Seçkin Çakar dostum “yazılarında sıkça kullandığın ‘kifayetsiz muhterislerin’ kimler olduğu ile ilgili bir yazı yazman biz okuyucular için daha aydınlatıcı olur,” demesi üzerine daha önce bir yazımda kısaca değindiğim(Aydınpost16.10 2016) bu konuyu etraflıca yazmayı düşündüm.

Kifayetsizin yetersiz, muhterisin de aşırı istekli, tamahkâr anlamına geldiğini bilmem söylemeye gerek var mı?

Bunlara genelde ‘makam tutkunu’, ‘gösteriş düşkünü’,’idare-i maslahatçı’ denir.

İktidar ehliyet ve liyakate göre görevlendirmeyi rafa kaldırınca devlet daireleri yeteneksizler kışlası oldu. Siyaset alanı da öyle…

Bu bir tesadüf değildir. Zira’muhteris bürokratla’muhteris siyasetçi’ arasında önemli bağlar vardır. Birincisi göbekten bağlıdırlar yani sütkardeştirler. Çünkü beslendikleri yer aynıdır.

Hırs…

İkincisi de birbirinin hamalıdır… Biri diğerini sırtında taşır.

Ona ileride değineceğiz…

Şimdi biz ‘kifayetsiz muhteris’ kimdir.. nedir.. patenti kime aittir.. ona bakalım.

Cornell Üniversitesi’nin(ABD) psikolog iki öğretim üyesi Justin Kruger ve David Dunnig cahil cesareti diye özetlenebilecek insan davranışlarını konu alan bir araştırma yaparlar.

Konu ile ilgili yüz soru üzerinden yapılan sınav sonunda üniversite öğrencilerine o klasik “nasıl gitti” diye sorulduğunda yaklaşık on soruyu doğru yanıtlayanların yanıtı “Altmış doğrum var. Duruma göre bu yetmiş de olabilir,”şeklinde olmuş.

Buna karşılık yaklaşık doksan doğrusu olan öğrencilerin aynı soruya yanıtı ise “ günümde değildim.Altmış doğrum var..bu yetmişe de çıkabilir,” olmuş.

Daha başka alanlarda devam ettirilen araştırmadan, niteliksiz insanlar ne derece niteliksiz olduklarının farkında değillerdir..ayrıca niteliklerini abartma eğilimi taşırlar.. en önemlisi de onlar nitelikli insanları anlamaktan acizdir, sonucu çıkmış.

“Dunnig-Kruger Sendromu” adını taşıyan bu araştırma, sahiplerine 2000 yılında Nobel Ödülü kazandırmış.

Sendromun yasa metni şöyledir:

‘İşinde çok iyi olduğuna’ yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz!

Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.

‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.

Sonuçta ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler.

Bu arada gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında fazla alçakgönüllü davranarak öne çıkmaz.. yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz.. kıymetlerinin bilinmesini beklerler.

Tabi beklerken kırılır ve kendilerini daha da geriye çekerler… Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar.”

‘Kifayetsiz muhterisleri’ hayatın her alanında görmek mümkündür ancak en yoğun olduğu yer siyaset ve bürokrasidir.

Bir adama bir de işgal ettiği makama bakıp da “bu adam acaba buraya nasıl geldi?” diye hayret ettiğiniz kimseler olmuştur.

Veya bu tiplerden birisinin “ benim yerim burası değildir, harcanıyorum” sözleri karşısında “yok artık daha neler”,diyerek bu özgüven karşısında hayrete düşmüş olabilirsiniz.

Ya da uzmanı olduğunuz bir konuda mesleğinizle ilgili uzaktan yakından ilgisi olmayan birisinin hiç çekinmeden size akıl vermesi karşısında “la havle” çektiğiniz de olmuştur.

İşte hayatın içersinde karşılaşabilecek bu olaylar “kifayetsiz muhterise” birer örnektir.

İlginç olan bürokrat kalitesini, siyasette insan seviyesini düşüren bu güruhun devlet kadrolarını işgal etmesidir.

Yeteneksiz saygının verenle değil alanla ilgili olduğundan habersiz olduğu için ya ceza yöntemiyle korku salarak ya da yağcılık yapana farklı davranarak karşıyı suni saygıya zorlar.

Tabi olan vatandaşa olur… Dirliğin, düzenin olmadığı yerde hizmet kalitesi düşer.

“Bu gün git yarın gel… Bu işin olması imkânsız… Biz o ayrıntıyı gözden kaçırmışız… Yanlışlık olmuş… İşimiz çok… Müdür bilir… Ankara’ya yazalım” vs.

Bürokraside durum böyle de siyasette farklı mı?

 

Makamı fark etmez bir siyasetçi karşısında “yazık bu işler buna kadar kaldı mı”,dediğiniz olmuştur.

Çözüm üreteceği yerde “ muhalefet karşı çıkıyor… Hükümet yardım etmiyor… Yasalar müsaade etmiyor… Kaynak bulunamıyor… Vatandaş istemiyor” benzeri mazeret üretmekle günü geçirenler yok değil.

Bakanlık kararlarını ya da yatırımlarını seçmenlere iletmeyi siyasi faaliyet diye yutturanlardan da geçilmiyor.

Önündeki işi doğru dürüst beceremezken yukarılara gözünü diken veya hayalini kuran haddini bilmezlerden de geçilmiyor.

Dürüst, çalışkan, hizmet aşkı olanlar muhterisin şerrinden emin olmak için meydanı terk ettiği de bir gerçek.

Öyle olunca meydan kime kalıyor?

Sütkardeşlere…

Hırsından yanıp tutuşan siyasetçinin derdi seçimi garantilemek, makam tutkunu bürokratın amacı koltuğu korumak olunca ikiz kardeşler birbirinden beslenmede aynı noktada buluşurlar.

İstisnaları olmakla birlikte siyasetçi gelecek seçimleri.. sorumluluk sahibi, işinin ehli bürokrat ise gelecek nesilleri düşünür, derler.

O nedenle siyasetçi devletin ne kazandığına, ne kaybettiğine bakmaz sorulması halinde tercihini rakipleri karşısında kendine avantaj sağlayacak bürokrattan yana kullanır.

Bunun da yolu hırslı ancak yeteneksiz, öyle olduğu için de cahil cesaretine sahip bürokrata referans olmaktan ve korumaktan geçer.

‘Kifayetsiz bürokratla’ ‘kifayetsiz politikacı’ sütkardeşidir… Onlar birbirlerinin hamalıdır, dememin nedeni budur.

Aydın geriliyormuş..çocukların geleceğiymiş.. Beyin göçü oluyormuş kimin umurunda?

Onu da başkaları düşünsün değil mi?