Taraf Gazetesi yazarı Emre Uslu, Balyoz davasının bazı sanıklar tarafından uzatılmaya çalışıldığına dikkat çektiği yazısında, "Bir yandan uzun tutukluluk hallerinden şikâyetçi olan bu kişilerin Balyoz davasını uzatmak için ellerinden geleni yapması acaba yasal değişikliklerle Balyozcuların da kurtarılacağı bir siyasi güvence mi aldılar sorusunu akıllara getiriyor." dedi.

Davada savunma tarafının, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Amerika’lı Arsenal Consulting adlı bir özel şirketin raporlarını sunduğu bilgisine yer veren Uslu, bu raporların 'Sorunlu' olduğunu belirtti ve önemli tespitlerde bulundu. İşte Uslu'nun analizi:

Balyoz davasında karar aşamasına gelindi. Son duruşmadan önce savunma tarafı biri Amerika’dan diğeri bir Türk üniversitesinden alınan iki sorunlu raporla son bir kamuoyu oluşturma hamlesi yaptı. Benim görebildiğim kadarıyla savunma avukatları hem kamuoyu yaratmak hem de davayı uzatmak için bu tip taktiklere başvuruyor. Zaten sanıklardan bazıları açıkça davayı uzatın talebini dillendirdi bile. Bir yandan uzun tutukluluk hallerinden şikâyetçi olan bu kişilerin Balyoz davasını uzatmak için ellerinden geleni yapması acaba yasal değişikliklerle Balyozcuların da kurtarılacağı bir siyasi güvence mi aldılar sorusunu akıllara getiriyor.

Merkez medya ise her zamanki alışkanlığıyla alınan raporların ciddi olup olmadığına bakmadan gerçekmiş gibi haberler yapmayı tercih etti. Oysa raporlarda çok temel bazı sorunlar var. Örneğin Yıldız Teknik Üniversitesi’nin raporu diye sunulan rapor aslında Amerika’dan alınan Arsenal Consulting adlı bir özel şirketten alınan raporun Türkçe tercümesine çok benzer. (Bir akademik çalışma olarak iki rapor karşılaştırılırsa görülür ki intihal işlemi görecek kadar yakın bu iki rapor birbirine.) Oysa bizim medya bu iki rapora birbirinden bağımsız iki farklı rapor muamelesi yaparak iki farklı günde manşet yaptı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin raporunda belgelerin kendilerine ne zaman teslim edildiğine ilişkin bir tarih verilmemiş. Bu da Arsenal Consulting’in raporu ile Yıldız Teknik Üniversitesi’nin raporu arasında kronolojik bir ilişki var izlenimi veriyor.

Bu arada nasıl saygın bir kuruluş ise Arsenal Counsulting’e tüm çabalarıma rağmen ulaşamadım. Oysa Amerika’da rapor yazan bir kurum çıkıp çatır çatır raporunu savunur. Arsenal Counsulting nedense sorularıma cevap vermekten ısrarla kaçtı.

Her iki raporda da, “teknik” bir açıklama ile Microsoft Office programının 2003 sürümünde mevcut olmayan “calibri” ve “cambria” adlı yazı fontlarının 11 ve 17 numaralı CD’lerde kullandığı belirtilerek bu CD’lerin 2003 yılında üretilmiş olamayacağı iddia ediliyor. Bu aslında tipik bir Avukat uyanıklığı. Bu raporları ciddiye alabilmemiz için savunma tarafının da gerçek olduğunu kabul ettiği diğer CD’ler ile kıyaslamalı bir raporun yazılması gerekiyor. Örneğin 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 gibi her iki tarafın gerçek olduğunu kabul ettiği diğer 17 CD’de de “calibri” veya “cambrio” fontları kullanılmış mı, araştırılması gerekiyor. Oysa her iki raporda da bu yapılmamış. Eğer gerçek olduğu kabul edilen CD’lerde “calibri” fontu yoksa ve bu sadece 11 ve 17 numaralı CD’lerde kullanılmışsa o zaman savunma tarafının iddiası ciddi bir iddiaya dönüşür. Ancak savunma tarafının sunduğu raporlardan bunu anlayamıyoruz. Çünkü böyle bir inceleme yok ortada.

İKİSİNİ BİRDEN ÇÖKERTTİ

Ben kendi basit yöntemlerimle yaptığım kısa bir çalışma ile örneğin 7 numaralı CD’de de “calibri” fontlarına rastladım. Benim basit yöntemim kuşkusuz dava açısından bir anlam ifade etmiyor. Ama gerçeğin ortaya çıkması için önerdiğim yöntemin uygulanması gerekiyor. Ben diğer CD’lerde de aynı fontların bulunacağını düşünüyorum. Bu durumda savunma tarafının gerçek olduğunu kabul ettiği bir CD’de de aynı fontun bulunması o iki raporu birden çökertiyor. Şu haliyle sadece iki CD alınıp hiçbir kıyaslamaya tabi tutulmadan üretilmiş raporları ciddi hiçbir kurum ciddiye almaz. Bu bir tür göz boyacılığıdır.

Şimdi size çok çarpıcı bir örnek vereceğim. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin “2003’te düzenlenmiş olamaz” dediği bir dosyayı gündeminize getireceğim. 11 numaralı CD’nin içindeki Bursa bölgesinde yer alan kiliseler ve sinagogların adreslerini gösteren dosyalar için her iki rapor da “içinde Microsoft Office programlarının daha geç versiyonlarından izler taşıdığı için 2003 yılında üretilmiş olamaz” diyor.

Oysa Balyoz sanığı Süha Tanyeri savcılıkta verdiği ifadede aynen şunu söylüyor: “Seminer öncesi Ordu komutanımızın emri vardır. Yapılacak planlarda gerçek veriler kullanılacak emri vardır. Çünkü sıkıyönetim planları da bu seminerde tartışılacak konulardır. Dolayısıyla bu veriler muhtemeldir ki bu veriler birlik komutanlıklarınca talep edilen verilerdir. Örneğin kiliseler ve sinagoglar gibi isimler gerçektir çünkü Sıkıyönetim Kanunu’nun 3. maddesine göre sıkıyönetim komutanı güvenlik, asayiş ve kamu düzeninden sorumludur. Bu kiliseler ve sinagoglar belgesi bu maddeye göre koruma amaçlı düzenlenen listeler olabilir...”

5-7 mart tarihindeki toplantının kayıtlarını tutan sivil memur Sevilay Erkani Bulut da Askerî Savcı’ya verdiği ifadede kiliselerle ilgili listeleri hatırladığını söylüyor: “K.ÖZEL klasörü içerisinde Balyoz Güvenlik Harekât Planı adlı dosya içeriğindeki word belgelerini incelediğimde dosyanın içeriğinde bulunan araç çizelgelerini, diğer kiliseler ve sinagoglar adlı dosyayı hatırladım.”

Oysa başta Çetin Doğan’ın ailesi olmak üzere Balyoz sanıklarının avukatları da kiliselerle ilgili dosyaların da sahte olduğunu iddia ediyorlardı. Hatta ben Sevilay Erkani Bulut’un kiliselerle ilgili listeleri kendilerinin tuttuğunu kabul ettiğini yazınca Çetin Doğan’ın kızı ve damadı şu cevabı vermişti: “Bulut, görevi gereği bunlara benzer listeler kaydetmiș ve bunları hatırlıyor olabilir. Bu da, 11 no’lu CD’nin gerçek olduğunu hiçbir şekilde göstermez.”

Bir yanda Balyoz’dan yargılanan dönemin 1. Ordu Harekât Komutanı Süha Tanyeri ve onun memuresi Sevilay Erkani Bulut, kilise ve sinagoglarla ilgili listelerin gerçek olduğunu kabul edip hatırladıklarını söylüyor diğer yanda dosyayı sulandırmak için elinden geleni yapan savunma tarafı hukuken geçerliliği olmayan tartışmalı raporlarla zihinleri bulandırmaya çalışıyor. Buna İngilizcede “monkey trick” (maymun hilesi) deniyor. Balyozcuları kurtarır mı ondan emin değilim.