Balkon’un tarihi Antik Yunan’a dayanıyor. Yapılış amacı net: İçeriye daha çok güneş girsin, insan çıksın arada hava alsın, belki gece uyku tutmayınca bir sigara yakılsın, demirine dayanıp tüttürülsün… 

Demir dediğime bakmayın, ilk balkonların malzemesi çoğunlukla ahşap. Sonra çağın mimarisinden nasipleniyor. Rönesans döneminde kesme taşlardan, 19. yy.’dan itibaren demirden üretiliyor. 

‘İktidar’la ilişkisiyse taze değil. Roma’da da, Viktoryen dönemde de ‘halka sesleniş’ hep balkondan yapılmış. İslam kültürüyle ilişkisi ilginç. Müezzin minarenin balkonuna çıkıp okuyor ezanı. Minare mimarisinden evvelse sadece ezan okuyan kişinin evinde balkona benzer bir çıkıntı var. 

Bu arada Ortaçağ’da, imparator ve imparatoriçe katedrallerdeki dinî ayinleri halktan uzak, onlarla bağlantısı olmayan bir yerden izlemek isteyince, onlar için katedralin içine geniş balkonlar yaptırılıyor. Gotik mimari bu ‘iç balkonların’ en iyi örneklerini üretiyor. Tiyatroda balkon Rönesansla birlikte başlayan bir akım. O balkonlarda da iktidar sahipleri, varlıklı ve soylu aileler filan oturuyor. 

İngiltere’de Shakespeare’in ünlü eseri Romeo&Juliet’in balkon sahnesinden esinlenilerek üretilen ‘Juliet Balkonu’ Gregoryan dönemden itibaren moda. Fransa’da balkonlar ilginç. Çıkıp oturmalık, ikindi çayı içmelik, mangallık filan değil. Tek kişinin, ayakta sığabileceği ‘Fransız balkonu’ içeriye açılan kapılarıyla balkondan ziyade büyük pencerelere benziyor. Tasarımın motivasyonu ‘dışarıya daha rahat işemek’ten aldığı söylentisi de var. 

Bilinen en eski balkonlu şiir, ‘balkon’ diye 20 cm.’lik bir çıkıntı yapan Fransızlardan geliyor. 
Baudelaire, balkonda sevgilisiyle geçirdiği güzel bir geceden sonra şu dizeleri yazıyor: Ya pembe buğulu akşamlar, balkondan geçen... 

İşin ilginç yanı, bu Fransız balkonu aynı zamanda ‘İspanyol balkonu’ diye de biliniyor ve içinden balkon geçen bir başka şiiri İspanyol şair Federico Garcia Lorca yazmış. Şiir, bir tiyatro oyununun içinde geçiyor ve ‘Ölürsem açık bırakın balkonu’ diyor. Edebiyat alanında en ünlü ‘balkon’ tabii ki Shekespeare’in Romeo’suyla Juliet’inin gizlice buluştuğu balkon. Shekaspeare’in ‘balkonda aşk’ temasıyla oyunu balkondan izleyen lordlara ‘balkon aşk içindir’ mesajı verdiği de metnin alternatif okumalarından. 

Bu arada Verona’da bulunan Juliet’in evi yılda 1.2 milyon ziyaretçi alıyor. Bunların çoğu o balkonda evlenmek isteyenler. Artık nikah salonuna dönüştürülen Juliet’in evinde evlenenler balkona çıkıp, Romeo ile Juliet’in aşkı için balkonda öpüşüyor. 

Fransız yazar Jean Genet ‘Balkon’ adlı eserinde yeraltı edebiyatının ‘balkon’unu yazmış. Balkon bu kitapta bir genelevin adı. Genelevin sahibi, lüks genelevinde toplumun önde gelen kişilerini ağırlıyor. Soylular onun evine gelip, dış dünyadan kaçmak istiyor. Balkon burada iktidarın sığınağı oluyor. 

Papa’dan Kraliyet’e, Sibel Can’dan Şahan Gökbakar’a 
Balkon bir yandan içerinin, evin devamı, uzantısı olması sebebiyle mahrem. Ama bir yandan da neredeyse sokak. O yüzden arada kalmış. Ünlü kişiler için sembolik değeri de var. Şarkıcılar, oyuncular bazen halkı selamlamak, kapının önünde bekleyen hayranlara gülümsemek bazen de paparazzilere ‘yakalanmak’ için balkona çıkıyor. 

Balkon paparazziler için nimet. Çünkü ünlü kişi balkonunda, üçlü koltuğundaki rahatını devam ettiriyor. Sonuç olarak zor bulunur kareler cepte… Sibel Can otel balkonunda çıplak, Lily Allen üstsüz, Orlando Bloom ve Miranda Kerr öpüşürken, Şahan Gökbakar ve Berrak Tüzünataç hem öpüşüp hem demirlerden sarkarken yakalanıyor. 

Balkon Papa için de önemli. Yeni seçilen papa Katolik Kilisesi’nin balkonundan halka konuşma yapıyor. İtalya’da Mussolini ve Almanya’da Hitler’in balkon konuşmaları da meşhur. İki diktatör de kalabalığı selamlamak için balkona çıkar ve halka seslenirmiş. Kraliyet ailesinin balkon öpücüğü de en meşhur balkonlu konulardan. Prens Charles Prenses Diana’yı, Prens William, Kate Middleton’ı Kraliyet Sarayı’nın balkonunda öptü. Onlar öpüştü, halkın boynu tutuldu. 

En ünlü balkon konuşmalarından biri de Eva Peron’unki. Arjantin Başkanı Juan Domingo Peron’un eşi namı diğer Evita, ‘Plaza Del Mayo’da bulunan ve ‘Pembe Ev’ olarak da bilinen Casa Rosada’da, darbe olduktan hemen sonra halka seslenmişti. Balkon resim sanatına da malzeme oldu. Goya’nın ünlü eseri ‘Balkondaki Maja’, Manet’nin ‘Balkon’u, Adolf Menzel’in ‘Balkonlu Oda’sı en ünlüleri. 
Bu arada Türkiye’de yeni deprem yönetmeliği balkonları ‘tehlikeli’ bulduğu için yasaklıyor, yeni yapılan binalarda Fransız balkonu olacak. Balkon sefası tarihe karışacak. 

Londra’da az, Beyrut’ta kapalı 
Güneş görmeyen şehirlerde balkonlar da küçük oluyor. Londra’da balkon çok manalı bir mimari unsur değil. Nice’de balkonlar büyük, mutfağın, salonun devamı. Beyrut’ta dışardan bezlerle kapatılmış, içersi görünmüyor. İstanbul’da ise çoğunlukla ya kapattırılmış ya da duvarı yıkılarak odaya katılmış. Camla kapattırılanların bir köşesinde kombi duruyor, belki birkaç saksı çiçek, soğan patates poşetleri ve bir de sandalye. Odaya katılanlar, kötü ustanın elinden çıktıysa, eskiden balkon olduğu günleri hâlâ hatırlatıyor. 

Dil de zengin ‘balkonlu deyimler’ açısından. Balkondan bakmak diye bir şey var. Camdan bakmaktan farklı. Demire kolları dayayıp, bazen bir eli çeneye koyup, top oynayan çocuklara, uçup giden bulutlara bakmak… Balkon çocuğu var. Dışarıya çıkmasına izin verilmiyor. Terler, hasta olur diye korkuluyor. Balkon çocuğu sokak çocuklarını izliyor. Balkonda sabah kahvaltısı olur, ikindi çayı olur, akşam birası olur, ne içilse güzel. Hava güzelse, ‘balkon akıtılır’, taşlar serinletilir ve biradan kocaman bir yudum alınır. Adına da ‘balkon sefası’ denir. Balkonda sigara çoğunlukla içerde içilmesine izin vermeyen bir anne, ev arkadaşı ya da eş yüzünden olur, bazen de yatak odası dumanaltı olmasın diye. Ama, hele tek başınaysan, ‘balkonda sigara’da hüzünlü bir yan vardır. Balkonda mangal, artık pek yapılmıyor, halı silkelenmiyor, ama çamaşır asılıyor. Kışın, gece dışarıda kalan kazaklar kaskatı kesiliyor, gülünüyor, yazın illa ki bir iç çamaşırı, bir havlu, alt komşunun balkonuna düşüyor, iniliyor, alınıyor, ona da gülünüyor. Balkonda çiçek yetiştiriliyor, domates, biber büyütülüyor. Sardunya, gül kokutuluyor. Lojmanların balkonlarındaki demir parmaklıkların arasından mavi branda geçiriliyor. Bazı balkonlar iki metrelik alanda bisiklete binmeye çalışan çocukla, dantel ören teyzeyle, bulmaca çözen amcayla, karşılıklı çekirdek yiyen komşularla yaşıyor. Bazıları tozlanıyor, gazete yığınları, naylon poşetler, eski koltuklar biriktiriyor. Her balkon bir olmuyor. Halkın balkonuyla iktidarın balkonu büyük farklılıklar taşıyor. Çay, bira balkonda da içiliyor ama sokakta daha güzel oluyor. O yüzden balkondan inip sokağa çıkmak gerekiyor.