Geçen üç aylık sürede görüldü ki, seçmenlerine büyükşehri kazanmak için hazırlıklı olduğunu söyleyenlerin bu geniş organizasyon hakkında hiçbir hazırlık ve birikimleri yokmuş.

Baksanıza aradan üç ay geçti Özlem Hanım yönetimi büyükşehrin ilçelerdeki sorumluluk alanlarını belirleyip henüz daha meclis onayına bile sunamadı. Yapacağı işlerin çoğunu da yarıya düşen bütçeleri ile ilçenin tümüne hizmet götüren ilçe belediyeleri yapmaya devam ediyor.

Eskiden gerek köyün gerek Özel İdare imkânları ile köylerine hizmet götüren muhtarlar da bütçesiz birer mahalle muhtarına dönüşünce kamburları iyice ağırlaştı.

Ama Özlem Hanım durumdan memnun görünüyor. Kervanı yola çıkarmada hiç acelesi de yok. Nasıl olsa işleri yapan birileri var. İyisi mi lokma dökmek, camilerde limonata dağıtmakla biraz daha vakit geçirmek.

Oysaki nümüzde bölgeyi kuraklık nedeniyle içme suyu sorunu yaşanacak sıcak bir yaz bekliyor. Şimdiden tedbir alacak ASKİ tam anlamıyla teşkilatlanmış değil.

Taşraya hizmet götürecek bağımsız kurullar, “Alt Yapı Koordinasyon Merkezi”(5216/8) ve “Ulaştırma Koordinasyon Merkezi”(5216/9) henüz daha kurulmuş değil.  

Şimdi kamuoyu şu sorunun cevabını merak ediyor: Büyükşehir olmuşsunuz, hizmet ve kalkınmada ölçek büyütmüşsünüz sorunları ve dert edinen, çözüm için her kapıyı çalan yöneticilerden mahrumsanız bunun kime ne faydası var?

Beraber büyükşehir statüsü kazanmış Muğla, Manisa Balıkesir gibi merkezlerin yerel yöneticileri Özel İdare’den devraldıkları personel sayesinde kervanlarını yola çıkardıkları halde Aydın’da kimi müdür, kimi mühendis, kimi teknisyen veya şef konumundaki eski Özel İdare çalışanı bankamatik memurluğu yapıyor.

Ne yazık ki, Özlem Hanım Ankara’dan, İzmir’den hem de çoğu geçmişte kurumlarıyla sorun yaşamış bürokrat ithal ediyor, belki çoğu kendine oy vermiş bu insanları ise kuruma sokmuyor.

Alt yapı, ulaşım, işsizlik sorunu ve yıldan yıla artan sadaka kültürüne bağımlı insan sayısı günden güne artıyor.

Siyaset Sosyolojisi gerçeğidir: Bir yerde gündem siyaset olursa kamuoyunun meşguliyeti oranında o toplumun sorun çözme hızı zayıflar.

Son yıllarda Aydın yerel yöneticiler sayesinde bu olguyu yaşıyor. Özlem Hanım her olaya siyasi gözlükten bakıyor ve sorunu çözeceği yerde üzerinden gündem oluşturuyor.

Komşuları Muğla, Denizli veya Manisa ile karşılaştırıldığında Aydın üzülerek söylemek gerekir ki, böyle popülist politikalarla her alanda onların gerisinde kalmıştır.

Özlem Hanım’ın Özel İdare personeline yönelik  “size ihtiyacımız yok, başınızın çaresine bakın” mealindeki son girişimi de sorun çözme değil bir siyasi hamledir ve hedefi kervan düzmedeki başarısızlığı gölgelemektir.

Zira yasa BŞB lerin kuruluş çalışmalarını üç ayda tamamlaması ve bütün kurum ve kuruluşlarıyla hizmete başlamasını öngörmüş.(6360,geç.mad.1/9)

Bu üç ayın sonunda da normu olmayan sadece Özel İdare kaynaklı değil diğer personeli de kapsayan ne kadar ihtiyaç fazlası varsa Valiliğe bildirme yükümlülüğü getirmiş.

O da buna dayanarak seçimi unvan, öğrenim durumu, mesleki özellik gibi ölçülerin hiç birine dayanmayan Özel İdare kaynaklı 48 personeli ihtiyaç fazlası olarak bildirmiş.

Bununla da yetinmemiş üç aydır kurumundan maaş alan personele, yasal olmayan bir teklifle, üç il tercih etmeleri tebliğinde bulunmuş.  

Oysaki bir personelin BŞB de norm ve ihtiyaç fazlası olabilmesi için:

BİR: Mesela kurumda üç tane doktor normu var ve dolu, iki tane de Özel İdare gibi başka kurumlardan gelmiş olacak.

İKİ: Aydın BŞB 19 dairesi, 90 şubesi ve bağımsız kurulları ve yönetimleri ile teşekkül edecek. İlk önce eldekiler değerlendirilecek. Şayet yetmezse dışarıdan alınacak.

ÜÇ: İhtiyaç fazlası olarak görülenlere ödenen maaşla personel giderleri yıllık bütçenin % 30 bandını aşmayacak.

Özlem hanım’ın bu memurlara ihtiyacım yok diyebilmesi bu şartların oluşmasına bağlı. O halde teklifin komisyon tarafından üzerinde değişiklik yapılmadan iade edileceği belli iken yapılmak istenen ne?

Bir yandan kamuoyunda BŞB “ne zaman teşkilatlanmasını tamamlayacak” sorusunun tartışılmasını önlemek diğer yandan da “çeyizine el koyduğunuz gelin veya damadı ben de istemiyorum” diyerek Valilik makamı ile hesap görmek.

Kısacası eski alışkanlıklarının bir devamı sorun üzerinden siyaset üreterek kamuoyunun dikkatini başka yöne çekmek.

Ama sıktı artık…

Üç kafadar üçü de işe alınması şartıyla bir gemi acentesine başvururlar. Hünerleri sorulduğunda biri “ben uzağı iyi görürüm,” diğeri “ben de iyi ses duyarım” demesine karşılık üçüncüsü de “benim hep canım sıkılır” der.

İş yerinin canı sıkılana ihtiyacı olmamasına rağmen kafadarlar birbirinden ayrılmayı kabul etmeyince üçü de işe kabul edilir.

Gemi sefere çıkar, sıra hünerleri sergilemeye gelmiştir. Uzağı görme iddiasında olan denizi şafaklar ve “elli mil uzaktan bir gemi geliyor” der ve başlar özelliklerini saymaya.

Diğeri elini kulağına atar “güvertedeki mürettebattan biri elindeki metal parçasını yere düşürdü, sesini duydum” der. Üçüncüsüne sıra geldiğinde ”benim de bunlara hep canım sıkılır” der.

BŞB binasının 7.katında oturanların da “kafadarlar gibi” olmadık hikâyelerle vatandaşı oyalama taktikleri, yakın çevre dâhil, herkesi sıkmaya başladı artık.

Bilmem anlatabildim mi?

Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım! 

facebook.png twitter.png