Cumhuriyet/Dergi - Bazısının ailesi yok, bazısının annesi cezaevinde, kimisinin üzerine şirketler kurulmuş icra gelmiş. Tiner çekiyorlar, bazen keyiften ama bazen de soğuğu düşünmemek, polise katlanmak ya da insanlardan utanmadan para istemek için. Ve gençlere ibret olarak gösteriliyorlar, “dinsiz olsunlar da bunlara mı benzesinler” diye, hem de devletin en tepesinden. Fatma 24, Yasin 17, Zeynel Abidin 29 yaşında. Çaresiz kaldıklarında Umut Çocukları Vakfı’na uğruyorlar, bir çorba içip duş alıyorlar ama onların asıl yeri sokaklar. İstanbul’daki sayısı resmi rakamların kat kat üzerinde olan evsiz, tinerci, balici, sokak çocuğundan sadece üçü. Hepsinin kendi hikâyesi var ama ortak yönleri o kadar fazla ki.

- Sokakta nasıl bir yaşamınız var?

Fatma: Üç yaşında yurda verildim. 15 yaşında ayrıldım, sokaklara düştüm. Tamam sokaktaki her şeyi biliyoruz, her ortama girdik ama yaşam erkek için de kız için de zor. Sokak âleminde madde kullandığımız için her şeyle karşılaşabiliyoruz. Döven oluyor, hırsızlık yapıyoruz, polisler de dışlıyor. Belli bir yaştan sonra kaderini kendin çizmeye çalışıyorsun ama iyi yola da girmeye kalksan çaresizsin, el uzatan kimse yok.

- Ne zamandır tiner kullanıyorsunuz?

Yasin: Sekiz yaşında tiner kullanmaya başladım. Önceden evde kalıyordum, Tiner, bali nedir bilmiyordum. Abim birkaç gün dışarda kalmıştı, ben de onlarla kaldım ve alıştım.

- Sokağa ilk neden geldin?

Yasin: Annem ya da babam dışlayıp dövmedi. Tek sorun abimdi. Eroin içiyordu, kafası güzel oluyordu. Hâlâ da içiyor. Onun askere gitmesini bekliyorum. Gidince eve döneceğim.

- Sokakta kimlerle tanıştın?

Yasin: Ömer diye bir arkadaş vardı. Emrah abileri tanıdım. Ayvansaray’da yurtta kaldım. İlk baliyi mahallede kullandım.

- Neler hissettin?

Yasin: Spiderman bile oluyorduk, her şeye atlıyorduk. Kafamız güzel oluyordu, hayallere giriyorduk. Bulamayınca da Balici Mustafa abi vardı. Onun balilerini çalıyorduk.

- Annenler engellemeye çalışmadı mı?

Yasin: Sonradan öğrendiler abimin yüzünden olduğunu. Evdeki eşyaları filan satıyordu. Çamaşır makinesi bozulmuştu. Ben yüz lira koydum, abim de üstünü getirdi. Sabah tamir ettirecektik. Kalktık, gece makine gitmiş. Demirciye vermiş. Babam eve bir şey alamıyor. Haftasonu da onlara gideceğim. Belki Ferhat abi izin verirse bir gece de orada kalabilirim.

- Niye her gün kalmak istemiyorsun?

Yasin: Benim için artık ev diye bir şey kalmamış. Mahalleye gidiyorum, arkadaşlar “bakır, demir çalalım” diyor. İstemiyorum, bu sefer de parasız kalıyorum. “Bali çekmeye gidelim” diyorlar. Alamıyorum, canım çekiyor, ben de hırsızlık yapıyorum. Babam da “sigaranı alayım” diyor ama istemiyorum. Çünkü 400 lira alıyor, 325'i kiraya gidiyor. Ev bodrum katta, görsen duvarları leş gibi. Bazen yiyecek bir şey olmuyor, Fazlalık olmasın diye evde kalmıyorum.

- Peki ilk sokakta kaldığında hiç korkmadın mı?

Yasin: Korkmadım, Allah’tan başka kimseden korkmam. Bir ev bulmuştuk Mecidiyeköy’de, kimse kalmıyordu, orada kalmaya başladık. Alttaki kahveden elektirik çektik.

Fatma: Ben de korkmadım. “Çikolata, şeker alalım” diye kaçıyordum. En yakın arkadaşım bali çekmeye başlamıştı. Sinyal yapıyorduk (sokaktakilerden para istemek), sonra gidip nalburdan alıyorduk. Belli bir yaştan sonra insan kurtulmak istiyor ama kurtulamıyor. Çekmediğim zaman kimseden para isteyemiyorum. İşim, gücüm, evim yok. Aileme ben bakıyorum, abim cezaevinde. Sinyal yapıyorum. Hırsızlık da yaptık ama hepimiz hata yapabiliriz.

- Peki dinsiz olduğunuz için mi tiner çekiyorsunuz?

Zeynel Abidin: Kesinlikle değil, arkadaş kurbanı olduğumuz için. Büyüklerimizin sözünü dinlemedik. Evden uzaklaşıp, sokakta gurur yapıp, böbürlendik. Kabadayı gözükerek kendimizi kaybettik. Annem rahmetli, cezaevinde yatmıştı. Tinerliyim diye görüşe bile almıyorlardı. 15 senedir tiner kullanıyorum, onun dışında da esrar kullanıyorum.

- Kardeşlerinle görüşüyor musun?

Zeynel Abidin: Evet bazen alıyorlar yanlarına ama onların çevresine kötü gözüküp kariyerlerini etkilememek için özel görüşüyorum. Bira filan ısmarlıyorlar bazen, ama tekliflerini kabul etmiyoruz. Kendi yolumuza devam ediyoruz.

- Ne diyorsunuz Başbakan’ın lafı için?

Fatma: Hepimiz Müslümanız. Böyle konuşması yanlış. Bizi basının önünde hakir görüyor. Devlet bizi dışladığı için biz böyleyiz. Gelip “ne derdiniz var” diye sorsa bir şans verse, belki hırsızlık da yapmayız, para da dilenmeyiz, tinere de elimizi sürmeyiz. Ne yapalım biz de böyle yapıyoruz. Kimse sokakta yaşamak istemez. Bir kere alsın eline tineri çeksin ya da bir gece sokakta yatsın, ne yaşadığımızı anlar.

Yasin: Buyursun gelsin başımızın üzerinde yeri var.

Fatma: Valla biz, onlar gibi değiliz. Onu utandırmak için her türlü çayımızı, kahvemizi ısmarlarız. Bak, bizim kimsemiz yok bir tek Allah’ımız var.

- Ne kadar kazanıyorsunuz?

Fatma: Çok istediğim zaman günde 100 lira bile kazanıyorum ama insanlar dışlıyor sonuçta. Zeynel Abidin mesela, lokantaya giriyor, tinerci diye içeri almıyorlar. Kazansa ne olacak? 

Sokağın çocuğu olmaz

Umut Çocukları Derneği Genel Başkanı Ferhat Şahin’in yolu da sokaklardan geçmiş. Şimdi kendisiyle aynı kaderi paylaşan çocuklar için çalışıyor ama anlattıkları hiç de umut verici değil. En üzücüsü ise yapıştırdığımız etiketlerle bu çocukları dışladığımızı söylemesi.

- Sokak çocuklarının bir profilini çıkarırsanız neler söylersiniz?

- Akademisyenlerimiz eğitimden bahsediyor ama bunun temelinde gelir dağılımı dengesizliği, aile içi şiddet gibi etkenler de var. 18 yaşın üzerindeki gençler zaten o zamana kadar Sosyal Hizmetler’de durmuşlar. 18 yaşından sonra da gençleri topluma kazandırmaya yönelik bir yasa olsa, o zaman bu gençler sokakta olmaz.

- Peki sokağa gidince ne oluyor?

- Kendine grup oluşturuyor. Üç kötü etkeni var. Saha çalışmasını kısıtlar, sokağa gelen çocukları çok çabuk eğitir, aldığı maddelerle suç potansiyelini geliştirir. Bir çocuğa üç gün sokakta kalınca “tinerci” diyerek onu dışlamış oluyoruz.

- Sokak çocuğu dediğimiz zaman neleri anlamamız gerekiyor?

- Aslında biz “sokak çocuğu” dediğimiz kişiyi tanımıyoruz. Akla 24 saatini sokakta, aileden uzak geçiren kişi geliyor. Ancak ailede kalan çocuklar da var. Sultançiftliği’nde annesi tarafından üç parçaya bölünerek öldürülen Fırat Sezer’le birlikte çalıştım. Üvey anne olgusuyla yaşıyordu. İlgi ve bilgi yetersizliği yüzünden müdahale edilemedi ve çocuk vahşice öldürüldü. Öncesinde Ayvansaray Köprüsü'nden atılan Bedrettin vardı. Ben sokakta yattım, dilendim, tiner çektim, hırsızlık yaptım, hapis yattım. Şimdi karşınızda bir kurumun genel başkanı olarak duruyorum. Ama burada bile tam anlamıyla çalışma yapamıyoruz. Çünkü finansal olarak yetersiziz.

- İstanbul’da kaç madde bağımlısı var?

- Buna bizim çalışmamız ayrı, polis ayrı, istatistik kurumu ayrı yanıt veriyor. Her kurumun kendi bilgileri mevcut ve ortak çalışma sonucu oluşmuş bir ağ yok. Sokağı bitirdik diyelim, evden gelişi engelleyemezsek ne yapacağız? Madde bağımlılığı var ama ondan çok arkadaşa ve sokağa bağımlılık var.

- Evi olan çocukların aile ilişkileri nasıl?

- Öyle evlere gittim ki; Gültepe’de bir evde çocuk, babasını ve annesini dövüyor, arkadaşlarını bali kullanmak için eve davet ediyor. Televizyonun alt kısmında baliler dizilmiş, yatak odası bali dolu ve kimsenin umurunda değil. Babası çok kızdı mı, üç cam kırıyor, polis geliyor babaya da çocuğa da kızıp gidiyor. Çocukla bilgi paylaşımı yaptık ve arkadaşlarının ailelerinde de aynı problemin olduğunu gördük. 16 yaşında bir kız vardı. Zeynep isminde. Ölen Fırat’ın evinin hemen yanında. Eve girince, o kızı ayağından zincire vurulmuş halde gördük. Bu kız tuvalete gidemiyor. Biraz görüştük. Hastaneye yatışa ikna ettik ama baba “hastaneye yatacağına fahişe olsun” diyor resmen. Sonunda kız hastaneye yattı. Sonra tekrar ailesine gönderdik ve şimdi zincirsiz bir şekilde yaşıyor.

- Dinsizlik ve sokak arasında bir bağlantı var mı?

- Bize talepte bulunan ailelerin çoğu dine daha çok yönelmiş kesimden. Doğu ve Güneydoğu’yu, batıyla karşılaştırınca din ve gelenek konusunda önde gelir, ama madde bağımlısı ve suç potansiyeli olan çocukların çoğu da buralardan çıkıyor.

Aile katılımı önemli

Doç. Dr. Cüneyt Evren/AMATEM Klinik Şefi

- Madde bağımlılarının AMATEM’e yönlendirilmesiyle ilgili yasal prosedür nedir?

- Bağımlı kişinin tedavi motivasyonu, değerlendirmede en önemli nokta. Eğer kişinin servise yatışına karar verildiyse kendi rızasının olduğunu gösteren bir yazıyı imzalaması istenir. AMATEM’in kapıları kapalı olmakla beraber aslında açık servis olarak değerlendirilir. Yani tedavi sürecinde eğer kişi taburculuğunu talep ederse ve tıbbi engel yoksa imzasını atarak taburcu olur. Yasa dışı madde kullanımıyla ilgili suç işlemiş kişiler mahkeme kanalıyla AMATEM’e yönlendirildiğinde, tedaviye isteklilerse ayakta ya da eğer yasal olarak uygunsa yatarak tedavi olurlar.

- Sokakta tiner ve diğer uçucu madde kullanan gençlerle ilgili nasıl bir tedavi yöntemi uygulanıyor? Bu uygulamaların süresi ne kadardır?

- 18 yaşından küçükler, AMATEM bünyesinde hizmet veren ÇEMATEM Kliniği’nde tedavi görürler. ÇEMATEM’de uygulanan tedavi, kişinin kullandığı maddeden arındırılması ve yeniden kullanmaya başlamaması için birtakım ilaç ve psikolojik uygulamaları içerir. Ayık yaşamı sürdürmek için gerekli kişisel beceriler edindirilmeye çalışılır. Aileyle kontak kurulması ve onların da tedaviye dahil edilmesi önemlidir.

- Sizce devletin madde bağımlılarını AMATEM’de tedavi için zorunlu bıraktığı süre yeterli midir?

- Bağımlılık tedavisi uzun soluklu bir süreçtir. Zaten devlet kimseyi AMATEM’de tedavi için zorunlu bırakmamalıdır. Devlet kişiye seçenek sunabilmelidir. Denetimli Serbestlik ise buna iyi bir örnektir.

- Tedavi sonrasında başarı oranı ne kadar oluyor? Bu oranı etkileyen dışsal etkenler nelerdir?

- Alkol, madde bağımlılığı yaşam boyu süren bir hastalıktır. Düzelme ve yineleme dönemleri görülür. Tedavi sonuçları tüm dünyada genellikle "bir yıl içinde tekrar madde kullanmama oranı" olarak ölçülür ve AMATEM sonuçları yurtdışındaki benzer kliniklere yakındır. Akılda tutulması gereken nokta, tedavi sonuçlarının kişiden kişiye farklılıklar gösterdiğidir.

Fotoğraf: Vedat Arık