Evlilik nasıl bir şeymiş?
Emre Altuğ: Çağla cevap versin. O başlasın.

Çok kibarsınız!
Çağla Şikel: Evimizin büyüğü, o cevap versin.
Emre: Yok canım, sen ver. Sonra sorun çıkıyor.

Ne gibi?
Çağla: Emre daha konuşkandır, bilmiyorum. Aşkım senin çenen bir açıldı mı maşallah. Ben ne diyeceğim?
Emre: Ben o kadar konuşkan değilimdir. Evde ancak altı ayda bir yemek yapabiliyorum

Siz hiç beraber yaşamadınız değil mi?
Çağla: Yurt dışı tatillerinin haricinde yaşamadık. Benim en büyük heyecanım birisiyle aynı evi paylaşmaktı, o evin sorumluluğunu beraber taşıyacak olmak beni biraz korkutuyordu. Yani ev sorumluluğu. Ama şimdi çalıştığımız için Allah"tan bir de yardımcım olduğu ve evin başında durmak zorunda kalmadığım için iyi. Ama çok da güzel bir şey evlilik. Birine karşı sorumlu oluyorsun... Ama alışabildiğin ölçüde çok iyi anlaştığımızı düşünüyorum. Baştan beri güzel oldu, inşallah böyle devam eder.

Sorumluluktan kastınız, evin sorumluluğu mu?
Çağla: Tabii ki yani. Ama tutup da yemek yapmıyorum, zamanım yok. Yani Emre için 6 ayda bir falan yapmış olabilirim. Yani kendimce ancak 2-3 kez yemek yapmışımdır. Onun dışında vakit olmuyor. Değil mi canım?
Emre: Evet canım. Doğru canım. Evet aşkım. İşte evlilik! Sonuç olarak evet biz aynı evde yaşamadık ama 4 sene bir ilişki yaşadık. Çok kısa bir zaman değil. Gerçekten de işin özünü biz çok iyi yakalamışız.

İşin özü nedir?
Emre: Biz enteresan bir şekilde iyi arkadaş olmuşuz. Dolayısıyla birlikteyken de, arkadaşlarımızla birlikteyken de çok eğleniyoruz. Arkadaşlık çok önemli.

Çok önemli bir şey şu söylediğiniz. Çiftler genelde eğlenmeyi beceremiyor, birlikte eğlenirken sorun çıkıyor.
Emre: Yine enteresan bir şey söyleyeyim. İnsanlar birbirleriyken genelde eğlenir, ama başkalarının yanında başka olurlar.

Ben de bunu anlatmak istedim. Sosyalleşirken çıkar sorun. Araya kıskançlık, hasetlik girebilir...
Emre: Biz arkadaşlığı iyi kurduğumuz için, birbirimizi olduğumuz gibi kabul ettiğimiz için böyle bir sorun yaşamıyoruz. Dolayısıyla aslına baktığınızda sorun yaratacak cümleler kurmuyoruz arkadaşlarımızın yanında. Belki bazen kuruyoruzdur. Ama sorun şu oluyor genelde, insan arkadaşına gösterdiği toleransı sevgilisine ya da karısına ya da kocasına göstermiyor, oysa gösterse sorun olmuyor. Hakikaten öyle, arkadaşlarımıza gösterdiğimiz toleransı arkadaşlarımızın yanında eşimize gösteremeyebiliyoruz. Gurur meselesi yapıp, egosantrik bir tavır yapıp, defansına geçip her şeyi sorun yaşayabiliyoruz. Ama biz öyle bir durum yaşamıyoruz.

Bu biraz da çekişme moduna girmekle ilgili değil mi?
Emre: Biz öyle değiliz, sorun hiç yaşamadık. Yani kimsenin yanında yaşamadık. Bu da birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmemizden ve kurduğumuz iyi arkadaş ilişkisinden ileri geliyor.

Yoğunluk ilişkiyi uzun soluklu tutan bir şey

Günlük hayatın temposu içinde birbirinize nasıl özen gösteriyorsunuz? Çağla Hanım sizin canlı yayınlarınız, sizin de yeni müzikaliniz var. Günlük ritmleriniz ne kadar uyuyor? Birbirinize zaman ayırırken neye özen gösteriyorsunuz?
Emre: Sen cevap ver.
Çağla: Sen ver işte.
Emre: Hayır benimkini duyup da ona göre cevap vermek yok, uyanık!
Çağla: Ne alakası var? Ben mesela bugün bile eve dönerken “Oh iyi ki Emre evde” sevinciyle eve dönüyorum. Çünkü gerçekten çok fazla vakit geçiremiyoruz birlikte. Akşamları ben çok erken uyuyorum. Sabah 7"de uyanıyorum, 7"yi çeyrek geçe kalkıyorum.
Dışarıda işim yoksa eve gelmem ki illa bir işim oluyor, iki buçuk üçü buluyor. Yemek yiyip biraz sohbet edip ki Emre evdeyse, genelde Emre"nin de işleri, güçleri, provaları, görüşmeleri oluyor. Benim de akşam sekiz buçuk dedin mi uykum geliyor maalesef. Ben uyuyorum diye onu da uyutuyorum. Çok fazla görüşemiyoruz ama bu hâlâ daha ilişkimizi, beraber yaşıyor olmamızı güzelleştiriyor. “Ben hep Emre"nin elini tutarım, oturur kucağında uyurum” demek bile çok güzel. Bunu herkesin yakalayamayacağını düşünüyorum.
Emre: Yoğunluk belki bunu getiriyordur. Bu çok güzel bir şey aslında... İlişkiyi uzun soluklu tutacak bir şey bu.
Çağla: Emre programın ilk dönemlerinde sabah kalktığında inanılmaz sinirli oluyordu.

Beraber mi kalkıyorsunuz, siz de kalkıyor musunuz?
Çağla: Hayır dinle dinle! Şimdi ilk dönemlerde sabah kalkıyoruz, ben de nefret ederek kalkıyorum, çünkü Cennet Mahallesi"nden sonra bir dönem gündüz hiç çalışmadım. Hayatım canlı yayınla çok değişti. Saat 6"da çalmaya başlıyor alarm. Saat yediye kadar böyle ertelemelerle devam ediyor. Emre her seferinde işte böyle öff pöff... Sonra bir şey bulduk, o da benimle beraber gözünü açıyor, kendini öptürüyor sonra uyuyor.
Emre: Bir saat boyunca alarm devam ediyor. Zaten erken saatte rüyamda çalmaya başlıyor! Alıştım!
Çağla: Valla ben özellikle isterim birisi beni uyandırsın, sohbet etsin, uykuya devam edeyim çok isterim. Eşin seni öpüyor, kokluyor, sonra tekrar mışıl mışıl uyuyorsun.

Güzel değil mi?
Emre: Çok güzelmiş. Ben istemem ama yani ne diyeyim...

Akşam TV karşısında koltukta uyuyoruz

Siz de eşlik edip Çağla Hanım"a erken yatıyormuşsunuz...
Çağla: Bu da uyuyor, uykucu. Uyuyor tabii. Uyumuyor musun aşkım?
Emre: Yani tabii hakikaten sorun şurada, uykum yoksa uyumam zaten de genelde akşam saatlerinde birlikte öyle koltukta televizyonun karşısında falan uyuyoruz.
Müzikal olmadan önce 4-5 ay yoğun bir prova dönemi geçirdik. Ben her sabah saat 10"da provaya gidiyordum. Dolayısıyla ben de erken kalkmak zorunda kalıyordum. Yarın öbür gün bir dizi olacak, yine erken kalkmak zorunda kalacağım.

Peki size hiç dizi projesi geliyor mu birlikte?
Emre: Çok az sayıda geldi. Biz çok fazla sıcak bakmadık veya çok fazla deklare etmedik, ondan olabilir. Zaten yoğun bir dönem geçirdik. Dizi projesine “evet” desek ne zaman yapacaktık? Çağla"nın canlı yayını var, benim müzikal yeni başladı. Şimdi turneler başlayacak.
Çağla: Hatta tatile bile zaman yok.
Emre: Evet bu sene çok fazla, şehir dışında tatil yapacakmışız gibi gözükmüyor.

Bir noktası var ilişkinizin, hani “ünlü çift”, iki tarafın da ünlü olması. Dışarıdan bakıldığında farklıdır mutlaka. Bu avantaj mı, birbirinizi daha iyi mi anlıyorsunuz?
Çağla: Birinin daha ön planda olduğu ilişkilerde ki genelde bu kadın olunca erkek o hayatı istemeyebiliyor, kadından değişmesini istiyor...
Emre: Bizde o noktada başka bir dezavantaj ve avantaj var. Hiç bu iş içinde olmayan biri daha geri planda kalan ve durumu idare eden taraf olabilir. Hakikaten onun algısıyla, zekasıyla, potansiyeliyle çok alakalı.
Çünkü iki tarafın birden ön planda olması, bizim gibi bazı şeyleri aşamamış toplumlarda sorun yaratabilir. İkimizden biri daha az başarılı olsaydı ya da yaptığı iş içinde daha az mutlu olsaydı, bu bence çok büyük sorun olurdu. Bu dengeyi kuramamış olmak büyük bir felaket olurdu.

Nasıl kurabildiniz? “Kurmakta zorlandım” demiştiniz bir röportajınızda...
Emre: Hayır kendi kendine oluştu. Bir de şansımız şu, ikimiz de yaptığımız işlerde çok mutluyuz. Yani kendi kendine oluşmasının sebebi de bu.

Siz bir röportajınızda “Sınavlardan geçtik” dediniz eşinizle evlenmeden önceki ilişkinizle ilgili. Sınav evlilikte de devam etmez mi?
Emre: Evlilikte devam eden başka bir boyutu var. Biz evliliğe zarar verecek, ufak tefek şeylere izin vermiyoruz. Biz aramızda ciddi sorun yaratabilecek bütün engelleri aşmışız. Onlar yaratılmış, olmuş, oluşmuş, bitmiş.

Onlar ne mesela?
Emre: Medyanın yaklaşımı, gazetede çıkan haberler, mesleki hırslar. Bunlar ciddi sorun yaratacak şeylerdi. Onları da bu dört senede aştık. Sorunlar yaşadık, yaşamadık değil. Ayrılıklar yaşadık. Ama onların her bir bizi biraz daha sağlamlaştırmış.

Gerçekten sevmek çok ciddi bir emek işi diye düşünüyor musunuz?
Emre: Eee çok uğraştık. Ayrılmak için bile uğraştık.

Burada sanırım magazin basınında sizlerle ilgili çıkan haberlerin de etkisi oldu...
Çağla: Sınavlardan biri de buydu...
Emre: Evet. Ne kadar zararlı!
Evlilik kurumuna herkes saygı duyuyor

Peki evlilik neyi değiştirdi tam olarak? Aynı çatı altında yaşamak dışında, fark etmediğiniz neyi ortaya çıkardı?
Emre: Bir kere şunu söyleyeyim, evlilik kurumuna medyada da, Türk insanının yapısında da olan bir şey var, o da saygı. Dolayısıyla flört ederken karşınıza çıkan abuk sabuk şeyler, evlenince artık karşınıza çıkmamaya başlıyor.

Birbirinizi sahiplenince insanlar da ilişkiyi sahipleniyor mu?
Emre: Aynen öyle, medya da buna saygı gösteriyor artık. Magazin biraz daha oynamayı severken sizinle, bu anlamda “Bunların sonu ne olacak?” derken, evlendiğinizde birden evlilik kurumuna saygı göstermeye başlıyorlar. Bu da tabii aslında Türk insanının, okuyucunun saygı göstermesinden kaynaklanıyor. En azından yalan, asılsız, abuk sabuk haberler çıkmıyor.

Çağla Hanım, o dönemlerde bu tarzda çıkan haberleri kadın olarak daha farklı yaşadığınızı düşünüyor musunuz? Bir kadının üzerine daha çok gidildiği hissine kapıldınız mı?
Emre: İki taraf için de zor. Söylemek istediğiniz şey asılsız bir haberle yediği damgaysa valla bence zaman içerisinde her şey ortaya çıkıyor. İşin tabii bir de acı tarafı var, iki taraf için de geçerli bu. Çamur at, izi kalsın. İzi kalabiliyor zaman içerisinde ama dediğim gibi insanın yaptığı şeyler daha önemli. Siz işinizde ve özel hayatınızda doğru bir şey yaşadığınız düşünüyorsanız, herkesin gözünde vardığınız noktada durabiliyorsunuz. Ama yol hakikaten yürek ve sabır istiyor. Biz o sabrı gösterdik.

Sürekli tatlı çekişmelerimiz oluyor

İlişkinizin bir dili var mı? Siz mesela “Emre” mi diyorsunuz Emre Bey"e?
Çağla: O değişiyor sürekli.

Anlatır mısınız?
Emre: Devamlı değişen bir şey var, insan sıkılır aynı şeyi söylemekten.
Çağla: Bulduğumuz bir şey bizi uzun zaman çok eğlendiriyor.

Örnek veremiyor musunuz?
Çağla: Anlamlandırabileceğim bir şey değil, o yüzden söylemem bir şey ifade etmiyor.
Emre: Tatlı çekişmelerimiz var. Mesela, “Beni seviyor musun?” diye soruyor bir taraf, “Hayır” diyor diğeri. “Hiç mi?” diye soruyor, diğer taraf “Hiç” şeklinde yanıt veriyor. İçinde devamlı başka bir şey olan ironik silsileler var.
Çağla: Ne cümle kurdun, anlamadım.
Emre: İronik durumlar oluşuyor demek istedim.

Çağla Hanım az konuştuğunuzu anladım. Siz sevginizi ifade ederken de zorlanır mısınız?
Çağla: Canım ben o kadar çok konuştum ki... 3.5 yıl konuştum ben.

Ben sorulara yanıt anlamında dedim ama fark etmez. Evlilik öncesinde daha çok konuşan siz miydiniz?
Çağla: Bu arkadaş sustu.

Neydi sizin anlatamadığınız?
Emre: “Anlamıyordu” desene.
Çağla: Denmez bu şimdi. Ortak bir yerde buluşamıyorduk. Ortada aşk olduğunu bile bile ayrılmaya bile çalıştık.
Emre: Egosantrik bir durumdu.
Çağla: Ne diyorsun?
Emre: Çevremizdeki engelleri aşarken sorunlar yaşadık.
Çağla: Ben takınca takarım. İyi olacağına inandım. O sürede yürek sancısına, işkenceye, sıkıntıya dayandım.

Emre"de olan her şey kıymete biniyor

Aşk demek karın ağrısı demek değil mi?
Çağla: Ne diyorsun, karın ağrısından çok daha fazlasını çektim. Bu da gülüp oynamadı herhalde.

Siz çekmediniz mi aşk sancıları?
Emre: Çekmedim demedim ama o abartıyor.
Çağla: Ben biraz daha çaba sarf ettim, bunu itiraf edeceksin herhalde.
Emre: Yooo. Sen çaba sarf ettiysen ben de çaba sarf ettim.
Çağla: Aşkım ama her yerde söylüyorsun, burada da söyle.
Emre: Bana zorla bugüne kadar ne söyletebildin?
Çağla: Söyleyeceksin. Zorlasana şeyi... Ben daha fazla emek verdim. Sen yaz.

Tamam “Çağla Şikel bu ilişki için daha çok çaba sarf etti” diye yazayım. En ters huylarınız nelerdir diye soracaktım.
Emre: Gördüğün gibi inat tarafımız var. Birbirimizi de çok kıskanıyoruz. Bunu da şu anlamda söylüyorum. O benden daha kıskanç.
Çağla: Benimki tamamen şımarıklık, bunu hâlâ anlayamadın mı?

Neyi kıskanıyorsunuz?
Emre: Mesela biri bir şey alır, hemen diğer taraf bunu ister.
Çağla: Emre"ninki bana hep daha tatlı gelir. Ben istediğim yemeği sipariş ederim, gözüm hep Emre"nin yemeğindedir. Bende olsa kıymeti olmaz, onda olunca kıymete biniyor.

En son neyi kıskandınız?
Çağla: Dün yediği yemeği. Ben yoğurt çorbası içtim. Onda soslu etli pilav vardı, üzerine ketçap döktü yedi.
Emre: Ne anlatıyorsun?
Çağla: Soslu et...
Emre: Etin sosu ayrı, bu ayrı.
Çağla: Bu kadar iğrenç görünen bir şeyi insan nasıl yer dedim ama merak ettim, ben de yedim, böyle bir şey olamaz.

Onun çok iyi bir yüreği var ve beni çok seviyor

Birbirinizle ilgili 3 sıfat sıralasanız...
Çağla: Bu çok zor soru... Nasıl sıfat?

Sevecen, sempatik, iyi, komik...
Emre: Uzun, güzel, iyi.
Çağla: Şişman, kısa, kötü. Bu böyle kalsın. Ben bilemedim, düşünmem lazım. Emre yanımdayken söyleyemem.

Eşiniz size ne ifade ediyor?
Çağla: Onun çok iyi bir yüreği var, bunu söyleyebilirim. Doğru düzgün bir adam, çok yakışıklı ve beni çok seviyor.

Çocuk sahibi olmak istiyorsunuz... Talihsizlik oldu. Üzüldünüz. Siz bazı ifadeler kullandınız...
Çağla: Bacım ya sen de ne gereksiz sorular soruyorsun yahu.

Ne gereksiz olan, daha soruyu sormamıştım, konuşmak istemiyorsanız anlarım ama isterseniz...
Emre: Girmeyelim...

Şunu soracaktım, erkekler babalığı kadınlara göre daha geç algılıyor. Ama sizin yaşadığınız gibi olaylarda erkeğin kadının yanında olabilmesi önemli...
Emre: Ben de aslında işin başında aynen öyleydim. His anlamında daha ne olduğunu anlamamıştım. Bizim aramızda bir espriydi...

Ballıyım demişsiniz Çağla Hanım. Şanslı olduğunuza inanmanın şansınızı artırdığını düşünüyor musunuz?
Emre: Bence çağırıyor.

Hayatınızdan birkaç örnek verebilir misiniz?
Çağla: Şanslı değil şanssız olduğum anları sayayım sana. Babamı erken kaybetmek... Daha sonra da köpeğimi kaybettim. Bunlar beni çok üzdü...
Emre: Çağla sahip olduğu şeylere, kişilere, canlılara fazla bağlı. Onları kaybetmek onda çok büyük yara açıyor. Bu olayları yaşarken yanındaydım.

Okan Bayülgen"in söylediklerini kafama takmadım

Okan Bayülgen sizi eleştirdi. Alişan"la yaptığınız programdaki davranışlarınızı eleştiriken, dokunmanızdan yola çıktı. Daha sonra Emre Bey çok medeni davrandı... Alındınız mı Okan Bayülgen"e?
Çağla: Tahmin etmeyeceğin konularda hiç takmayan bir insan olabiliyorum. Okan benim için önemli değildi. Söylediklerini çok düşünmedim. Ama Emre"nin bu konuya çok kafa yorduğunu ve ”Neden acaba?“ diye sorduğunu görünce ben de ”Hakikaten neden acaba?“ dedim.
Emre: Ben aslında ”Ne dedi acaba?“ diye düşündüm.
Çağla: İşte yani, ”Ne dedi Okan? Aaa beni niye beğenmedi?“ diye onu arayacak halim yok benim.
Emre: Ben Okan"ın hakaret ettiğini düşünmedim.
Çağla: ”Zora girince Alişan"a gidip sarılıyor“ demiş benim için. ”Ee bundan daha doğal ne olabilir?“ dedim. Partnerimin arkasına saklanıyorum, ben profesyonel bir sunucu değilim. Bunun eğitimini almadım. Alişan da kız gibi benim kolumdadır. Birbirimizden güç alıyoruz.

Destek oluyorsunuz temas ederek...
Çağla: Bu söylenenler bana dokunmaz. Programına bunu malzeme etmesi özellikle de sonra ”Hadi programıma gel“ demesini saçma buldum. Madem böyle bir şey var, ”Gel bunu konuşalım“ demek bana bayağı ve eski bir numara gibi geldi. Zaten güzellik yarışmasında Okan"la jürideydik. Hiçbir şey yokmuş gibiydi.

Yakın mıydı ilişkiniz?
Emre: O Devlet Tiyatrosu"nda oynarken ben öğrenciydim. Okulumuza gelirdi. Tanışıklığımız vardır, arkadaşlığımız vardır ama dost değiliz. Ben onun beni sevdiğini bilirim, ben de onu severim. Onu aradım. Aradığımı biliyorsa onun cep telefonunda numaram kayıtlıdır. Ben de onu gece yarısı arıyorsam ki onun söylediği saat yanlış bir saattir, bende de onun numarası kayıtlıdır. Bu da arkadaşlığımızı gösterir. Onu birkaç kez aradıktan sonra bana geri dönmüyorsa bu benim sinirlenme sebebimdir. Ben ona bunu dile getirdim bir araya geldiğimizde.

Elif Ergu - Vatan