İstanbul’a dönüşte de derginin sorularını yanıtlayan güzel oyuncu, “Küçükken evcilik oynadım, öğretmen veya doktor da oldum ama bir gün oyuncu olacağım aklımın ucundan geçmezdi” dedi.

Atiye Sokak’taki The House Cafe’ye spor bir kıyafetle geliyor. Biraz rimel ve pembe bir ruj sürmüş. Masaya oturur oturmaz dizideki “Banuvari” bir cümle ediyor. Bir anda “Kuzey Güney”in setine düşmüş gibi hissediyorum. Yoksa görüşmemize Bade yerine şımarık, her dediğini yaptırmaya alışık Banu Sinaner mi geldi? Yandım! Yüzümdeki şaşkın ifadeyi gören Bade İşçil, “Şaka yaptım” deyip beni rahatlatıyor.

Haftanın altı günü “Banu olduğuna” göre, gerçek durum nedir, rolü ne kadar hayatının içinde? “Setin olduğu her gün... Bazen bu bir saat, bazen de sabahtan akşama sürüyor... Aslında ben Banu için üzülüyorum, o çok yalnız bir kız” diyor.

Peki “İyi ki oyuncu olmuşum” ve “olmaz olaydım” dediği anlar neler: “Bu meslek gerçekten çok güzel. Ben zaten empati duygusu gelişmiş bir insandım. Bunun işe yaradığı bir mesleğim oldu. Başkalarının adına üzülmek, başkalarının adına mutlu olmak... Mesleğim sayesinde birçok duyguyu daha çok kullanıyorum. Ama bazen izleyici sizi, canlandırdığınız kötü karakterle eşleştiriyor. Ve size önyargıyla yaklaşıyor.”

BEN TAM BİR AYI DELİSİYİM!

Sohbetimizin tam bu anında masamıza peluş bir ayı geliyor! Bildiğiniz oyuncak. Bade sevinç çığlığı atıyor. Neler oluyor? (Peluş ayıyı yakınlarda bulunan bir arkadaşı, buraya getirmiş.) Soran gözlerle kendisine baktığımı görünce, “Ayı delisiyim” diyor. Peluş ayıların delisi mi? “Yok, hepsi. Oyuncak ayı, gerçek ayı... Karakter olarak ayı dediklerimiz hariç tabii ki!” diye itiraf ediyor. Sayısını bilmiyor ama evinde yüzlerce oyuncak ayı varmış. Üstelik hepsine isim veriyor.
Çikolatalı kek ve dondurma söyleyen Bade İşçil, ara ara masaya oturttuğu oyuncak ayısını hatırlayıp ona laf atıyor. Sohbetimize o şekilde devam ediyoruz.
Peş peşe iki başarılı dizide rol aldığı için kendisini oyunculuk konusunda ispat ettiğini hissediyor mu? “Bence rol aldığım bu diziler bir şans. Çok iyi projelerde yer alan çok iyi ve tecrübeli isimler bile bazen yeri geliyor, hiç tutmayan bir dizide oynuyorlar. Önceden o işin tutup tutmayacağını bilemezsiniz. Sadece size verilen görevi yani o rolü iyi yapmaya çalışıyorsunuz. Gerisini hesaplayamıyorsunuz. Ben henüz ısınma turlarındayım.”

BUĞRA İLE İLGİLİ AÇIKLAMAMI YAPTIM

Hakkındaki son dedikodular, dizideki rol arkadaşı Buğra Gülsoy’la birlikte olduğu haberleri için se “Böyle bir şey olmadığı konusunda o da, ben de açıklama yaptık, alakası yok” diyor. Ben “Galiba ünlü olmanın bedeli” diye yorum yapınca, itiraz ediyor. “Yok, ben okul zamanında da buna benzer şeyler yaşadım. Beğenilen, okulun popüler kızıydım. Bir gün sınıftaki erkeklerden biri ‘Hafta sonu Bade’yle sinemaya gittik. Sonra bizde kaldı’ diye atıp tuttu.”
Özeti şu, galiba Bade İşçil bu tür haberlere alışkın, şaşırmıyor. Ancak şunu da ekliyor: Gece dışarı çıkmayı değil; gündüzleri gezmeyi daha çok seviyor. Daha çok arkadaşlarıyla sohbeti, “felsefe yapmayı” tercih ediyor. Ve dışarı çıksa da uyku düzenini bozmamaya özeniyor.

BENCE AŞK BİR İLLÜZYON

Kolundaki, Cartier’nin Love bilekliği dikkatimi çekiyor. Yıllarca birbirimize sorarız, bir de Bade İşçil’in aşk tanımını öğrenelim: “Aşk bir illüzyondur” diyor.
Aşk yok manasında mı, anlamıyorum. O zaman ne demek istediğini izah ediyor: “Aşk var tabii. Ama bizler karşımızdaki asıl insana değil, kendi yarattığımız kahramana aşık oluruz. Sonra o kişiyi tanımaya başlarız. Onu o şekilde ya sever ya da sevmeyiz. O ara zaten aşkı yitiriyoruz, hissettiklerimiz sevgiye dönüşüyor... Ya da dönüşmüyor. Ve bitiyor. Kısaca, ben de illüzyonistimi arıyorum.” diye noktayı koyuyor.
Madem öyle, bugünlerde neler hissediyor, aşık olmayı diliyor mu? “Vallahi bahar geldi, insan aşık olmak istiyor tabii ama bu fikirden biraz ürküyorum. O kadar iş odaklı bir insanım ki, adamı göremeyeceğim, o üzülecek... Sevgilisi olan oyuncu arkadaşlarım bu dengeyi nasıl kuruyor anlamıyorum.”
Dünyaya iki kişi olmak için geldiğimize inanıyor: “Ve onun eksikliği ruh halimize ve davranışlarımıza mutlaka yansıyor, bir sıkıntı yaratıyordur. Keşke hayatımda birisi olsa. Beni anlayacak, çalışma düzenimi anlayacak... Bana setteyken ‘Bunca saat nerede kaldın?’ demeyecek birisi olmasını isterim; böyle bir insanın varlığı beni güçlendirir. Eski erkek arkadaşım o konuda anlayışlıydı. Keşke yine öyle biri, anlayışlı, olgun bir insan olsa...”

ŞÖHRET BENİ ETKİLEMİYOR

Ünlü olma durumundan pek etkilenmiyorum, gayet mutluyum. Ancak sanki ünlü olunca bazı şeyleri yapma hakkım yokmuş gibi düşünenler de çıkıyor. Sizi daha kolay eleştirebiliyorlar. Mesela Twitter’dan İşçi Bayramı’nı kutladım. Hemen olumsuz yorumlar geldi... Sanki ben başka bir dünyada, inanılmaz zenginlik ve lüks içinde yaşıyorum, bir köşede oturmuş sürekli şampanya içiyorum, ünlüyüm diye üstünüm ve sıradan bir yaşamı küçümsüyorum... Öyle bir şey yok.