Bakın kanser nasıl arttı. Nerede eski sağlıklı kumaş dokumalar, nerede bugünün hazır konfeksiyonu...”
 
> Çetin Soysal, kaliteli kumaşın özelliklerini anlattı.
 
NEREDE SAĞLIKLI KUMAŞLAR?
 
“Uzak Doğu’nun naylonlu, kalitesiz ürünleri 10 liraya satılıyor. İyi, sağlıklı, hava alan bir kumaşı bu fiyata alamazsınız. Bakın kanser nasıl arttı! Nerede eskinin sağlıklı kumaş dokumaları, nerede bugünün hazır konfeksiyonu...”
 
Hani bazı insanlar vardır bazen mahallemizde, bazen yakın bir dost meclisinde... Onları sadece biz biliriz ve deriz ki ‘aslında sen dünyaya açılacak insansın.’ Enerjileri farklıdır, duruşları farklıdır... Saatlerce konuşsalar sohbetlerinden sıkılmazsınız... Oysa ki ne aktördürler, ne ünlü bir yazar, ne meşhur bir iş adamı ne modacı ne de eğitmen...
 
İşte böyle bir şahsiyet bu haftaki konuğum. 27 yıldır aynı caddede, aynı dükkanda kumaş satıyor, esnaflık yapıyor. Kendisi meşhur değil; ama Seren Serengil’den Eda Özülkü’ye, Perihan Savaş’tan Ebru Gündeş’e kadar kimler olmamış ki müşterisi!.. Birçok iş adamının eşine, Anadolu yakasının hali vakti yerinde efradına butik hizmet veriyor. İpeğin, kumaşın en hasını da, ihtiyaç olursa diye empirmeyi, tülbentlik kumaşı da dükkanında bulunduruyor.
 
ÖZEL TERZİ BİR BAŞKA
 
Sizin kumaşlarla aranız nasıldır bilmem ama bizim evimizde daima açık bir dikiş makinesi vardı. Benim çocukluğumda konfeksiyon bu kadar yaygın değildi ve annem günlük elbiselerimizi büyük bir özenle diker, kardeşimle ben de kumaşlarla oynamaya, annemin dikiş dergilerini karıştırmaya bayılırdık. Kumaşları üstümüze tutup, sağından solundan bağlayıp elbiseler yapmak, ayna karşısında poz vermek en büyük zevkimizdi. Ailenin özel kıyafetleri de daima iyi bir terziye diktirilirdi. Dolayısıyla konfeksiyon, iyi bir kumaşın ve dikişin önüne hâlâ geçememiştir benim ailemde... İşte böyle bir günde müşterisi oldum bu küçük dükkanın...
 
RENK CÜMBÜŞÜ GİBİ
 
İçeriye adımınızı attığınız anda yerden tavana kadar her boş alanın değerlendirildiği, hatta kumaş toplarının birazdan üstünüze yıkılacağını sandığınız bu dükkanda; morun, lilanın, ebrulinin en güzel tonları sizi karşılıyor. Dükkanda değil de dışarıda bir yerlerde karşılaşsanız, bir moda editörü ya da bir armatör sizi karşılıyor zannedebilirsiniz. “Ne var bunda” diyebilirsiniz ama her gün aynı enerji ile işe gelebilmek, küçük bir esnaf dükkanında her gün bu şıklığı muhafaza edebilmek ve bu duruşa, “sohbet zenginliğini, iyimserliği, neşeyi katabilmek” herkesin harcı değil diyor Ergin Kumaş’ın sahibi Çetin Soysal... Erenköy eşrafından Çetin Bey, iki torununun dedesi, mahallenin en şık, sohbet ehli esnafı...
 
- Yaşınıza rağmen çok dinamik görünüyorsunuz?
 
- 65 yaşındayım. Mühim bir param olmadı hiçbir zaman. Ama kendimi hiç ezdirmedim. Hayata hep pozitif bakmaya çalıştım, kendimi sevdim, yukarıya baktımsa aşağıya da baktım. Azimle hep bir şeyler yapmaya çalıştım. Güzeli sevdim. İyi insan, doğru insan olmak için çaba harcadım.
 
KUMAŞ, CİDDİ İŞTİR!
 
- Sizi gören varlıklı bir ailede yetişmiş bir salon erkeği der...
 
- Kendimi yetiştirdim ben. Vefa’da 4 kardeş, anne-baba bir odada büyüdük. Bir tuvalete beş hane giderdik. Üçüncü sınıftan beri çalışıyorum. Hayat Şekerleri satardık... Tahtakale’den şekerleri alır, Kapalıçarşı’da esnafa satardım. O şekerlerden Müjdat Gezen de satmış. Hep çocuklar satardı o şekerleri... En çok da ben satardım. Çünkü içimden gelerek, yüzüm gülerek satardım. Öğlen olunca da Tahtakale’de Kantarcılar Lokantası’nda kurufasulye yerdim. İnanın o lezzeti hâlâ hiçbir yemekten alamam. Sonra... Kunduracıda çalıştım, cam sattım, şeker sattım... İlkokulu Beyazıt’ta, liseyi de Vefa Lisesi’nde okudum. Derken ticaret... Yaz kış hep çalıştım ben. O yüzden hâlâ tatil bilmem ben...
 
- Tekstile girişiniz?
 
- Bir ağabeyimiz lise dönemlerinde beni Sultanhamam’da Gürün Han’da bir dükkana çırak olarak soktu. Orada ilk iş, çay söyledik. Anadolu’dan gelen müşterilerin paketlerini taşıdık.
 
Hemen tezgahtar olamazsınız. Hemen metreyi, makası elinize vermezlerdi. Tezgahtarlık kalfalığa denktir. Sabır ister. Sonra azmedince işi öğrendim ve tezgahın arkasına geçtim.
 
Metre tutabilmek, tamburu açabilmek, kumaşı ölçüp döndürmek, katlayıp kesebilmek maharet ister. Kumaşları öğrenmek, müşteriyi doğru yönlendirmek ciddi bir iştir.
 
- Tezgahtarlıktan sonra kendi işinizi nasıl kurdunuz?
 
- Sultanhamam’da yeri olan bir arkadaşım ortaklık önerdi. Haftada dört gün mağazada durur, perşembeleri kumaşlardan bir kartela yapar, Anadolu’ya çıkardım. Siparişleri toplar gelirdim.
 
Bursa’ya gider empirme alırdım. Gece gündüz çalıştım. Toptana girdik, büyüdük, işler çok iyi gidiyordu... Derken bir gün bir yangında her şeyimiz gitti, sıfır olduk. Bir dükkan daha açtık ama olmadı, ortaklık bozuldu. Uzun süre yalnız çalıştım, krizler yaşadım, büyüdüm, küçüldüm... Derken 27 yıl önce bu dükkanı açtık. Burayı açarken eşimden ve iki yakın dostumdan başka desteğim yoktu.
 
ESKİYE DÖNÜLECEK
 
- Konfeksiyondaki çeşitlilik kumaşa ve dikişe talebi çok azalttı değil mi?
 
- Doğru... Eski işler kalmadı. Bugün işi biliyorsan, giyimden anlıyorsan konfeksiyon ürünü giymezsin. Hem zevksiz, hem sağlıksız. Çoğu Uzakdoğu’nun naylonlu, kalitesiz ürünleri...
 
Boyası, apresi, dokuması son derece kötü... 10 liraya, 20 liraya pantolon satıyorlar. Olmaz.
 
İyi, sağlıklı, hava alan bir kumaşı bu fiyatlara alamazsınız. Çin’in, Uzakdoğu’nun depolarındaki ürünler, 10 liralık ürünler. Bakın kanser nasıl arttı. Bizim zamanımızda öyle miydi? Biz zatürre, verem bilirdik. Gıdadan tekstile ciddi bir kalite bozulması yaşıyoruz. Nerede eskinin sağlıklı kumaş dokumaları, nerede bugünün hazır konfeksiyonu... Kıyafetlerin, modellerin, dantelin, güpürün de ağırlığı kalmadı. Çeşit çoğaldı ama kalite ve zevkli giyim kalmadı. Gömlekte sim, ayakkabıda sim var, taş var. İç çamaşırlarına bile girdi hepsi, olur mu böyle şey? Kumaşın, taşın kullanıldığı yerin bir ağırlığı olur... Göbeğini çıkarmış buluzlar, aşağıya inmiş pantolonlar... Nasıl bozuldu her şey... Ama toplum buna doyacak. İnsanlar yeniden şık giyinecek. Her şeyi çok hızla tüketiyoruz şu anda. Kıyafetler, hayat tarzları, evlilikler bile değişti. Ama zamanla oturacak ve eskinin güzelliği yeniden gelecek bana sorarsanız...
 
Sohbetin tatlılığı ve güzel giyimin sırrı için; Ergin Kumaş, Atatürk cad. No 12/1 Sahrayıcedid/ Erenköy
 
BAŞARININ SIRRI; MUTLU BİR EVLİLİK VE İŞİNİ SEVMEK
 
Çetin Bey’in Erenköy’deki kumaşçı dükkanına girerken renk cümbüşü sizi karşılıyor. İnişli çıkışlı bir hayat yaşadığını anlatan Çetin Bey, “Hayat o kadar gelip geçici ki, dönüp bakıyorsunuz, siz ne anladığınızı daha düşünemeden geçmiş! O yüzden mutlu olmaya çalışacaksınız. Dibe vurabilir insan; ama yukarıya bakacaksınız ki çıkasınız... Hayatta başarının sırrı mutlu bir evlilik ve işini sevmektir. İş, güç sahibi adamın aklına kötülük gelmez. Mücadele verir,
aklında evi, sorumlulukları vardır. Boş insanın aklına kötülük, şeytanlık gelir. Sonra kendinize saygı duyacaksınız ve duyulmasını da sağlayacaksınız. Nasıl ben dükkanıma gelen müşterinin memnun ayrılması için uğraşıyorsam bir restorana gittiğimde garson da bana en iyi hizmeti sunacak, etraftaki herkes sizin değerinizi hissedecek” diyor...
 
Para var ama özen yok!
 
Şık giyinmenin karşı tarafa saygı olduğunu ve insana kendini iyi hissettirdiğini söyleyen Çetin Bey, şunları anlatıyor: “Gençliğimizde biz Beyoğlu’na çıkar yürürdük, hepimiz güzel giyinirdik.
 
Şimdi marka diyorlar, çula çaputa para veriyorlar. Ben yarın hangi gömleğimi giyeceğimi düşünmeye bugün öğleden sonra başlarım. Buradaki ayakkabım ayrıdır, çıkarken diğerini giyerim. Aslında model olarak ikisi de aynıdır. Ceketimin mendili, gömleğime her zaman uyacak. Bu yaşımda, tele-vizyonda birisinde bir fular gördüm, aylarca aradım ve buldum.
 
Müşteri de bunu anlıyor, sohbetinizi, sizdeki farkı, mesleki bilginizi görüyor. Bu işin yaşı yok...
 
Kendinizi önemseyeceksiniz, aynanın karşısına geçtiğinizde önce siz beğeneceksiniz kendinizi. Tıraş olmadan, dişlerimi fırçalamadan evden çıkmam. Bunu önce Allah ve kendim için yaparım.
 
Derler ya; aileden gelir diye... Ben buna katılmıyorum. Değişimi, gelişimi isteyeceksiniz. Ben çatal-bıçak tutmasını tezgahtar olduktan sonra öğrendim. Sonra en güzel masalarda oturdum.
 
Şimdi bakıyorum en şık restoranlara şortla giriyorlar. Para var, özen yok yani...”
 
Türkiye