27 Mayıs 1960 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk askeri darbesi gerçekleşti. Bakış açısına göre kimi zaman “müdahale”, kimi zaman “darbe”, “devrim”, kimi zaman da “ihtilal” adı verilmiştir bu girişimlere.

 

Tartışmalı, hukuksuz  bir mahkeme süreci sonunda ve verilen kararla Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu İmralı Adası'nda idam edildi. Adnan Menderes'in darağacı altında son sözü: "Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletime ve milletime saadetler dilerim" oldu. 27 Mayıs darbesi sonucu yaşanan idamlar, tüm vatanı etkilemesine rağmen, Aydını daha farklı etkilemiştir. Menderes adı, Aydın’ın incinmiş yanı olarak bilinçaltına kazınmıştır. Adnan Menderes’in, hala tartışılan yargılaması, adil yargılanma hakkının ihlali açısından simge bir davadır.

 

akinyakan25716.jpg

 

27 Mayıs darbesi sonrası, Türkiye bir daha eski Türkiye olmamış, sonraki zamanlarda yaşanacak olaylara, darbelere ilham olmuştur. Demokratik sürecin, halkın iradesi dışında kesilmesi ve askıya alınması Türkiye’nin kâbusu olmuştur.

 

12 Eylül 1980 darbesi ile her darbede olduğu gibi radyolardan halka okunan bildiriyle, asker yönetime el koymuştur. 13 sıkıyönetim bölgesine, 13 general sıkıyönetim komutanı olarak atanmış, birçok derneğin faaliyeti durdurulmuştur. Emniyet Teşkilatı, Jandarma Genel Komutanlığının emrine verilmiştir. Yapılan yargılama sonucu, ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu ve sol görüşlü Necdet Adalı idam edilir. Her iki taraftan birer kişinin idam edilmesi, güya vicdanlarda bir eşitlik duygusu oluşturmak istenmiştir. Erdal Eren, hukuksuz bir yargılama sonucu idam edilir. Sonuç olarak, yaşanan hukuksuzluklarla birçok idam, işkence,  gözyaşı ve hala üstümüzden atamadığımız 1982 Anayasası geriye kalmıştır.

 

akinyakan25716-1.jpg

 

Milli irade sonucu oluşturulan TBMM’ne ve demokratik sürece, nereden gelirse gelsin her türlü askeri, sivil müdahale hukuka aykırı ve  y a n l ı ş t ı r . Yaşadığımız çağda yönetim sisteminin, halkın iradesi ile oluşturulması asıl olandır. Ve hiçbir şekilde bu zedelenmemelidir.

 

Askeri darbe, ne kadar kötüyse, demokrasinin ve hukuk kurallarının hiçe sayıldığı sivil darbelerde o kadar kötüdür. Asıl olan demokratik, hukuk devletidir. Hukuktan başka tutanacak dal yok. Hukuk bir can simididir. Eğer o patlarsa, dalgalı denizin ortasında kullanmak zorunda kalındığında maalesef sizi kurtaramayacaktır.

 

15-16 Temmuz tarihlerinde Türkiye’de yaşanan darbe girişimi sonucunda soruşturma ve yargılama süreci yaşanıyor şu günlerde. Asıl olan suçluların (şüphelilerin), Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uyarınca adil bir yargılama ile savunma hakkı kullandırılarak bağımsız mahkemeler tarafından yargılanmalarıdır. Suçu, Ceza Muhakemesi Kanununda belirlenen ispat hukuku içerisinde sabit görülenler elbette cezalandırılmalıdır. Ama suçsuz, isnad edilen eylemleri gerçekleştirmediği ortaya çıkan şüpheliler hakkında da beraat kararı verilmelidir. Halk arasındaki ifadeyle, kurunun yanında yaş yanmamalıdır.

 

20 Temmuz 2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla, ülke genelinde 3 ay boyunca olağanüstü hal uygulanmasına karar verilmiştir.

 

Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname, 23 Temmuz 2016 tarihli, 29779 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kararname’nin 6/a maddesi ile “Gözaltı süresi, şüphelinin yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren otuz günü geçemez.” hükmü yer almaktadır.

 

Kararname ile en fazla dört gün olan gözaltı süreleri 30 güne uzatıldı ve şüphelilerin avukatlarıyla yapacakları görüşmelerin gerektiğinde kayıt altına alınması hükme bağlandı. Gözaltı süresinin olağanüstü hal süresi içinde 30 güne uzatılması insan hakları anlamında oldukça ciddi sorunlara neden olabilecektir.

 

23 Temmuz 2016 itibariyle soruşturma kapsamında, İstanbul'da 3 bin 879, Ankara'da 2 bin 734, İzmir'de 197, diğer illerde 6 bin 192 olmak üzere toplam 13.002 kişi gözaltına alındı. Gözaltına altına alınanlardan 1.329 kişi polis, 8.831 kişi asker, 2.100 kişi hâkim ve savcı,  52 kişi mülki idare amiri, 689 kişi ise sivil.

 

Gözaltına alınan 13.002 kişiden 5.837 kişi tutuklandı. Halende 5.409 kişi gözaltında.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Jean-Charles Corbet- Fransa davasında verdiği kararla, şüphelinin 5 saat fazladan gözaltında tutulmasını hukuka aykırı bularak, kişi özgürlüğünün keyfi olarak sınırlandırılamayacağına ifade etmiştir. Süreç içerisinde gözaltı sürelerinin KHK ile 30 gün olarak uygulanması ciddi ihlallere ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye’nin sıkıntıya düşmesine neden olabilecektir.

 

akinyakan25716-2.jpg

 

Türk Ceza Yargılaması Hukuku, yargı makamının delilleri takdir yetkisi konusunda “vicdani delil sistemi”ni ve dolayısıyla “serbest delil sistemi”ni kabul etmiştir. Günümüzde ceza yargılamasının amacı, keyfi kararların verilmesi değil, maddi gerçeğe ulaşılmasıdır. Bir başka ifadeyle, ceza yargılamasında maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla, sınırsız, hukuk kurallarına aykırı ve sanık haklarını hiçe sayan yöntemler izlenemez. Mahkemeler, “dürüst yargılanma hakkı” ışığında adaletin yerine gelmesini sağlamalıdır. Yargı makamı, maddi gerçeğe ulaşabilmek için, hukuk kurallarının öngördüğünün tersine ve dolayısıyla “hukuk devleti” ilkesini ihlal ederek karar verebilme yetkisine sahip değildir. Yargı makamı bu sınırın dışına çıkacak olursa, vereceği karar da elbette hukuka aykırı bir karar olacaktır.

 

Birleşmiş Milletler, Türkiye’deki darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL sürecinin tam bir şeffaflıkla sürdürülmesini istedi. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, OHAL sürecinde Türkiye’nin, ‘uluslararası yükümlülüklere uygun bir şekilde hareket edilmesi’ vurgusu yaparak,  üst düzey Türk hükümet yetkilileri tarafından kendilerine güvence verildiğini belirtmiştir.

 

Dünyanın gözü Türkiye’nin üzerindedir. Halk ve tüm siyasi partiler nasıl darbeye karşı, demokratik sistemin yanında tavır aldıysa, sorumluların cezalandırılması sürecinde de hukukun uygulanarak, adil yargılanma hakkı kullandırılarak Türkiye bu süreci tamamlamalıdır. Geçmişte yaşananların acısı hala içimizde yara iken, geleceğe yeni acılar, yargısız infazlar ve mağduriyetler bırakılmaya hakkımız var mı?