Değerli Aydınlılar,

Bu haftaki yazımız da alanımızın biraz dışına çıkıp son günlerin en güncel konularından bir olan “Basın özgürlüğü” kavramını ele almaya çalışacağız. Çok fazla detaya girmeden iki gazetecinin Silahlı Terör Örgütü Üyeliği, Siyasal ve Askeri Casusluk, Gizli Kalması Gereken Bilgileri Açığa Çıkarmak” suçlarının işlediğini iddiası ve Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal ve askeri casusluk maksadıyla temin etme ve açıklamak suçlaması ile tutuklandığını biliyoruz. Dikkate alırsının veya almazsınız ancak Freedom Hause 2014 raporunda Türkiye 'basının özgür olmadığı ülkeler' arasında gösterdi. Güzel memleketimde milli güvenlik ve vatan hainliği ile özgür medya tartışmaları, hukuk üzerinden yürütülmeden, siyaset ve ideolojik yaklaşımlar üzerinden sert ve uçlarda yaşanmakta. Yukarıda belirttiğimiz kavramlara birkaç örnek verelim ve konu hakkındaki bakış açımızı genişletmeye çalışalım.

Milli güvenlik söz konusu olduğunda medyanın aldığı en net tavrı gösteren örnek 1961’deki Domuzlar Körfezi Operasyonu’dur.” Her şey hazırdır ancak basın olayı haber alır ancak bunu haber yapamaz. Günün Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Kennedy Washington Post’un sahibini sonra da New York Times’ın Washington sorumlusu arar ve haberin yayımlanmaması konusunda ikna eder. ABD, kendi tarihinin en önemli zamanlarını yaşar ve sonunda Beyaz Saray’ın dediği olur. Domuzlar Körfezi ancak operasyon yapıldıktan sonra haber yapılır. Gerçi operasyon başarısız olur ama Amerikan devleti istediğini yaptırmıştır. Sonradan birçok tartışma alevlenir. “Keşke haberi girseydik” diyen de olur, “İyi ki yayınlamadık” diyen de.

İran gate adı verilen bir skandal vardır ki Amerikan medyasında değil Lübnan’da yayınlanan bir dergide çıkan bir haber üzerine patlak vermiştir. Amerika düşman bellediği İran (Humeyni) devletine el altından silah satmış ve bu satıştan elde ettiği geliri Guetemala’da Kontralara vermişti. Bu olayda soruşturma sonunda dönemin başkanı Reagan yırttı. Ancak Yarbay Oliwer North’un askeri hayatı bitti. Fazla ceza almamasının sebebi jüri önünde gerçekleri söylemesi olmuştu.

Bir diğer olay yine Amerika’da 1971 yılında büyük tartışmalara yol açan “Pentagon belgeleri” konusudur. Bu Amerika’nın Wietnam savaşına girmesi sırasında olup bitenin o gün anlatılanlardan çok farklı olduğunu ortaya çıkarmış ve bu belgeleri Anayasa mahkemesinde görülen davaya (bu davayı açan Nixon’dı)  rağmen yayınlayan “Washinton Post” gazetesi iki yıl sonra basit bir hırsızlık vakası olarak ortaya çıkan “Water gate” skandalını da ortaya çıkarmış ve Amerikan demokrasisine en büyük sivil darbe denilen bu olayın ortaya çıkışı ile Nixon başkanlıktan istifa etmek durumunda kalmıştı.

1971 yılındaki ”Pentagon Belgelerinin” yayınlanması konusunda Amerika Yüksek Mahkemesi bir karar almış. Onun bir bölümü şöyle” Anayasa’nın birinci tashih maddesinde, Kurucu Babalarımız, basına, demokrasimizdeki hayati rolünü oynaması için gerekli korumayı verdi. Basın, yönetilenlere hizmetle yükümlüdür, yönetenlere hizmetle değil…”Bu yazılanlar dünyada yaşananlardan bir kesit.

“Gazetecilik kamu göreviyse gazeteci "millî çıkar" gözetmeli bana göre. Dündar ve Gül "MİT TIR'ları" ifşaatını yaparken bu manada hasar kastı taşıyor muydu bilmiyorum ama aynı haberi yapan başka bir gazete aynı akıbete uğramamış, aynı haber doğrultusunda yemin eden politikacı Başbakan Yardımcısı yapılmışsa, iki gazetecinin başına getirilenin -hukuki olabilir- ama adil olmadığını görüyorum. Kimseyi kutsamaya gerek yok. Ama herkes için adalet”.(1)

Ne diyor George Orwel” Gazetecilik, birisinin yayımlanmasını istemeyeceği şeyi yayımlamaktır. Gerisi, halkla ilişkilerin alanına girer.”

 

Hukukun kuvvetinin azaldığı yerde, kuvvetlinin hukuku geçerli olmaya başlar.
                                                                                                 Maurice Duverger

Memleketler parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çökerler. CICERO

 

(1) Selcan Taşcı Yeniçağ gazetesi 28 Kasım 2015