UTANÇ
Orijinal Adı: Shame
Yönetmen: Steve McQueen
Senaryo: Steve McQueen, Abi Morgan
Oyuncular: Michael Fassbender, Carey Mulligan, Lucy Walters, Mari-Ange Ramirez


Steve McQueen’in 2008 tarihli ilk filmi ‘Hunger/Açlık’ın en unutulmaz bölümü İrlanda Kurtuluş Ordusu’nun liderlerinden Boby Sand’ın yoldaşı bir rahiple ‘bedenin kime ait olduğu’ üzerine yaptığı uzun tartışmanın yer aldığı bölümdü. Rahip Moran ‘bedenin tanrıya ait’ olduğunda ısrar ederken; Sand kendisine ait olduğunu ve gerekirse bedenin de bir silaha dönüşebileceğini öne sürüyordu. Bu uzun diyaloğu güçlü kılan hiç kuşku yok ki, ‘bedenleri tutsak edilmiş’ iki insan tarafından gerçekleştirilmiş olmasıydı.
McQueen’in ikinci filmi ‘Shame/Utanç’ ise ‘Açlık’ın açtığı bir kapıdan içeri girmiş ve aynı tartışmayı üç yıl sonra yeniden bambaşka bir dünyada gündeme taşımış gibi. Sanki konuşmanın bir yerinde Boby Sand, rahibe dönerek “Peki diyelim ki burada değiliz. Bedenlerimiz tutsak değil. Kapitalizmin başkentinde New York’ta tüketimin hazzının dehlizlerinde kaybolmuş, seks bağımlısı bir adamız. O beden kime aittir?” diye sormuş da filmde yeni bir pencere açılmış gibi.

Tükettiğin kadar varsın
‘Utanç’, karakterimiz Brandon’un yatakta ‘hissizce’ uzandığı bir ‘an’ ile açılıyor. Daha sonra geri dönüşlerle o yatağın başka ‘an’larına tanıklık ediyoruz. Tıpkı Brandon’un yatakta upuzun uzanışındaki gibi ‘hissis’ ama karşılığı ödenmiş hazlara dair görüntüler geçiyor perdeden. McQueen daha ilk sahneden karakterini açık ediyor. Satın alamadığı, karşılığını ödeyemediği hiçbir şeyden ‘haz’ alamayan bir adamla karşı karşıyayız. Üst düzey yönetici olduğu şirketteki bilgisayarı porno siteler yüzünden bloke olan, kimseyi bulamadığı zamanlarda mastürbasyon yapan ‘seks bağımlısı’ Brandon’un hayatı, ansızın evine gelen kız kardeşi Sissy ile karma karışık bir hal alıyor. Brandon’un ‘iktidar’ ve ‘nakit’ gücü kullanmadan herhangi bir ilişki kurma yeteneğini yitirmiş olan günlük hayatı, bir tür ‘kaybeden’ olarak gördüğü kız kardeşinin varlığını kaldıramıyor.
Zygmunt Bauman ‘Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar’ isimli kitabında ‘tüketim toplumu’nda yoksulluğun ‘iş’ sahibi olmakla değil, tüketip tüketememekle ilişkili hale geldiğini yazar. Brandon ile Sissy arasındaki temel fark da budur. “Kötü olmayan ama kötü bir yerden gelen” bu iki kardeşten erkek olanı tüketimin bir parçası olmayı başarırken, diğeri bu mekanizmanın bir parçası haline gelmeyi becerememiştir. McQueen, Sissy’nin bunu bilerek mi tercih ettiği, yoksa başaramadığı için mi böyle olduğu konusunda fikir vermiyor. Ama Sissy’nin erkeklerle ve hayatla kurduğu ilişkiye dair verdiği ipuçlarından bir biçimde bu düzeneğin kıyısına itilmiş olduğunu anlayabiliyoruz. İki kardeşin tüketim ilişkilerinde durdukları yer filmdeki durumlarının da belirleyicisi oluyor böylece. Brandon işyerinden arkadaşı Marianne ile yaşadığı ilişkide ‘hissetmeye’ en yaklaştığı anda ‘iktidar’ını kaybederken; Sissy, Brandon’un patronuyla bir ilişki kurarak kıyısına savrulduğu dünyanın merkezine yerleşebileceği hayaline kapılıyor bu yüzden.
Sissy, tüketim toplumu içinde bir türlü kendisini konumlandıramadığı, bunun için sürekli başkalarına ihtiyaç duyduğu için; Brandon ise ‘alışverişe’ dayalı seks bağımlılığının Sissy’nin eve gelişiyle ortalığa saçıldığı için ‘utanç’ içinde kalıyor.
İki kardeşin televizyon karşısında eski bir çizgi filmi izlerken birbirlerinin hayatına değdikleri an da yeterli olmuyor. Biri zaten parçası olamadığı bir dünyayı terk etmeye, diğeri tercih ettiği hayatın sonuçları karşısında gözyaşları içinde diz çökmeye mecbur kalıyor.
McQueen’in sinemalarımıza daha yeni uğrayan ‘Demir Leydi’nin de senaristi olan Abi Morgan ile birlikte kaleme aldığı senaryo hiçbir şeyi gözümüzün içine sokmadan, sadece durumun kendisine odaklanıyor. McQueen’in kamerası sakin, telaşa kapılmayan bir görsel dünya kuruyor.

‘Açlık’ı görmeden eksik
Yönetmenin ‘Açlık’ta gerçek bir beden imtihanına tabi tuttuğu ve bu sınavdan alnının akıyla çıkmayı başaran Michael Fassbender burada da çok iyi. Son bir yıl içinde ‘X-Men: Birinci Sınıf’, ‘Jane Eyre’ ve ‘Tehlikeli İlişki’ ile sinemalarımıza konuk olan oyuncu 2011’i kariyerinin en parlak yıllarından birisi olarak hatırlayacak hiç kuşku yok ki. ‘Aşk Dersi’, ‘Halk Düşmanları’, ‘Beni Asla Bırakma’ ve gelecek hafta vizyona girecek olan ‘Drive/Sürücü’ gibi kalburüstü yapımlarda rol alarak sinemaseverin gönlünde özel bir yer edinen Carey Mulligan da Sissy karekterinde bir kez daha göz dolduruyor.
Özetle; ‘Utanç’ daha şimdiden yılın en iyilerinden birisi olarak kayıtlara geçiyor. Ama bir noktanın altını çizmek gerek: ‘Açlık’ı görmeyenler için ‘Utanç’ hep biraz eksik olacak.


radikal