Milletimiz Cumhuriyet tarihinde ilk defa darbeyle, 1960 yılı 27 Mayıs tarihinde tanıştı.

Darbeyle seçilmiş iktidar görevden silah zoruyla alaşağı edildi.

Seçilmiş Başbakan ve arkadaşları ve aile fertleri, yaptıkları hizmetlerden dolayı zulümlere uğradı.

Bu sebeple Başbakan ve iki bakan idam edildi.

Birçok siyasi yoldaşı çeşitli cezalara çarptırıldı.

Darbe yapanların gerekçesi, yönetimin “Atatürk ilke ve inkılaplarından sapmaydı(!)”

Bu gerekçeyle, Milli İrade rafa kaldırıldı.

***

1971 yılı 12 Mart’ında yapılan darbe ise, yükselen sol hareketi durdurmak ve “Atatürk ilke ve inkılaplarına (!)” sahip çıkmaktı

Darbe öncesi ülkede canlanan Amerikan karşıtı eylemler, anarşik ve kaotik durum bahane edilerek, üç delikanlı idamla cezalandırıldı.

Bu defa fatura antiemperyalist söylemleri dillendiren “Sola” kesilmişti.

Milli İrade rafa kaldırıldı.

*****                             *****

Tarihler 12 Eylül 1980’ni gösterdiğinde, Silahlı Kuvvetler’in gerekçesi, yaşanan terör olaylarına durdurmak, kardeş kavgasını önlemek, tehlikede olduğuna inandıkları “Atatürk ilke ve inkılaplarının korumak(!)” gerekçeleri oldu.

12 Eylül darbe döneminde ülkenin bütün karakollarında ve ceza evlerinde mağdur ve mazlum insan hikâyeleri yaşandı.

Ben yaşanan hikâyelerin bir kısmına şahit oldum.

O dönem hapishaneler gençlerle ve siyasilerle dolduruldu.

Gençler idam edildi, hatta bazılarının yaşı büyütülerek idam edilmeleri sağlandı.

İdamlar “Bir sağdan, bir soldan” oluyordu.

Garip bir şekilde adalette değil, zulümde eşitlik arıyorduk.

Bu zulmü yapanlar böyle davranarak adil olacaklarına(?)inanıyordu.

Yani kavramlar tersyüz edilerek, değerler sulandırılıyor, anlamları saptırıldı.

Darbenin değişmez gerekçesi “Atatürk’ün ilke inkılaplarını korumak(!)” içindi.

Böylece, Milli İrade rafa kaldırıldı.

***

Cumhuriyetimizin siyasi tarihinde  ilk defa “Post modern darbe kavramını” 28 Şubat 1997’de literatürümüze girdi.

Darbe bu defa alışık olmadığımız yöntemle yapıldı.

Vesayetin korunması için, seçilmiş ama darbecilerle iş tutma ahlaksızlığını gösteren aşağılık vekillerle seçilmiş iktidar değiştirildi.

Post modern darbe de, arkasında pek çok mağdurlar bıraktı.

Bunlar toplumda 28 Şubat mağdurları olarak anıldı.

Bu üç darbe yapanlar açısından başarılı, istediklerini kısa sürelide olsa gerçekleştiren ve yapanları sevindiren darbelerdi.

Bu darbecilerin de gerekçesi aynıydı “Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını korumak(!)”

Bu defa da Milli İrade rafa kaldırıldı.

***

Birde başarılamayanlar darbeler var.

Ben bu darbelerden 15 Temmuz akşamı yapılmak isteneni kısaca değineceğim.

Malum darbe girişimi 15 Temmuzda yapıldı.

Yapanlar Anadolu insanından beslenen dini görünümlü, bir şarlatan şizofrenin yönettiği menfaat çetesiydi.

Kalkışmayı kendileri adına mı, yoksa küresel odaklar adına mı yaptılar?

Gelecekte daha iyi anlaşılacaktır.

Yaptıkları kalkışma arkasındaki halk gücünün farkında olan siyasi lider tarafından önlendi.

Yıllardır darbelerin mağduru olan millet, inandığı liderin bir emriyle tankları durduruyor, mermilere, bombalara meydan okuyordu.

Ne gariptir ki, son darbe girişimi de “Atatürk ilke ve inkılaplarından(!)” dem vuruyor, “Yurtta sulh cihanda sulh(!)” ilkesini dillendiriyordu.

Bunlarda diğerleri gibi Milli İrade’yi rafa kaldırmak istedi.

***

Oysa işin esası şudur;

Bu darbelerin tamamı millete karşı yapılmıştır.

Mağduru milletin tamamıdır, gelecek nesillerdir.

Her on yılda bir, kurdukları vesayet düzenini, darbelerle konsolide ediyor, vesayetlerinin devamını sağlıyorlardı.

Bilelim ki, darbecilerin kimliği ne olursa olsun milletimizin ve ülkemizin dostu değildir.

Darbeler, her defasında millete dost olmayanlar tarafından yapılmıştır.

Tecrübeyle sabittir ki, darbeler ülkenin nefes borularını tıkamıştır.

Siyaset, hukuk, iktisat, sosyal hayat, çalışma hayatı, özgürlükler, kısacası hayatın her alanında daralma yaşanmasına sebep olmuştur.

Millet bu defa iradesine sahip çıkmış, darbecilere direnmiştir.

Milli İrade ilk defa kazanmıştır.

***

Şimdi; siyasiler ve güvenlik bürokrasisinden talep ediyorum!

Sokağa çıkıp, ölüme meydan okuyan insanımızın hayatını darlaştırmaktan kaçınmalarıdırlar.

Darbecilerle mücadele edilirken, adalet terazisinden sapmamak esas olmalıdır.

Cumhurbaşkanımızın “At izi, it izine karıştırılmamalıdır” ikazı vatandaşa değildir.

Süreci yürüten güvenlik bürokrasisinin “Hatalar yapılabilir” opsiyonunu dillendirmesi doğru ve şık değildir.

İdarenin vazifesi şu kadar “Haini-Fetö’cüyü cezalandırdım” demek olmamalıdır.

Bu yaklaşım idareye olan itimadı zedeler.

Buna sebep olmak büyük vebaldir, Milli İradeye darbedir.

Bunu yapanlar hayırla anılmayacaklardır.

Bu zor süreçten başarıyla çıkanlar ise, milletin gönlünde müstesna yere sahip oldukları gibi Allah indinde büyük vebalden kurtulacaklardır.

***

Kurban yakınlaşmaktır, kurbiyettir.

Bir şeye yakınlaşılıyorsa eğer, başka bir şeyden uzaklaşmaktır.

Araf’ta kalanların kurbiyeti, yakınlığı olmaz.

Dünyanın süsünden, aldatmasından uzaklaşmadan Rabbe yakınlık hayaldir.

Kestiğiniz kurbanla değil, yaptığınız infaklarla Allah’a kurbiyetiniz kutlu olsun.

Her neyi seviyorsanız, sevginizin sınırı Allah’ın razı olduğu ve beğendiği olsun.

Hepinize, hepimize Allah bayramlarla ümmet bilincini ulaştırsın.

Hayırlı bayramlar.