“Rahmetli Başbuğumuz Bizans’ı da Osmanlı’yı da batıran fitne ve fesattır. O nedenle fitneyi ne içinize sokun ne de içinizde barındırın” demişti.

Üzüntüyle belirtmek isterim ki, partimiz bu gün ülkücü edep ve terbiyeye yakışmayan bir fitneyle karşı karşıyadır.

Gerek olağanüstü kongreye destek için imza verenler gerekse bu maksatla Ankara’ya gidenler parti suçu işlemişlerdir.

Biz hiçbir arkadaşımıza ne imza vermeyin ne de Anemon Oteldeki Meral Akşener toplantısına katılmayın demedik.

Ama bu süreçte her partilinin hareketini de yakından takip ettik. Şimdi de kimin ne maksatla ne yazdığını, konuştuğunu ve de nereye gittiğini kendilerine soracağız.”

Bir tasfiyenin işareti bu sözler Gar Tesislerindeki basın toplantısında (18.05.2016) MHP İl Başkanı Cem Akbudak’ın ağzından döküldü.

Bu sözlerden çıkan sonuç imza verenler ya da başka bir ifadeyle Devlet Bahçeli karşıtı adayların yanında yer alanlar hakkında disiplin işlemi yapılacağıdır.

Varsayalım ki, bu duruşu gösteren partili delegeler hakkında disiplin işlemi yapıldı hatta partiden de atıldı…

Aynı işlem Belediye Başkanları Gürşat Kale ve Haluk Alıcık hakkında da yapılacak mı?

Ya eski milletvekilleri Ali Uzunırmak ve Recep Taner? Tut ki, onlar da ihraç edildi… O takdirde Aydın’da MHP’den geriye ne kalır ki?

Görüldüğü gibi sancılı bir süreç söz konusu… Olay bölünmeye kadar gider mi?

Gidişat eteklerdeki taş dökülmezse onu gösteriyor.

Hâlbuki siyaset satranç oyunudur… Rakip(ler)in yapacağı hamleyi önceden görebilme ve oyunu onun üzerine kurabilme sanatıdır.

Yoksa hata yapanı “sistem dinamiği” beklenmedik bir anda pistin dışına itiverir.

İbn-i Haldun’a göre toplumlar ilkellikten uygarlığa yolculuklarında bir “uygarlık çemberinden” diğerine geçerler.

 Millet üzerinden anlatılan bu teorinin aslında bütün insan toplulukları için geçerli olduğunu düşünüyorum.

Bu teoriye göre ortaya çıkan her yeni durumda çemberin içinde yer alabilenler ilerlemelerine devam ederler.

Bu hamleyi yapamayan ya da geciktiren milletler ise içe kapanır, çağın gerisine düşerler.

Bunun en belirgin örneği 1970’li yıllarda Milli Nizam Partisi ile başlayan Milli Selamet, Refah Partisi ve AK Parti ile devam eden Milli Görüş çizgisindeki değişimdir.

Çemberi kıramayanlara örnek ise merkez sağ geleneğin devamı iki parti, Doğru Yol ve Anavatan Partileridir.

Bu partiler 1990’larda Dünya’da küreselleşme ile başlayan değişim döneminde kendilerini yeni şartların gerektirdiği duruma uyarlayamayınca krize girdiler ve eridiler, gittiler.

Devlet Bahçeli ve çevresi değişen yeni şartlar doğrultusunda insanların taleplerine cevap verme iddiasında olan bir değişime izin vermeyince MHP Doğru Yol ve Anavatan’ı yutan türbülansın içine girdi.   

7 Haziran sonuçları partililerde bir koalisyon ümidine yol açmıştı ki, Devlet Bahçeli   “bu tablo karşısında bize düşen ana muhalefet olmaktır,” dedi ve değişime kapıyı kapattı.

İşte o açıklama bu günkü yaşanan kaosun kırılma noktasıdır. 1 Kasım’da 80 milletvekilinin tam yarıya 40’a düşmesi ise krizi tetikleyen baş neden oldu.

MHP’nin Aydın’daki önemli isimlerinden Mehmet Efe Yılmaz’la 7 Haziran gecesi yaptığımız seçim değerlendirmesinde“ bu saatten sonra ya Bahçeli gider ya da bohçasını alan partiyi terk eder, ” sözleri bu günlerin habercisiydi.

Dediği de oldu…  Ülkücüler ellerinde bohça Kaf Dağı’nın ardındaki Anka Kuşu’na kavuşma hayaliyle hem de gemileri yakarak, yollara düştüler.

Bakalım ne kadarı “ayrılık dağının” zirvesindeki fırtınada yok olmaktan…

 Ne kadarı yolları üzerindeki “fitne denizinde” boğulmaktan…

 Ne kadarı “haset çölünde” yollarını kaybetmekten…

 Ne kadarı “hırs vadisindeki” tuzaklardan…

Ne kadarı “öfke kayalıklarında” yollarını bekleyen kartallara yem olmaktan kurtulacaklar da menzile ulaşabilecekler?

Bekleyip göreceğiz…