CHP'nin yeni yüzü yazar Enver Aysever ile röportaj yaptıktan sonra manşete karar vermekte zorlandım. Çünkü Aysever aslında CHP'de değişimi simgeleyen pek çok başlık verdi. 'Rakel Dink özgür değilse biz de özgür değiliz' diye ezber bozmakla kalmadı, sabahları okullarda ant içtirmeye karşı olduğunu da söyledi. Aysever, milliyetçilikten uzaklaştıkça büyüyeceğini düşündüğü CHP'nin yoluna 10'uncu değil 100'üncü yıl marşını besteleyerek devam etmesi gerektiği görüşünde.

Yıllardır kitaplar yazıyor. Edebiyat ödülleri alıyor, televizyonda tartışma programlarına imza atıyor Enver Aysever. Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu'yla birlikte yürüyor. Ona inanıyor, kendi kafasındaki 'enternasyonal sol'un Türkiye'de Kılıçdaroğlu'yla hayata geçirileceğini düşünüyor. CHP Parti Meclisi üyesi Aysever, röportajında CHP'lilerden duymaya alışık olmadığımız cümleler kurdu. Aysever'le CHP'ye katılma nedenlerini, nasıl bir CHP düşlediğini konuştuk.
- Önce Türkiye'de merkez sağ ve merkez sol konuşulmaya başlandı. 'Sol' kısmını konuşalım istiyorum...
Sol üçe ayrıldı. Biri, dünyadaki iktisadi saldırı karşısında milliyetçileşti ve bunun adı ulusalcılık oldu.
- Bunun Türkiye'deki karşılığı kim?
Sosyal Demokrat Halkçı Parti'den sonra Cumhuriyet Halk Partisi. Ama CHP, yine de kitle partisi olması nedeniyle farklılıkları içinde barındırdı. İdeolojik ve üst yönetim olarak, yani Deniz Baykal, Onur Öymen, Mustafa Özyürek çizgisi Türk-laik ve homojen bir yapıyı tarif etti. Bunun da her seçimde yüzde 20'yi geçemeyeceği görüldü. Bence burada ciddi bir ideolojik sorun var. İkinci grup, 'liberal sol' denen aslında basbayağı soldan vazgeçip, küreselleşmeyle savrulanlar. Üçüncüsü ise benim kendimi içinde saydığım halen Türkiye'de karşılığı neredeyse hiç olmamış olan 'enternasyonal sol.' Bu üçe bölünmüşlük aslında Türkiye'nin zihin haritasının entelijansiyasını kurdu. AKP'yi, bu soldan devşirme liberaller dilsizlikten bir dile taşıdı.

CHP, MÜZAKERECİ KİMLİK KAZANMALI
- Kılıçdaroğlu'ndan ne bekliyorsunuz?
Bence şunu yapmalı. En azından ben şunun için buradayım. Kılıçdaroğlu'ndan beklediğimiz cumhuriyetçi partiden sosyal demokrat partiye dönüşmüş CHP'yi Batı tipi özgürlük talep eden bir sosyal demokrat parti yapması. Yani sadece sınıfsal değil, bireyin de ön planda olduğu dil, din, inanç özgürlüklerini de savunan, anayasal dengeye bağlayan, yerel yönetimleri güçlendiren, örgütlü toplumu talep eden bir CHP...
- Başbakan ve Kılıçdaroğlu çok özlenen bir fotoğraf verdi. Artık CHP eskisi gibi hırçın muhalefet yapmayacak diyebilir miyiz? Yani taşın altına elini koyan bir parti olacak mı?
CHP'nin artık onuncu yıl marşıyla alabileceği bir yol yoktur. CHP, Kemal Bey'in kişiliğinde yüzüncü yıl marşını bestelemeye talip olmalıdır. Oradaki yeni toplumsal armoniyi gören bir parti olmalıdır.
- Yüzüncü yıl marşında ne olmalı?
Bir kere CHP'nin hiçbir müzakereden kaçmayan, yani hem AB ile hem Erdoğan'la, hem BDP ile her alanda müzakere eden, masada olan, olduğunda da kendi fikirlerini ısrarla savunan, ama hak verdiği yerde, 'Haklısınız, biz de elimizi taşın altına koyuyoruz' diyebilecek gerçek Batı tipi bir müzakereci kimlik kazanmalıdır. Hep ben haklı olamam, siyaset böyle bir şey değil. Haklılığınızı savunan ama ikna olmaya hazır bir duruş sergilemelisiniz. Bu müzakereye açık yapı, zaten Kılıçdaroğlu'nun kimliğinde var.

KALEMLE SİLAH ARASINDA KALEMİN TARAFINDAYIM
- Yakın geçmişe bakarsak, CHP nerede yanlış yaptı?
Eğer Hrant Dink özgür değilse, Türkiye'de hiç kimse özgür değildir. CHP, artık bunu savunmalıdır. Ben isterdim ki Deniz Baykal, 'Hepimiz Ermeniyiz' diyen grubun en önünde yürüyen kişi olsaydı. Rakel Dink onun koluna girseydi, sistemin değil, demokrasinin teminatı olarak onu görseydi. Elif Şafak ile Orhan Pamuk'a 301. maddeden dolayı yumurta atanların tarafında duran CHP'nin aslında Türkiye'de olmasının da bir anlamı yoktur. Elif Şafak ve Orhan Pamuk'a göğsünü siper eden bir CHP'ye ihtiyaç vardır. Benim gibi düşünmesine gerek yok. Ama kalemle silah arasındaki ilişkide ben kalemin tarafındayım. Yani ben Kemal Kerinçsiz'in temsil ettiği hukuk değerlerinin yanında değilim. CHP'nin de bu tarifi yapması lazım. CHP, milliyetçilikten uzaklaştıkça büyür.
- Bu süreçte Kemal Kılıçdaroğlu olsaydı, CHP bu duruşu sergilemez miydi? Sonuçta bir de etkin kadrolar var ki, hala CHP içinde hakimiyetini sürdürüyor...
Böyle olmazdı. Algı yönetimi diye bir şey var. Nihayetinde algı yönetimi genel başkanın tutumuyla şekillenir. Genel başkanın yaptığı, kamuoyunu dönüştürecek bir tutum olarak algılanır. Bakın başka bir sorun daha var. 'Ne mutlu Türküm diyene' meselesi... Mustafa Kemal'in bunu dile getirdiği dönemde devrimci bir söylemdi. Çünkü dünyada ırkçılığın yürüdüğü bir ortamda 'Ne mutlu Türk doğana' diyebilirdi. Öyle demedi, 'Ne mutlu Türküm diyene' diyerek buradan bir millet yarattı. Bunu ilerici bir adım olarak görmek gerekir. Ve o güne aittir. 21. yüzyıla geldiğimiz zaman Büyükanıt'ın 'Sözde değil özde demokrasi' sözünün arkasından 'Ne mutlu Türküm diyene' gibi otoriter bir anlayışın dillenmiş olması talihsizliktir. Biz 'Ne mutlu Türküm' söyleminin ötesinde bir adım atmalıyız. Ayrışmayı değil, birleşmeyi sağlayan bir tutum takınmalıyız. 'Türküm, doğruyum, çalışkanım' diye başlayan meselenin de artık çocukları okul bahçesinde toplayıp, askeri bir nizam içerisinde bütün bir toplumu kışlaya benzeterek uygulanması doğru değildir.
- Sabahları 'ant okutulmamalı mı?
Kız çocuklarını bile böyle bir baskı altında tutan zihniyetin tarafında olamaz CHP ve sosyal demokrat zihniyet. Gelişmiş birey zaten kendi etik ölçülerini ortaya koyar. Bir ant gereksinimi cumhuriyetin kuruluşunda yurttaşlık bilinci yaratmak için gerekli olabilir ama bugün internetin, cep telefonlarındaki iletişim organizasyonunun geldiği boyutlara baktığınız zaman zaten toplumda bir ahlaki çözülme varsa bunu sabahları çocukları tıkıştırıp, askeri bir nizam içerisinde tüm Türkiye'yi garnizona dönüştürerek yapamazsınız. Orada bir ileri adım atmamız gerekir. Demokrasiyi bütün kurumlarıyla işler hale getirmek için bir başka dile ihtiyaç var ve işte o dil Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün temsil etmesi beklenen dildir. Andımız yerine Rakel Dink'in 'sevgilim' diyen mektubunu okutmalıyız belki de. Bir bebekten katil yaratan düzeni sorgulatacak bir metindir o.

DÜŞÜNCELERİMİ CHP'DEN KAÇ KİŞİ DESTEKLİYOR BİLMİYORUM
- Bu röportajdan sonra ne tepki alacağınızı benimle paylaşırsanız sevinirim, merak ediyorum gerçekten. Siz böyle düşünen kaç kişisiniz?
Bilmiyorum. Ben bu röportajda kendini yazar olarak ifade etmiş biri olarak CHP'ye katılma gerekçelerim ve beklentilerimi dillendiriyorum. Bunu sadece size değil, Kılıçdaroğlu'na da dillendiriyorum. CHP'den kaç kişi tarafından bu düşüncelerin desteklendiğini bilmiyorum ama toplumdan gelen ilgi ve onay beni heyecanlandırıyor.
- Hiç umutsuzluğa düştüğünüz bir dönem oldu mu CHP'ye girdiğinizden beri? Çünkü CHP'nin ezberini bozan cümleler bunlar... Üstelik parti içinden belki de tepki göreceksiniz bunları söylediğiniz için, değil mi?
Evet, belki de birilerinden tepki görebilirim. Ama ben bunları söylemek ve böyle olacağına inandığım için Kılıçdaroğlu'nun yanındayım. O yoksa ben de yokum, bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
- Kadrolar yeniden şekillense, kimler olmalıdır yeni CHP'de?
Bence yeni CHP şöyle olmalı. Sezgin Tanrıkulu CHP'nin milletvekili ya da Diyarbakır'ın Belediye Başkanı olmalı. Mehmet Bekaroğlu, CHP'de siyaset yapabilip, muhafazakarların da vicdanını temsil edebilmeli. Aysel Çelikel, laiklerin yeni dünya görüşünün temsili olarak burada olmalı. Süleyman Çelebi mutlaka bulunmalı. Sosyalist solun önemli isimleri mutlaka Meclis'e taşınmalı.
- Hiç Ahmet Altan'ları, Mehmet Altan'ları saymıyorsunuz ama?
Bizim ideolojik zeminimiz çok şükür sağlam. Ben herkes olsun demedim dikkat ederseniz. Solcu olması gerekmiyor ama solun vicdanını taşıyacak, birlikte yaşama kültürünü savunacak kişiler bizimle olmalı.
- İlhan Kesici istifa etti. Bir kaynama var mı partide? Devamı gelir mi istifaların?
Hiç sanmıyorum, kişisel bir karar.

Türbanlı kadın rol modelimiz değil ama...
- Türban meselesine gelmek istiyorum, o konuda da görüşlerinizi merak ediyorum. Kılıçdaroğlu, bu meseleyi de Başbakan'la birlikte çözmek için girişimde bulundu. Ancak daha önce CHP'nin Anayasa Mahkemesi'ne itirazında kendisinin de imzası olması bir güven problemi olarak şekil buluyor. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?
Dün Anayasa Mahkemesi'ne götürerek sandıkta yenilgiye uğradıysak, bugün çözümü getiriyoruz. Türban meselesini biz neo-liberal politikalar üreten, liberal siyasetçilerin ya da Tayyip Erdoğan'ın diliyle tartışmayacağız. Biz türbanlı kadınlarımızı rol model olarak topluma önermiyoruz. Bunun altını çiziyorum. 'İnsanların giyim kuşamına karışmak ayıptır' diyoruz. Arada fark var. Biz böyle bir cumhuriyet kadını tipi hayal etmiyoruz. Ama kendini böyle konumlandıran insanları da reddetmiyoruz.
- Nasıl çözeceksiniz?
Benim kanaatim türban sorununun çözümü gayet basittir. YÖK'ün ortadan kalkmasıyla başlayacaktır. YÖK ortadan kalkacak, üniversiteler, öğretim üyeleri ve öğrencilerin önüne sandık koyacak, kendi rektörlerini kendileri seçecekler. Mütevelli heyetler kurulacak. Eğer o okulda ibadethaneye ihtiyaç varsa, mütevelli heyet bunu çözer. Eğer cemevi, kilise ihtiyacı varsa onu da tespit ederler. Düşünce özgürlüğünün önündeki engeli de kaldırmakla yükümlü olurlar. Hemen bugün yapalım, ne türban sorunu kalır ne özgürlük sorunu... Anayasada bağlama tarifi yaparak bunu çözemezsiniz.

CHP, Başbakan'ı işgal kuvvetleri komutanı olarak görmekten vazgeçmeli
- Endişeler de değişti. Baykal dönemine baktığımızda endişenin adı laiklikti. Kılıçdaroğlu, geçen hafta Berlin yolunda gazetecilere 'Laiklik ile ilgili bir endişemiz yok' dedi. Yeni endişenin adı ne?
Laiklikle ilgili bir endişemiz yok ama otoriterlikle ilgili bir endişemiz var. CHP, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı işgal kuvvetleri komutanı olarak görmekten vazgeçmeli. Bence Kılıçdaroğlu'nun topluma verdiği en önemli mesaj bu. Recep Tayyip Erdoğan, Anadolu coğrafyasının yetiştirdiği bir siyasetçi. Biz onu dindar olduğu, muhafazakar siyaset yaptığı için değil, biz onu otoriter bir dil kullandığı için eleştiriyoruz. Mağdurken, zalim olduğu için eleştiriyoruz.