Çiseleyen yağmura rağmen sözleştiğimiz saatte Bodrum'a gitmek üzere otobüs yazıhanesinde buluşuyoruz. Kısa bir süre sonra servis otomobili gelip bizi alıyor. Eski den Konak meydanından binerdik, otobüslere böyle servis denilen ne zaman geleceği belli olmayan yolculuk öncesi küçük otobüsler yoktu. Konak meydanından Güney Ege'nin tüm kentlerine buradan kalkardı otobüsler. Gevrekçisiyle, Turşucusuyla, keskin nanecisiyle adeta zorla ezberlettirilen bir ilkokul şiiri gibi buralarda olup biteni ezber'e bilirdik. Daha önceleri Bodrum otobüsleri
(Bodrum Postası demek daha doğru olur.) İzmir Çankaya semtinden Ülkü Palas otelinin, önünden, sonraları itfaiye binasının karşısından, sonraları büyük kentleşmeye ayak uyduran"
Otobüsler, Basmane semtinden Garaja hareket etmeye başladılar. Bu Ülkü Palas oteli dedim de aklıma geldi, Ben 1979 yılından bu yana Bodrum'a giderim, bahsettiğim otel o tarihlerden ta 1975 yıllara kadar Bodrumluların İzmir’de ki İkinci adresleri gibiydi. İzmir'e doktora Fuar'a özel işleri için gelenler veya sattığı mandalin ve Süngerin parasını alamayan üretici burada kalır, otelin altındaki lokantada yemeğini yer ve otelin önünden otobüsüne binerek Bodrum'a evine dönerdi. İzmir'e gelmekte övünç kaynağıydı, Bodrumlular için çünkü o zaman yollarından İzmir'e gelmek salt gezmek içinse gerçekten övünç kaynağıydı.
Bu Bodrum işi de nereden çıktı diye düşünüyorsunuzdu
Bodrumlulaşmakta günümüz de bir moda akımı olmuş, Hem de ne akım. Otobüsümüz tam zamanında geliyor ve bizleri şaşırtıyor. Her şeyin aksamasına öyle alışmışız ki olsa böyle bir aksamadan oluşan olaylar insanı hem şaşırtıp hem de sevindiriyor. Ama içerde bizim koltukların iki yolcuya daha satıldığını görünce sevincimiz kayboldu. Otobüs muavininin ustaca manevralarıyla koltuk işimizde çözümlendi. Bilet alan yolcular Buzdolabı üzerinde Milas'a kadar götürmek büyük bir manevra olsa gerekti. Yol boyunca Dostum ile söyleşiyoruz. İlkokulu Bodrum'da okumuş, Ailesi Orta öğrenim için daha iyi olur diye İzmir'e göndermiş, sonra Fakülte , İş falan bu yollardan kaçıncı geçişi olduğunu unutmuş bile ve kimlerle birlikte. Bodrumlular gerçekten sosyal çevreleri geniş insanlar. Bana 22 yıldır Bodrum'un Görmediğim yönlerini anlatıyor. Otobüsümüz Selçuk yakınlarında duruyor. Ülkenin Turizm potansiyelinin köprübaşı bir yol kenarı, Yani diğer tabirle Köprübaşını tutmuşlar. Tuvaletlere pis bir koku içerisinde yürüyoruz,
Siyah bir sinek bulutu, daha sıcaklar başlamadı, ama kanalizasyonlar patlamış Pislikler bir kenar'da, Tuvaletlerle ilgilenen kişiye sadece içeriye girecek kelle sayısı ilgilendiriyor olmalı ki kalabalık görünce epey sevindi. Dostum buradan bir ay öncede geçtiğini yine aynı durumda olduğunu söyledi. Sonra bir an Bodrum'da yiyeceğimiz tükürük köftelerinin hayali ile lokantaya girdik. İçeride uzun süredir beklediği anlaşılan üç çeşit yemek ve yandan gelen hakikaten ismi üzerine görüntüsü olan sözüm ona kebaplar, İçeriye giren bir kaç turist yemekleri görüp hemen dışarıya çıktılar ve yanlarında getirdikleri elmaları yemeğe başladılar. Biz o kadar acıkmış olacağız ki hiç bir şeyi gözümüz görmeden adeta tamirhaneden çıkıp gelmiş gibi üzeri yağ içinde ve küstah tavırlı birisi sadece dört çeşit yemekleri olduğunu söylüyor, bizde siparişimizi veriyoruz.
Yemekler gelinceye kadar tüm açlığımız geçiyor, Tabakta daha da kötü oldukları ortaya çıkıyor. Büyük şehirlerde lüks sayılabilecek lokantalardaki hesaba eşit bir hesap ödeyerek ve bu yeri tanrıya havale ederek çıkıyoruz. Çünkü bugüne kadar bu tür işletmelerin sorumlu oldukları yerleri, onları denetleyenleri bir türlü görmek nasip olmamıştır. Onun için bu ne ilki nede sonuncusu olacaktır. Bunu bildiğimiz için burayı tanrıya havale ettik. Şoförün yol müsait sinyalinden sonra, muavin yolda ördek diye tanımladığı yolcuları birer ikişer toplayarak yolumuza devam ediyoruz.Ortakla
Yolumuz Bafa Gölü’nün yanından kıvrılarak, birbiri ardına virajlara girerek devam edip gidiyor, Solumdaki göle bakıyorum, birkaç sene öncesine kadar bu göldeki balıklar için kaç ocak sönmüş, kaç kişi öldürülmüştü. Yine Bodrum'dan İzmir'e döndüğüm bir sabah gazetelerde okumuştum, devletin bu işe el koyup gölü kooperatife devrettiğini de epey sevinmiştim.Hava karardığında Milas'a geldik, Gördüğümüz bir kaç taksi şoföründen başka hiç kimsecikler yoktu, Menteşeoğulları’
Değerli okuyucular ben Aydın AVCI’dan bu haftalıkta bu kadar. Önümüzde ki hafta Bodrum hakkında ki devam yazım ile sizlerle buluşana kadar sağlıkla ve esenlikle kalın. Değerli yorumlarınızı bekliyor hayırlı haftalar diliyorum.
NOT: Öykünün Başlangıcı 1979’dur, yıl 2014 Köprüler altından çok sular geçti ve bende bu hafta biraz nostalji yaşamak istedim, umarım keyifli bir yolculuk olmuştur.