O"nu “Farzet ki Seni Hiç Tanımadım” isiml, şarkısıyla hatırlıyorum. Bir insanın bu kadar rahat şarkı söylemesi hoşuma gidiyordu.. Sakin, dinlendirici sesi hem rahatlatıyordu sarı saçları hep ilgimi çekiyordu. Belki de etrafımda gördüğüm esmer erkek modelleri sıktığı için Attila Atasoy"a karşı biraz daha duyarlı yapmıştı… Çocukluğumun sanatçısı Atasoy yıllar sonrasında karşımdaydı işte.. Ve biz keyifli bir sohbete başladık…

Atilla Atasoy"u bizler tanıyoruz ama bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Hayatın bütün renklerinin peşine düşmüş, sanata ve doğaya aşık, sevgi-saygı çatısı altında her şeyden önce huzur arayan, yaşamışlıklarından yaşam çıkarmaya çalışan “özgür çocuk” diyebiliriz.

1970"li yıllardan beri hiç bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik serüveniniz var. Müzik yaşamınıza nasıl başladınız, anlatır mısınız?
Antalya"da müzik-mandolin dersleriyle ilkokul birinci sınıfta başladım diyebilirim. Sonrasında okullararası ses ve oyun yarışmasında aldığım birincilik ile “Çoban” adlı müzikaldeki başrolüm müziğe yönlenmemi sağlayan en önemli kilometre taşlarıdır. Öğrenim süresince müzik-tiyatro-müzikal çalışmalarıyla pekişen alt yapımın, gitarla birlikte bestecilik yanımın ortaya çıkması ve sesimin ve bestelerimin o zamanki TV yapımcısı Yavuz Gökmen"in de dikkatini çekmesiyle esas müzik serüvenim 1972"de başlamış oldu.

Şarkı söylemenizin yanı sıra söz yazarlığı ve müzikle de uğraşıyorsunuz. Şarkı sözü yazmaya ne zaman karar verdiniz? Sizi etkileyen, ilham veren şeyler nelerdir?
Karar vermekle olmaz ki… İçten gelir her şey… Varsa içinizde böyle bir yetenek, beste yaptığınızda zaten buna otomatik olarak yönlenirsiniz.
1969"larda başlayan bestecilik ve söz yazarlığı serüvenimde, gencecik bir çocuğun sitemlerinden, hayatın ve toplumun dayattıklarının üstesinden gelmiş bir olgun adamın cesur başkaldırılarına şahit olabilirsiniz. Hayata dair her şey ilham vericidir…

Şarkı söyleyip, besteler yapıyorsunuz ama bir de asıl mesleğiniz var. Eczacılık. Neden Eczacılık? Sizin için zor olmuyor mu iki farklı kulvardaki mesleği yapmak?
Bizim aile anlayışımız önce üniversite kariyerini gerektiriyordu. Çok da iyi oldu. Bu ikinci mesleğim sayesinde kendimi muhafaza edebildim, fazla taviz vermeden ve de fazla kirlenmeden ayakta kalabildim. Tabii ki çok zor oldu. Olmaya da devam ediyor. Galiba zoru başarmayı seviyorum.

80"li yıllarda bazı kadın dergilerinin yaptığı anketlerde “en seksi erkek” seçilmişsiniz. Peki, siz kendinizi nasıl buluyorsunuz?
Seçilmedim, aday gösterildim herhalde, hatırlamıyorum bile. Sporcu, ince bir fiziğe sahiptim. Sakal ve uzun sarı saçlarım vardı. Bunlar galiba puan topladı. Güldüm, geçtim. O dönem fotoğraflarıma bakıyorum, gerçekten yakışıklıymışım canım… Şu anda ise aynaya baktığımda dalga geçiyorum.

Attila Atasoy nasıl bir baba?
Çok iyi bir baba olduğumu biliyorum. Ama Türkiye"de ki ayrılıklarda gelenek değişmiyor, kadınlar çocukları babaya karşı kullanmaya devam ediyor. Ben de böyle bir handikapı, ayrılınca yaşayanlardanım maalesef. Kızıma olan düşkünlüğümü intikam aracı olarak kullanan bir zihniyetle savaştım yıllardır ama olmadı. Kanunlar hiç de medeni değil bu konuda. Ben de savaşı bıraktım, olabildiği kadar oluyorum artık.

Onca müzik yaşamınızda yıllarınızı harcadınız. Bu geçen süre Attila Atasoy"u değiştirdi mi? Yoksa yine o yıllar “Anılar” da mı kaldı?
Ben gördüm ki büyümüyorum. Bu da beni genç ve saf kılıyor. Tecrübeli, olgun bir çocuğa geçiş yaparken o yılları da aynı saflıkla taşıyorsunuz.

“Tavşan dağa küsmüş… zamanlarım var”

Uzun bir süre sizi, sahnelerde ve medya da göremedik. Son zamanlarda ise sürekli yurt dışında gezilere katıldığınızı öğrendik. Bir küskünlüğünüz mü vardı?
Benim düzene ayak uyduramayan bir yapım ve "tavşan dağa küsmüş..." zamanlarım vardır. Yıllar ve insanlar bana o kadar acı verdiler ki, ben de kendi formülümü geliştirdim. Piyasa ve menfaat ilişkileri bana göre değildi, kendimden uzaklaşmamak için onlardan uzaklaştım zaman zaman. Seyahatler ise benim iyi olma ve gelişme formüllerimden biridir.

Yurt dışında sizi en çok etkileyen yer neresi oldu? Gezdiğiniz birçok ülkede de eminiz ki dinlediğiniz müzikler olmuştur. Aklınızda kalan isimler var mı? En çok beğendiğiniz grup veya kişiler kimlerdir?
Patagonya ve Laponya… Ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken yerler. Latin müziğine düşkünüm, ama aklımda kalan bir grup yok. Kuzey Kore geleneksel müziği de çok hoşuma gitmişti.

Günümüz sanatçılarını nasıl buluyorsunuz? Dinlediğiniz, başarılı bulduğunuz genç isimler var mı?
Günümüz sanatı değil eğlencesi var artık. Global etkileşim var, bol bol tüketim var. Buna rağmen çok yetenekli müzisyenler, çok iyi şarkıcılar var. İsim veremem ama on taneyi geçmiyorlar. Gerisi fabrikasyon…

30 yılı aşkın bir müzik yaşantınız var. Şüphesiz birçok tecrübe kazandırdı bu size. Genç şarkıcılara önerileriniz nelerdir? Özellikle dikkat etmeleri gereken hususlar nelerdir?
Bu bir aşk işi... Yetenek, bilgi, eğitim, deneyim işi… Piyasadaki dengesizliklere, nankörlüklere dayanma işi… Dayanabiliyorlarsa buyursunlar.

Albüm çalışmalarınızdan bahseder misiniz? 2009 yılı için çalışmalarınız var mı? Atilla Atasoy sevenlerine yeni bir albüm müjdesi verebilecek miyiz?
2008"de İzmirli grup Düş Gezginleri ile yaptığımız albüm var. "Andro". İlaveten benim eski şarkılarımın yeni versiyonlarının ve bazı Türk Sanat Müziği şarkılarının ve de greek - rebetiko denemelerinin olduğu "Biraz" adlı albüm yayınlandı. Onun düzenlemeleri Selim Çaldıran tarafından yapıldı. Piyasanın bu acıklı döneminde yeni bir albüme, sponsor olmadan
soyunmam mümkün değil. Eski 70"li yıllardaki sanatçı arkadaşlarım bana "-en sapığımız sen çıktın, halen albüm yapıyorsun!" diyorlar…

Son olarak sizi sevenlere neler söylemek istersiniz?
Dürüstlüğün, adaletin egemen olduğu çalışkan ve üretken bir dünya dilemekten başka diyeceğim yok… - HT