Öğrenciyken Türkçe ve Edebiyat öğretmenlerim aruz veznini öğretmeye çalışmışlardı da, edebiyattan şiirden soğumuş,  buna dil bilgisi derslerindeki zarflar ve tümleçler de eklenince tümden nefret etmiştim.

İşte bu yüzdendir Ortaokul, lise ve üniversite hayatımda Edebiyat ve Dil Bilgisi derslerinden ya kıl payı geçmiş, ya da bütünlemeye kalmıştım.

Neyse ki Yaşar Kemal, Cengiz Aytmatov, Mustafa Kutlu, Ethem Baran gibi yazarların; Karacaoğlan, Dadaloğlu, Aşık Veysel, Mehmet Akif, Orhan Veli, Nazım Hikmet, Necip Fazıl, İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu, Attila İlhan, Bekir Sıtkı ve değerli dostum Tuncay Demir gibi usta şairlerin, bin çeşit çiçekten derleyip sundukları şiir balını tekrar sevmiş ve doyasıya tadabilmiştim.

Hâlâ da aruzu bilmem ama, Fuzuli, Baki ve Şeyh Galip gibi divan şairlerinin bazı beyitlerini zevkle okur ve dinlerim. Sözlüğe bakmadan anlayamasam da o beyitlerdeki ahenk ve ritim, ruhuma yeter de artar bile. Hele bir de ne demek istediklerini anlamışsam o zaman da tadından yenmez.

İşte bütün mesele bu sevgili dostlar.

Nefret ettirmek değil,

Sevmek ve sevdirmek…

Bir eğitimci önce mesleğini sevmeli. Sonra dersini ve öğrencilerini… Eğitim öğretim sürecindeki temel gerçeklerden biri bu. Sevmek ve sevdirmek…  Ezberletmek ve ezbere zorlamak değil.

19 Eylül 2016 itibariyle okullar açıldı. Yaklaşık 18 milyon öğrenci, 900 bin öğretmen ve milyonlarca veli için zorlu maraton başladı. Özellikle de ilkokul birinci, ortaokul sekizinci ve lise son sınıf öğrenci ve velileri için…

Zorlu maraton diyoruz ya hep, keşke eğitim sistemimiz ve eğitim anlayışımız “zorlu maraton” kavramı yerine; eğlenceli koşu, maceralı keşifler, tecrübe süreci, yaşayarak öğrenme, bilim kampı, kendini keşfetme gibi kavram ve sloganları kullandırabilseydi.

Maalesef sınavdan sınava geçen stresli bir süreçtir ülkemizdeki eğitim.  

Ödevlerle yüklü sıkıcı akşamlardır.  Özellikle de ilkokul öğrencilerinin velileri için…

 Sonra hep birinciliklerin ve testlerde ful çıkarmaların istendiği ve bu beklentinin küçücük omuzlara dağ gibi yüklendiği bencil bir süreçtir.

Hâlbuki gerçekte eğitim; Merak etmenin, araştırmanın, deney yapmanın, gezi gözlemin, kitap okumanın, yeni bir şeyler keşfetmenin, kendini ve çevresini anlamanın ve hepsinden önemlisi de insan olmanın gerçekleştirildiği bir süreç olmalıydı.

Ve sevgi temelli olmalıydı. Mayası sevgi olmalıydı.

Eğer ki bir öğretmen ile öğrenci,

Patron ile işçi,

Amir ile memur,

Devlet ile halk…

Bütün bunların arasında sevgi temelli bir iletişim kurulmuşsa, istisnalar hariç işler yolunda gidecek, mutlu olunacak ve neyse amaç ona ulaşılacaktır.

Bundan dolayıdır ki, artık okullar balı anlatmaktan vazgeçsin, balı ezberletmesin.

Balı tattırsın. Balı sevdirsin. Bala giden yolları göstersin.

Yeni eğitim öğretim yılının hepimize hayırlı uğurlu olması dileklerimle…

Sağlıcakla kalın.