salonu'nda yapılacak büyük bir toplantıyla bu sesi çok daha farklı bir hale getireceğiz. Tek bir vatandaş bile kendini ötelenmiş, dışlanmış hissetmesin istiyoruz. Bütün vatandaşları kucaklayan, her bir bireyin sorununu kendi sorunu olarak gören demokratik anlayışın ülkemize hakim olmasını istiyoruz. Bu topraklar üzerinde bin yıllar boyunca her türlü farklılık nasıl bir arada yaşadıysa her türlü farklılık nasıl zenginlik olarak görüldüyse bugün de aynı şekilde gök kuşağının renkleri gibi ahenk içinde yaşamak böyle zemini tesis etmek istiyoruz. Arzumuz, hedefimiz, gayemiz budur. Hak ve özgürlük olmazsa, hukuk ve adalet olmaz. Hukuk olmazsa demokrasi olmaz. Demokrasi ve hukuk gelişmeden ekonomi gelişmez.

YOL MEDENİYETTİR

Eğer bir ülkede insanlar mutlu ve huzurlu değilse sorunlar çözülemeyip kangren haline geliyorsa siyaset kurumu çözüm üretemiyorsa, hukuk sistemi adalet üretemiyorsa orada güvenlik de asayiş de milli menfaatler de korunamaz. Bakınız son 30 yılda terörle mücadele için yaklaşık harcanan para 300 milyar dolar. Böyle bir kaynak kullanılmış durumda. 300 milyar dolar, Türkiye'nin kaderini, çehresini ciddi biçimde değiştirmeye yetecek bir kaynak. Biz bu kaynağı, yeni okullar, yeni hastaneler, fabrikalar yollar yapmak için değil, ne yazık ki terör belasından kurtulmak için kullanmak zorunda kaldık. Bugün artık bu sorunu çözdüğümüzde Türkiye'nin ekonomik anlamda da nasıl bir atılım içine gireceğini sadece bu meblağ bile net olarak anlatıyor. Türkiye'nin belli bölgelerine yatırım yapılmadığı için belli bölgeler ihmal edildiği için Türkiye'nin topyekun ağır bedeller ödüyor. Göç şeklinde, işsizliğin sebep olduğu umutsuzluk şeklinde, çarpık kentleşme şeklinde bedeller ödedik.

Güneydoğu Anadolu Projesi, Doğu Anadolu Projesi, Konya Ovası Projesi. Bunlar sadece o dar bölge içerisinde kalan değil, aynı zamanda bölgeyi dalga dalga etkileyen yatırımları kapsayacak olan dev projelerdir. İstiyoruz ki Erzurum bu yatırımlarla artık doğunun adeta bir İstanbul'u haline gelsin, bir Bursa'sı haline gelsin. Uçağa bindiğiniz anda yaklaşık 1,5 saatte Erzurum'dasınız. Havaalanından da Palandöken'e yarım saatte çıkıyorsunuz. Lüks otelleri ile artık orası ciddi bir merkez haline geliyor. Aynı şekilde Kars bu noktada yine çok çok farklı bir dönemi yaşamaya başladı. Bunu bütün ülkemizde yaşamak ve yaşatmak durumundayız" Başbakan Erdoğan, 79 senede Türkiye'de bölünmüş yolların toplamının 6 bin 100 kilometre olduğunu hatırlatarak, kendilerinin ise 7,5 yıla 11 bin kilometre bölünmüş yol sığdırdıklarını belirterek "Bu yollar ki medeniyet alametidir. Yol medeniyettir. Eğer varsa yolunuz 'Medeniyiz' diyebilirsiniz ama yoksa yollarınız hem kazalarla baş başasınız hem de medeniyetten bahsedemezsiniz.

KIYAMET KOPTU MU?

Biz demokrasiden ve demokratikleşmeden asla korkmuyor, asla çekinmiyoruz. Bunun bedelini ödemeye de hazırız. Terörün beslendiği ülkeler nezdinde yoğun baskı yaptık. Teröre karşı ortak bir duruş sergilenmesi için girişimlerde bulunduk. ön yargıları kırmak zorundayız. Kalıpları, sınırları zorlamak, katmerlenmiş husumetleri ortadan kaldırmak zorundayız ama bu süreç bir açıdan da son derece kolay bir süreç. Son 7,5 yılda bunu da gördük. Bakınız iktidar süreci içerisinde demokratikleşme ve ifade özgürlüğü noktasında çok önemli adımlarımız, köklü reformlarımız oldu. Biz öncelikle bu ülkede bir şeylerin değişebileceğini, değişmesinin mümkün olduğunu, bu ülkenin değişimi, her alanda çağdaş standartları hak ettiğini ve bunlara erişebileceğini ortaya koyduk. Özgüveni yeniden tesis ettik, tabu gibi görünen, ağza alınmayan, telaffuz edilemeyen nice konu, nice kavram bu dönemde serbestçe, özgürce tartışıldı, konuşuldu. 'Bölünürüz' dediler, 'Parçalanırız' dediler, 'Yıkılırız, üniter yapımız bozulur' şeklinde sözler söylendi. Böyle olmayacağı anlaşıldı."

İstanbul'dan ya da diğer büyük şehirlerimizden bazı şeyler görülmüyor, hissedilmiyor olabilir. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler, yakınları ile ana dilinde konuşamıyordu. Bunu ortadan kaldırdık. Yani benim Kürt kökenli vatandaşım, annesi evladıyla evladı annesiyle bu tür konuşma hakkına sahip değildi ama şimdi konuşuyor. Radyo ve televizyonlarda farklı dil ve lehçelerde yayın yapma hakkı yoktu, bu hakkı getirdik. Ne oldu, kıyamet koptu mu? Kendisini anlatmak istese bile anlatamıyordu ama şimdi anlatıyor. Orayı da anlıyor. Şu anda üniversitelerde farklı dil ve lehçelerde enstitü kurulması, akademik araştırma yapılması, seçmeli derslerin konulması mümkün hale geldi."

SUÇA İTİLEN ÇOCUKLAR

Erdoğan, polise taş atan, molotofkokteyli atan çocuklar konusunda ise "Ben bunu 'suç işleyen çocuklar' diye ifade etmiyorum, edemiyorum, haksızlık olur. 'Suça itilen çocuklar' diye ifade ediyorum. Çünkü bunlar A'dan Z'ye her şeyi ayırt edebilme kabiliyetine sahip olmayan çocuklar. Bunları suça itiyorlar" dedi.

DHA