Bugün aslında çok farklı bir konuyla sizlerin karşısında olmayı düşünüyordum. Ancak Suriye’nin savaş uçağımızı düşürmesinin ardından yaşananlar, yazı konusunu ister istemez dış politikaya çevirdi.

Öncelikle şu notu düşerek yazıma başlayayım. Dış politika konusunda uzman olmadığım notunu düşerek, bu yazıyı yazıyorum. Altında, üstünde, sağında, solunda başka anlamlar çıkarılmasın.

Bugün sizlerle ne Suriye, Rusya, İran bağlamında yaşanan bu acı olayı ne de konunun uluslararası boyutta varacağı noktaları konuşmak istiyorum. Bugün saatleri geri alıp, olaydan önce bize, bizlere sunulan Türkiye fotoğrafıyla bugün karşılaştığımız fotoğraf arasındaki yüz seksen derecelik farkı paylaşmak istiyorum. Yazının bir bölümünü ise kişiselleştireceğim. Kişiselleştirmenin bir yazı için çok kötü bir durum olduğunun da farkında olarak. Ancak, yazıyı okuduğunuzda neden kişiselleştirdiğim konusunda da bana hak vereceğinizi düşünüyorum.

Hatırlarsınız...

Bu olay olmadan önce Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, siyasetçiler, hükümet yetkilileri, dış politika bürokratları, Milli İstihbarat Teşkilatımız dâhil devleti devlet yapan kurumların neredeyse tamamı bizlere şu fotoğrafı çizmişlerdi.

Türkiye artık eski Türkiye değil, oyun kurucu rolündeyiz. Küresel gücüz. Bölgede tek aktör devletiz. Oyunu oynayan değil, planlayan, hayata geçiren ve hatta oynatan ülkeyiz. Türkiyesiz bir bölge, oyun düşünülemez...

Bu ve buna benzer söylemleri sanırım hatırlıyorsunuzdur. Yazdıklarım, siyasilerin ve bürokratların söylediklerinin neredeyse binde biri...

Son olarak da Türkiye’nin nasıl büyük bir ülke olduğunu MİT Müsteşarlığı yaptığı bir açıklamayla dile getirdi. MİT Müsteşarı Hakan Fidan: “Dış politika konusunda dinamik bir süreçteyiz. Türkiye, düzen kurucu roldedir” dedi.

Küresel güç olan, düzen kuran Türkiye, nasıl olduysa son krizin içinden çıkamaz bir duruma geldi. Ne yapacağını bilemiyor? Olayın üzerinden günler geçmesine rağmen, devlet yetkilileri tarafından kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama yapılmadığı gibi uluslararası bir tepki de yok. Devlet ilk kez ne yapacağını bilemiyor.

Hatırlarsanız Mavi Marmara katliamın sonrasında da Türkiye’yi yönetenler yine esip gürlemişti. “Özür dileyecekler, göreceksiniz özür dilemeden diplomatik ilişkiler başlamayacak” popülist söylemleri, Başbakan’ın söylemiyle “tasmalı” gazetecileri tarafından (Çoğu da eski gelenekten gelen milli görüş çizgisindeki kalemler) nasıl da ballandıra ballandıra anlatılmıştı.

Peki, sonrasında ne oldu? İsrail’den herhangi bir özür dilendi mi?

Tabi ki HAYIR...

İsrail yaptığı katliamla kalmayıp, özür dilemek şöyle dursun bir de Güney Kıbrıs’ta petrol aramak için düğmeye bastı.

Peki, biz ne yaptık?

Petrol aratmayız naralarıyla takamızı Akdeniz açıklarına gönderdik.

Tüm dünya bizimle alay ederken, iktidar ve kalemleri takanın nasıl teknolojik gemi olduğunu manşetlerinden, köşelerinden anlatma derdine düştü. İsrail bölgede petrol aramakla kalmadı bir dizi anlaşmaya da imza attı. Biz ise seyrettik.

Ama postamızı da koyduk. Bu bize yeterdi.

Alçak koltuk krizini de unutmamak gerekir. Neler dememiştik ki... Nota üstüne nota vermiştik...

Sonra ne mi oldu? Sessiz sedasız verdiğimiz notayı unuttuk...

Libya krizi...

Başbakanın kamuoyu önüne çıkıp, kara harekâtı, olmayacak açıklamaları... NATO giremez söylemleri...

Bu açıklamanın üzerinden saatler geçmeden NATO’nun bize attığı kazık...

Şimdi gerçekleri yazıyoruz ya.. Bu kalemler bizleri vatan hainliğiyle de suçlayacaklardır.

Böylesi olağanüstü bir dönemde, birlik beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğumuz ortamda gerçekleri açıklamak da ne oluyormuş...

Bunlar vatan hainleri...

Söylenenlere verilecek tek cevapları olmadığı için her zaman yaptıklarını yapacaklar. İsrail ajanı, Mossad elemanı, vatan haini iftiralarıyla kalemlerini oynatacaklar.

Dün ulusalcılar aynı söylemi yapıyorlardı... Bugün ise bunlar...

Yukarıda MİT Müsteşarlığı’nın yaptığı açıklamayı yazdım ya..

Şimdi bu kalemler şunu da yazacaklar... MİT’in başında kim var? Hakan Fidan. Fidan, MİT müsteşarı olduktan sonra buna en büyük tepkiyi kim verdi? İsrail... O zaman Mehmet Baransu İsrail ajanı, Mossad elamanı...

Söylemedi demeyin, köşelerinden bunu yazacak kadar da “düşükler”.

Başta hükümet olmak üzere, bu tip yazarların dış politika söylemleri, Türkiye’deki popülizmden haz alan vatandaşları etkiliyor ama uluslararası camia külhanbeyi tavırları, popülist söylemleri yemiyor.

Şimdi gelelim olayın kişisel boyutuna.

Hatırlarsanız Uludere’deki gerçekleri yazmamın ardından Başbakan Tayyip Erdoğan grup toplantısında esip gürlemişti yine. MİT de peşime adamlarını takmıştı.

Şimdi merak ediyorum. Uçağımızı düşüren Suriye ve arkasındaki İran, Rusya’ya karşı da efelenecek misiniz? MİT, Esed’in peşine, benim peşime taktığı gibi adam takacak mı?

“Halep oradaysa arşın burada” sözü aklıma geldi.

Mehmet Baransu -Taraf