Kökü uzun yıllara dayanan modernleşme temelinde devre göre adı değişen ilerici-gerici, sağcı-solcu, laik-antilaik iki parçalı bir milletiz. Şeklen olduğu gibi zihnen de öyleyiz.

Ötekileştirmeye yol açan bu bölünmüşlük bazen aklımızı gölgeler düşünmeden öfke baldan tatlı gelir, karşı tarafı yakar, yıkarız.

Bazen o tarafın başına gelen felaketin ileride bizim başımıza da gelebileceğini düşünmez içten içe “oh olsun” deriz.

Bazen “yeter ki, hıncımızı alalım, gerisi önemli değil” der, dostun burnunu sürter, düşmanın yapamayacağını kendimize yapar, topuğumuza kurşun sıkarız.

Sonuçta yasımız, sevincimiz şiire, edebiyata ve sanata konu olmaz.Öyle olunca da ibret alınması,ders çıkarılması gereken konular olarak gelecek kuşaklara da aktarılmaz.

O nedenle bizde olaylar çeyrek asır geçmeden M.Akif’in dediği gibi tekerrür eder, durur.

“Tarihi” “tekerrür” diye tarif ediyorlar,

Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?

İşte kâh “mağdurun” kudretli, kâh ”kudretlinin” mağdur, aktörleri karşılıklı yer değiştiren filmleri kısa aralıklarla bize seyrettiren bu zihni bölünmüşlüğün neden olduğu “toplumsal hafıza” yokluğudur.

Örnek mi?

Bir cuntanın girişimiyle 27 Mayıs 1960’da iktidardan düşürülen Demokrat Partili bakan ve milletvekilleri vatana ihanet suçlamasıyla Yassıada Mahkemesince yargılandı.

Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan idama mahkûm edildi, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’la birlikte diğerleri çeşitli cezalara çarptırıldı.

Sahip oldukları devlet madalya ve nişanlarına el konuldu.

Rahatsızlığı nedeniyle 1964’de tahliye olan Celal Bayar 22 Ağustos 1986 tarihinde de vefat edince düzenlenen hak ettiği devlet törenini TRT naklen verdi.

Önde devrin asker kökenli Cumhurbaşkanı Kenan Evren…

Ardında Celal Bayar’ın İstiklal Madalyasını taşıyan resmi kıyafetli bir subay…

Onun ardında tabutun bulunduğu top arabasını çeken Harp Okulu öğrencileri….

Onların gerisinde de askeri ve sivil protokol…

Manzara karşısında, kendi kendime sormuştum “vatana ihanet suçlaması mı yanlış yoksa bu devlet töreni mi?

Benim gibi herkese bu soruyu sorduran da askerlerce siyasi ömrü bitirilen bir şahıs için devlet töreni düzenleyenin de kortejin önünde yürüyenin de asker kökenli Cumhurbaşkanı Kenan Evren olmasıydı.

Asker bu hareketiyle ihtilal için Celal Bayar’ın şahsında Demokrat Partililerden özür dilemiş olmuyor muydu?

Diğer örnek de başörtülü öğrencilerin.. mağduriyetlerine dikkat çekmeye yönelik.. 11 Ekim 1998 tarihinde düzenledikleri “Edirne’den Ardahan’a başörtüsüne özgürlük için el ele” eylemidir.

Eyleme destek olacaklar yurdun her yerinde evlerinin önüne çıkacaklar el ele tutuşarak bir zincir oluşturacaklardı.

Yapılan şiddet içermeyen, kimseyi rahatsız etmeyecek, sadece hak armaya yönelik, son derece demokratik bir duruştan ibaret gayet rafine bir eylemdi.

Tıpkı CHP Liderinin “adalet” yürüyüşü gibi.

Kılıçdaroğlu’nun hareketi de kimseyi rahatsız etmedi… Ne şiddet ne de protesto oldu… Gerek partililerce gerek emniyetçe sabote edilmesine de izin verilmedi... Disiplin içersinde.. nasıl başladıysa.. kazasız belasız öyle de sona erdi.

Eylemin salimen sonuçlanması CHP’nin olduğu kadar emniyetin yani devletin de bir başarısıydı.

Ahmet Taşgetiren (Star),Nihal Bengisu Karaca (Haber Türk) Elif Çakır (karar) gibi daha pek çok sağcı yazar bu yürüyüşün demokrasiye ileriye dönük olumlu yansımaları olacağını yazdı.

Farklı değerlendirenler de olmadı değil.

Kimi destek veren partiler ve grupları konu ederek, kimi demokrasi açısından CHP’nin geçmişi ile bağlantı kurarak, kimi de durduğu yerden, baktığı açıdan yürüyüşü etkisizleştirmeye çalıştı.

Fakat doğrusu eylem başörtülerininki kadar rafine..demokrasi adına ileride adından söz ettirecek,demokrasi kültürünün gelişmesine katkı yapacak bir hareketti.

Ancak ilginç olan bir şey vardı.

O da Celal Bayar olayında olduğu gibi geçmişte başörtüsü eylemini yapanlar ile karşısında olanların yer değiştirmiş olmasıydı.

Hatırlanacağı üzere başörtülülerin o hareketi 28 Şubatçıların dindarların hak ve özgürlüklerini engelleme.. bu yönde hükümeti baskı altında tutma olayını protestoyu amaçlıyordu.

CHP de bu hak arama eylemini “irticacıların başkaldırısı” olarak nitelemiş o nedenle karşı çıkmıştı.

Hatta dönemin SSK Genel Müdürü Sayın Kılıçdaroğlu da kurumda başörtülülere karşı adeta savaş açmış,emre uymayanların çoğunu sürgün etmişti.

Devir değişti, devran döndü, şimdi kaderin garip bir cilvesi, elinde adalet pankartı Kemal Kılıçdaroğlu mağdurların haklarını aramak için yollara düştü.

Yürüyüşünün son etabında onu seyrederken Celal Bayar’ın cenaze töreninde beynimi kurcalayan o soru burada da aklıma takıldı.

“Acaba yanlış olan hangisi?”

“O zamanki karşı duruş mu, bütün mağdurlar adına yapıldığı söylenen bu günkü yürüyüş mü?”

Kendi kendime sorduğum diğer bir soru da tarih tekerrür etmeye devam ederse ömrü olanın gelecekte günümüz kudretlilerinden kimi, hangi pozisyonda görecek, sorusudur.