Avrupa Nükleer Araştırma Örgütünde (CERN) görevli Türk araştırmacı Dr. Can Kozçaz, Türkiye'nin 2009'da tam üyelik için CERN'e başvuru yaptığını belirterek, aralık ayında yapılan çalışma sonucuna göre Türkiye'nin 5 yıl içinde CERN'e tam üye olabileceğini bildirdi.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü'nce üniversitenin Santral Kampüsünde düzenlenen ''CERN ve Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC)'' konferansında konuşan Kozçaz, CERN'in 1954 yılında kurulduğunu bildirdi.

Avrupa ülkeleri arasında bilimsel amaçla nükleer araştırma işbirliği yapma amacıyla kurulan CERN'in askeri herhangi bir ihtiyaca uygun araştırma yapmak gibi bir amacı olmadığını ifade eden Kozçaz, elde edilen bütün deneysel ve kuramsal sonuçların yayımlanarak kamuya açıklandığını söyledi.

CERN'in uluslararası ölçekte bilim insanları arasında bilimsel işbirliğini ve bağlantı kurmayı desteklemeyi amaçları arasında saydığını anlatan Kozçaz, bu anlamda başka laboratuvar ve kurumlarla bilgi alışverişi, teknik eleman yetiştirmeyi, teknoloji paylaşımını ve farklı düzeylerde eğitimi desteklediğini ifade etti.

Türkiye'nin CERN'de gözlemci ülkeler arasında bulunduğunu söyleyen Kozçaz, şöyle konuştu:

''Şu anda CERN'e 20 üye ülke var. Türkiye bunların arasında değil. Ancak Türkiye 2009'da tam üyelik için başvuru yaptı. Aralık ayında yapılan çalışma sonucuna göre Türkiye 5 yıl içinde CERN'e tam üye olabilecek. CERN'de 10 binden fazla fizikçi çalışıyor. Türkiye ise burada yaklaşık 100 fizikçi ile temsil ediliyor.''

DÜNYANIN EN BÜYÜK PARÇACIK HIZLANDIRICISI

LHC ile ilgili bilgi veren Kozçaz, LHC'nin dünyanın en büyük parçacık hızlandırıcısı olduğunu belirterek, 13,7 milyar yıl önce meydana geldiği düşünülen büyük patlamadan hemen sonraki başlangıç şartlarını oluşturarak maddenin sır perdesini aralayabilmek amacıyla CERN'de faaliyete geçirildiğini söyledi.

Aralarında Türklerin de bulunduğu çok sayıda fizikçi ve mühendisin üzerinde çalıştığı bu projenin son yılların en büyük bilim projesi olduğunu ifade eden Kozçaz, yapılan deneyle ilgili şu bilgileri verdi:

''Böyle büyük bir aleti neden yaptık? Herkes bu sorunun cevabını merak ediyor. Doğada gözlemlediğimiz dört tane farklı kuvvet var. Bunlar şiddetli çekirdek kuvveti, elektromanyetik kuvvet, zayıf çekirdek kuvveti ve yer çekimi kuvveti. Bu dört kuvvetten üçünü birleştirdiğimiz teoriye 'standart model' diyoruz. Bu modelde yer çekimi dışarıda kalıyor. Evrende gördüğümüz bütün madde 12 tane temel parçacık ve bunların birleşmesinden oluşan parçacıklardan meydana geliyor. Aralarında etkileşmeler (yer çekimi dışında) 4 tane kuvvet taşıyıcı parçacık tarafından sağlanıyor. Standart model ile hesap yapmamız için deneysel verilere ihtiyacımız var. Parçacıklara kütlelerini verdiği düşünülen Higgs parçacığı henüz gözlenmedi.

Yaptığımız ölçümler gösteriyor ki evrendeki maddenin anti maddeye oranı Standart Model hesaplarından bir milyar kat daha fazla. Evrende gözlemlediğimiz standart modelin içindeki madde, evrenin sadece yüzde 4'ünü oluşturuyor. Yer çekimi etkilerinden anladığımız, evrenin yüzde 26'sı göremediğimiz kara maddeden oluşuyor. Geri kalan yüzde 70 aynı şekilde dolaylı gözlemlediğimiz karanlık enerji. 'Büyük patlamadan sonra evren genişlemeye başladı' diyoruz. Böyle olunca evren genişlerken giderek yavaşlaması gerekiyordu. Ancak gördük ki bu doğru değil. Galaksi ve evren daha da hızlanarak gelişiyor. Bunu henüz anlamış değiliz. Bununla ilgili teoriler üretiyoruz.''

SİCİM TEORİSİ

Sicim teorisinin bunlara tam olarak cevap oluşturmasa bile sorular getirdiğini anlatan Kozçaz, yer çekimini ve standart modeli de içine alacak bir teori yazabilmenin, her şeyi açıklayabilen bir teoriye ulaşmanın fiziğin 20. yüzyılda en büyük hedeflerinden biri olduğunu söyledi.

Şu an için Sicim Teorisi'nin bu amaca ulaşmasının en muhtemel teori olduğunu, ancak bu teoriye göre uzay zamanın 3 1 yerine 9 1 boyutlu olması gerektiğini bildiren Kozçaz, ''Bundan başka daha gözlemleyemediğimiz süpersimetri diye bir simetriye de gereksinim duyuyoruz. Süpersimetriye göre her bildiğimiz bir parçacığın bir kardeş parçacığı olmak zorunda. Bunlardan hiçbirini deneysel olarak gözlemlemedik. Bazı modellerde bu yeni parçacıklardan en hafifi kara maddeyi oluşturuyor'' dedi.

LHC'nin yüksek enerjili proton demetlerini çarpıştırarak evrenin içeriğini ve büyük patlamadan hemen sonraki dinamiğini anlamayı amaçladığını belirten Kozçaz, LHC'nin aynı zamanda ulaştığı yüksek enerjiden dolayı şimdiye kadar ulaşılmamış küçük mesafelerdeki fiziği anlamayı sağlayan bir mikroskop ve büyük patlamadan trilyonda bir saniye sonraki çarpışmalardaki enerjilerde çalıştığı için geçmişe bakmayı sağlayan bir teleskop olduğunu söyledi. Kozçaz, deneylerdeki temel amacın ise çarpışma sonrasında oluşan parçacıkları yakalamak, yakalanan parçacıkları tanımlamak ve belli özellikleri ölçüp çarpışma sırasında gerçekleşen fiziği anlamak olduğunu kaydetti. Kozçaz, konuşmasının sonunda katılımcıların sorularını cevapladı.

Ntvmsnbc