Ressam Karolin Fişekçi’yle ilişkisinin ortaya çıkması sayesinde tüm Türkiye artık, Orhan Pamuk’un sadece kitaplarla yaşayan, kitaplarla soluk alan biri olmadığını fark etti. Fişekçi’yse kendi romanını yazmaya devam ediyor.

Orhan Pamuk, kitaplarında, özellikle anlatılarında kendini, hayatının en karanlık yönlerini hayran olunacak kadar sansürsüz bir şekilde anlatsa da röportajlarda kapalı kutu gibidir. İstediğinde konuşur, istemediğinde susar. Lakin birkaç hafta önce bir şey oldu. Pamuk’un, provokatif işleriyle tanıdığımız ressam Karolin Fişekçi’yle görüntülendiği fotoğraflar “odasına kapanmış asosyal yazar” imgesini kelimenin tam anlamıyla yerle bir etti. Fişekçi, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir yazısında Aşk-ı Memnu’nun Bihter’i için dediği gibi, sadece Orhan Pamuk’un değil, hepimizin hayatına “limonluğa düşen yıldırım gibi” girdi. Üstelik Bihter’den daha pervasız, daha cüretkâr, daha ahenk bozan biriydi. Onun durumundaki çoğu kadının yapacağının aksine susmuyor, ilişkisine dair birçok ayrıntıyı çekinmeden anlatıyordu. 

Ardından Orhan Pamuk’la ilgili başka haberler yansıdı basına. Kiran Desai cephesinden henüz açıktan açığa bir ses çıkmadı ama geçen hafta, Alman bir Türkologdan olan çocuğunu öğrendik. İyi mi oldu, tartışılır. Yine de ortalığın epeyce karıştığı, hatta yakında daha da karışacağı kesin. Bence hadisenin en iyi tarafı şuydu: Karolin Fişekçi bize Orhan Pamuk’un sadece kitaplarla yaşayan, kitaplarla soluk alan biri olmadığını iyice hatırlattı hatta neredeyse onun bir erkek olarak dokunulmazlığını kaldırdı, “elde edilebilir” biri olduğunu gösterdi.

"ORHAN PATLAMAYI BEKLEYEN VOLKAN GİBİYDİ"

Olanlardan sonra Orhan Pamuk’la hâlâ birlikte misiniz?
 

Bu soruya cevap vermek istemiyorum. Hiç sormamış olsanız! 

Onun birlikte olduğu diğer kadınlara benzemiyorsunuz. Nasıl başladı ilişkiniz? 

Olacağı varmış, oldu. Tanıyanlar bilir, benim girdiğim yerde hareket olur. Orhan’la işler daha da hızlı gelişti belki. O çok yalnızdı, patlamayı bekleyen volkan gibi... Durur yanardağ uzun süre ve sonra aniden içindekileri serbest bırakır. Bu tür patlamalar da sükûnetle gerçekleşmez. 

Fırtınalı bir ilişki yani... 

“Mutlu mesut, seviyeli bir ilişkimiz var” mı demeliyim yani? Seviyeli ilişkinin tarifini bilmiyorum. Aşk zaten zor bir şey, sonunda ille mutlu olacaksın diye bir kaide de yok. Ama zorluklar beni yıldırmaz. Kolay pes etmeyen, meydan okuyan bir karakterim var, sessiz sakin geride durup başıma gelecekleri bekleyebilen biri değilim. İlişkide benim de bir hakimiyetim, iktidarım olmalı. Niye susmadığımı soruyorlar. Başka türlü davranamazdım. 

Değişen ne oldu hayatınızda? 

Eskisi kadar rahat değilim, değişen tek şey bu. Sanırım şu ara o kadar gözü kara değilim, çünkü yaptığım her işte bu olaya bir referans aranacağını biliyorum. Kendine oto-sansür uygulayan bir sanatçı olma tehlikesi kapıda, yeni mücadelem bununla.

Orhan Pamuk’a dönersek... Onunla olmak başka bir erkekle olmaktan farklı mı? Mesela sizi öteki erkeklerden daha mutlu etme ya da üzme potansiyeline sahip mi? 

Çok mutlu ettiğide oldu, çok üzdüğüde. Ama aşkta acı çektiğin zamanlarında kıymetini bilmelisin. Onlar sana daha büyük mutlulukları getirebilir çünkü. Açıkçası sonunda dişime göre birini buldum. İkimizde çetin ceviz insanlarız, bu hoşuma gidiyor.

Nesine âşık oldunuz onun?

Aşkın mayasında cinsellik var. Ten uyumu, ruh yakınlığı... Birlikte olmamızın ilk sebebi buydu. Ama süreç ilerledikçe yavaş yavaş âşık da oldum. Tanıdıkça, benzer taraflarımızı keşfettikçe... Çatışmalarımız da ilişkimizi renkli ve heyecanlı hale getirmiş olabilir. 

O sizde neye âşık oldu, cüretkârlığınıza mı? 

Bazı konularda çok iştahlıyımdır; özellikle konuşurken... Tabu olan şeylerden rahatlıkla söz edebilirim. Dilimin sansürü yoktur. Yağ çekmek elimden gelmez. Bir de kolay beğenmem ama bir şeyi beğendiğimi söylemişsem, gerçekten beğenmişimdir, siz de bunu anlarsınız. Alışık olmasa da Orhan’ın bunlardan çok hoşlandığının farkındayım. 

Sanatçılarla birlikte olmak acıtır, çünkü egoları yüksektir, dünya onların çevresinde dönsün isterler ve arzularına gem vurmazlar. Picasso’dan Sağ Çıkmak diye bir film vardı bunu anlatan... Size ne oldu? 

Hayattayım. 

Vay! Güzelmiş. 

Hem ben de sanatçıyım. Bu soruyu ona da sormanız gerek. 

‘BENİ APTAL SANANLAR YANILIYOR’ 

Bu ‘zor’ adamı ben değiştireceğim, dediniz mi hiç?

Erkekler değişmez. Değiştirmeye çalışmak yararsızdır. Kendini boş yere yormamalı insan. Âşıksan, onu olduğu gibi kabul edeceksin, onda en baştaneyi sevdiğinide aklından çıkarmayacaksın. Erkekler büyümeyen çocuk gibidir. Yaramaz, huysuz bir çocuğa âşık olmuşsan, onu uslandırmaya çalışmak yerine hangi oyunları sevdiğini keşfetmelisin. Benimle birlikteyken Orhan’ın hayatında bir şeylerin değiştiği aşikâr ama anlatarak rol çalmayı istemem. Bundan bahsetme zevkini ona bırakayım. 

Mizah duygusu kuvvetli birisiniz... 

İğnelemeler ve referanslarla konuşmayı seviyorum. Aptal olduğumu sananlar yanılıyor. Konuşurken oyun oynuyor, insanları şaşırtacak şeyleri özellikle söylüyorum. 

Orhan Pamuk eğlenceli midir? 

O çok ciddidir. Çocukça espriler yapar bazen ama bunuda o kadar nadir yaparki beceremez. Espri yapmayı öğrenmesi lazım.

Bu ilişkinin geleceğine dair hayalleriniz neler? 

Hayallerim bana kalsın. Şimdilik sadece bazı isteklerim var, gerçekleşmesini bekliyorum. Mücadelemiz sürüyor diyelim... 

Konuşarak ona zarar vermiş olmuyor musunuz? 

Ona zarar vermedim. Aksine, benim konuşmaya cesaret etmem sayesinde o istemediği bir ilişkiden; yani büyük bir yükten kurtuldu, hafifledi. Bana yöneltilen saldırılar yüzünden biraz şaşkınım. Özellikle kadınlar daha acımasız. Şahsi bir nefretleri varmış gibi davranıyorlar, anlamakta zorlanıyorum. Ama içten içe herhalde bir parça gurur da duyuyorumdur. 

Ayrıldığınızı, bu yüzden onu yeniden elde etmeye çalıştığınızı düşünenler var. İncitiyor mu bu sözler sizi?

“Elde etmek” lafından nefret ediyorum. Kimse kimseyi elde edemez. Orhan da zaten hiç kolay elde edilebilir biri değildir. Konuşmama gelince, niçin susmak gereksin ki? Duyduklarıma öfkelendiğim oluyor ama bu tür şeylerin beni incitmesine izin vermem. Bana nüfuz etmek o kadar kolay değildir.

"BEN BEYAZ TÜRK DEĞİLİM"

Masumiyet Müzesi romanındaki Füsun’a benzediğinizi söylemişsiniz ama tanıştığımda iyice emin oldum, siz katiyen Füsun değilsiniz. 
Füsun olabileceğimi kim düşünür?


Elbette değilim. Benzemiyoruz. Gizli aşk hikâyesinden ötürü söyledim onu. Toplum karşısında yan yana durulan bir nişanlı vardı romanda. Bir de Füsun’la Kemal gibi Orhan’la ben de ayrı sınıflardanız. 

Ayrı sınıflardanız derken... 

Ben ondan epey gencim. Sonra meslek hayatımda her şeyin çok başındayım, henüz ödüllerim yok. Aykırı işler yapıyorum, en önemlisi de son günlerin moda tabiriyle “Beyaz Türk” değilim. 

Füsun’dan başka hangi bakımlardan farklısınız?

İyi eğitim aldım. Ressamım, bir mesleğim var. İnsanın maddi olarak kendi ayakları üzerinde durması önemlidir. Evliliği kurtarıcı saymıyorum. Birlikte olduğum erkek her şeyini vermeye hazır kapıma gelirse, kaçmam, tadını çıkarırım. Tabii âşıksam...

"FOTOĞRAFLARINA BİLE KATLANAMIYORUM"

İlişkiniz sırasında çok üzüldüğünüz, ağladığınız, bitti diye düşündüğünüz, bitsin istediğiniz oldu mu?
 

Bitsin istediğim çok oldu. Defalarca ayrıldım da. Üzülüyordum elbette ama asıl hissettiğim şey kızgınlıktı. Hele uzakta olduğumuz zamanlarda, Orhan’la Kiran Desai’nin birlikte fotoğraflarını gördüğümde... 

Peki ya şu son olay, yani evlilik dışı bir çocuğu olduğu haberi. Öğrenince aşkınızda eksilme oldu mu?

Benden önce yaşadığı bir ilişki, o yüzden üzülmedim. Hamile kalan bir kadının çocuğunu her şeye rağmen dünyaya getirme hakkı vardır. Yeterince kararlı ve cesursa, o çocuğu tek başına dünyaya getirir, kimseye de bunun hesabını vermez. Ama birlikte olduğu erkeğin de kurulmuş oyuncak olmadığını kabul etmeli. Yine de beni ilgilendiren bir konu değil bu.

"SEN YOKKEN BAK NE YAPTIM"

Biriniz yazar, biriniz ressamsınız. Birbirinize ilham veriyor musunuz? Mesela bu birliktelik ressam olarak sizi nasıl etkiledi? 


Güçlendim. Üslubum daha sertleşti, sağlamlaştı. Yaptığım işlerde zaten dolaysız bir dilim vardı, lafı eveleyip gevelemeden söylüyordum, şimdi iyice cesur davranabilirim. 

30 Ağustos’ta nöbetçileri atlatarak askeri topun üzerine çıktığınız iş gibileri kastediyorsunuz. Anladığım kadarıyla Pamuk’la birlikteydiniz.. 

Bu foto-performansa epeydir karar vermiştim. Ama cesaretimi toplamam, ilişkimiz sırasında oldu. Sabah altıda Beşiktaş’a gittim ve yasak olmasına rağmen bir yolunu bulup nöbetçileri atlatarak topun üzerine çıktım. Sonra da fotoğrafları Orhan’a gönderdim. 

Orada iktidar simgesi olan o topu ehlileştirmeyi denemiştiniz. Bu ilişkide de aynısını yapmak istemiş olabilir misiniz acaba? 

Ehlileştirmekten başka bir arzuydu bana onu yaptıran. Komik gelecek size belki ama “Bak, sen yokken ben ne yaptım” demek istedim aslında.

"RESSAM OLARAK ALÇAK GÖNÜLLÜ DAVRANMAM"

Nasıl bir çocuktunuz?
 

Yaramaz, ele avuca gelmeyen bir çocuktum. Lisede biraz sakinleştim ama hep iddialıydım. Sınıfta yedi kızdık, üç-üç eşleşmişti onlar, ben tek başımaydım. Çok kitap okur, çok resim yapardım. Erkeklerle arkadaşlık ederdim. Kız müzikleri değil metal dinlerdim. Üniversiteye girerken de kararlı davrandım. Güzel Sanatlar okumak istiyordum, tek tercih yaparak girdim Mimar Sinan’a. 

“İstiyorsam, olacak” diyorsunuz... 

Ressam olarak alçakgönüllü davranamam, diğer birçok şeyi tartışabilirler ama boyama kalitem konusunda iddialıyım. Sonra ara tonlarda çok iyiyim, ayrıntılar üzerinde çok çalışırım, çalışırken başka hiçbir şeyi gözüm görmez. Özetle, Beşiktaş’taki topun üzerine çıktığım günün öncesinde uzun ve sabır gerektiren bir süreç var.

"AŞIKSAN KOLAYCA ÇEKİP GİDEMEZSİN"

Karolin Fişekçi’nin Booker ödüllü Hint romancı Kiran Desai’yle ilgili sözleri çok eleştirildi. Fişekçi, Pamuk’un Desai’yle “aşk değil iş ilişkisi” olduğunu savundu. Hint basınında da benzer şeyler yazılmıştı. İkisini de birer dolmakalem olarak çizdikleri bir karikatür vardı mesela, etraflarında dolarlar uçuşuyordu. Fişekçi’ye bu konuyu da sordum.

Bir kadınla sizin sözlerinizle “iş ilişkisine” giren bir erkeği nasıl sevebildiniz? Bu adamdan kimseye hayır gelmez diye düşünmediniz mi? 

İş ilişkisi lafı abartılıydı, kabul. İlişkileri şöyleydi sanırım: Çok istememişsindir başlamasını ama başladıktan sonra da bir türlü bitirememişsindir. Bir çarkın içindesindir, karşındakini kırmamak için gerçek hislerini söyleyemezsin. İnsanlar sadece yalnızlıklarını paylaşmak için bile bir ilişkiye girebilir. 

Çok yalnız bir adamdı Orhan, arkadaşa ihtiyaç duymuş olabilir. Bu benim anlayamayacağım bir şey değil, yargılamak da bana düşmez. Hem bir kere âşık olmuştum ona. Öyle olunca da kolayca çekip gidemedim belki...