Güzel yıldız, mutluluğunun sırrını Elle dergisiyle paylaştı.

Bu, üçüncü kez bir araya gelişimiz. Fiziksel özelliklerini tarif etmeme gerek yok; hepimiz onun kim olduğunu ve nasıl göründüğünü biliyoruz. Ancak tahmin ettiğimden çok daha hareketli, dışa dönük ve takım çalışmasına yatkın olduğunu keşfediyorum. Ekibini çok seviyor.

Yıllarca birlikte çalıştığı Gaye Sökmen’i ve PR danışmanı Zerrin Ersü’yü artık ailesi gibi gördüğünü, her şeyini onlarla paylaştığını anlatıyor. Hatta "Zerrin’siz çekim yapmam, Zerrin’siz çekim olmaz!" diyor.

İlk soruyu sorduğumda itiraz ediyor, "Önce çekimi konuşalım" diyor. Olur, nesini konuşalım? Çalışma şeklimizi (kendisini ve Elle ekibini de katarak söylüyor) çok beğendiğini itiraf ediyor; çekim öncesi yapılan toplantıdan, tüm ayrıntıların konuşulmasından, daha o noktada başlayan heyecandan... Belli ki sonuçtan memnun. Sonuç derken, bu aşamada henüz fotoğrafları görmüş değil, sadece hislerinden bahsediyor.

KENDİME DEĞER VERİYORUM

Sonra birden "Aslında konuşacak çok şey var" diyor. Konuşalım o zaman; söyleşi bahane... "Şu anda hayatımı kutlamak istiyorum. Kutlayacak çok şey var... " diyor. Vücut dili de bunu doğruluyor. Enerjisi, heyecanı, gözlerindeki ışıltı, o meşhur gülümsemesi, hepsi hayatında güzel bir döneme işaret ediyor. Bu Azra, birkaç sene öncesindeki kişiden çok daha coşkulu, daha çekici, daha kendiyle barışık görünüyor.

O su içiyor, ben kahve. İkinci denememi basit bir soruyla yapıyorum: Şu anda nasıl hissediyor? "Kendime çok yaklaştığımı hissediyorum. Bu bir yolculuk, hayatımız boyunca devam eden bir yolculuk. İnsan ruhunu besledikçe daha mutlu oluyor, buna inanıyorum" diyor. Sadece başına gelen güzellikleri kastetmiyor, onun da hayatında inişler olabiliyor. Başına ne gelirse gelsin, kendine değer verdiğini anlatıyor. "Her şey bizde bitiyor" diyor.

BENDE OBURLUK VAR

Azra haklı, her şey bizde bitiyor veya bizde başlıyor... Mesela yemek konusunu o başlattı. Bununla ilgili saatlerce ve keyifle konuşabilir. Azra Akın adındaki bu uzun boylu incecik insan, yemek muhabbetine ve de eylemine başladığında akan sular duruyor! "Galiba doğuştan böyleyim. Annem beni emzirdiği 11 ay boyunca tek bir defa dahi içtiğim sütü çıkarmamışım, ki tüm bebekler bunu yapar. Bende bir oburluk var" diyor gülerek.

Yemek yemeyi sadece doymak için gerekli bir eylem olarak görmüyor, bunu keyif aldığı ve sofrada birlikte olduğu insanlarla bir paylaşım olduğu için de seviyor. "Tek başıma yemek yemem; en fazla dondurma" diyor.

Dondurma demişken, burayı hemen geçmeyelim. Azra’nın dondurmaya zaafı var! Hatta çekim günü iki fotoğraf arasında bir köşeye çekilmiş, İstanbul’daki favori adresinden tüm ekibe dondurma sipariş ediyordu. (Gerçi gönderdiğimiz kişi oraya gidene kadar dükkan kapanmıştı ama önemli olan niyet. Bize dondurma sözü var.)

Yemek zevki de, pek çok huyu gibi uçlardaymış. Acının alasını, ekşiyi de tatlıyı da çok seviyor. İşi gereği sürekli dışarıda olduğu için henüz yemek yapma konusunda fazla tecrübe edinemediğini saklamıyor, ancak bu çekimin yapıldığı dönemde yeni taşındığı evindeki mutfak çok şirin olduğuna göre, demek ki çok yakında buna da el atacak. Çeşitli yemek kurslarına gitmeyi planlıyor.

BÜYÜK RESME BAKIYORUM

Daha fazla acıkmadan yemek konusunu kapatıyoruz... Onu herkes tanıyor. Yine de ünün kendisini kısıtlamasına izin vermiyor, doğru mu gözlemliyorum? "Büyük resme bakmayı seviyorum. Ünlü olmanın getirdiği bazı sıkıntılar olabiliyor. Hakkınızda yanlış haberler çıkabiliyor, pek çok şeyi bayağı uyduruyorlar. Ancak büyük resme baktığım ve buna insani yaklaştığım zaman tümünün etkisi yok oluyor. Kendimi herkesle eşit görüyorum. Hepimiz değerliyiz" diyor.

GÜLÜMSEMESİ NE KADAR GERÇEK?

İki gün süren fotoğraf çekimi süresince onu hep güler yüzlü hatta kahkahalar atarken gördük. Gülümsemesi Azra Akın’ın belki de en belirgin özelliği. Peki bu ne kadar gerçek? Surat astığı da oluyordur, öyle değil mi? "Yakın çevrem tabii ki o hallerimi de görüyor. Bana yakın, hep birlikte olduğum insanlar, her halimi görüyorlar.

Çalışırken beni asık suratla göremezseniz, çünkü yaptığım işten zevk alırım. Ancak çok da kızabilirim" diye uyarıyor, fakat bunu bir kahkaha eşliğinde yapıyor. Kapak çekimi için saçı yapılırken fark ettim, birkaç beyazı var. Demek saçını boyatmıyor. Cevabı hazır: Bugüne kadar canı istememiş! "Şu an böylesi hoşuma gidiyor. Yine de bir anda fikrimi değiştirebilirim, bir bakmışsın bir ay sonra boyatırım, bilmiyorum" diyor.

KORKU BANA CESARET VERİYOR

Bunu, yani cesur insanları sevdiğini, bu yazıyı hazırlarken televizyonda jürisi olduğu dans yarışmasındaki bir yarışmacıya söylediğini duydum. Kendi de bugüne kadar hep cesur davranmadı mı? Tiyatro yapması, dizilerde oynaması, dans yarışmasına katılması, şimdi aynı projede jüri üyesi olması, ki eminim cesaret gerektiren başka pek çok karar almıştır hayatında; bunları yaparken hiç çekinmiyor ya da korkmuyor mu? Duraksamadan "Korktuğum şeylerin üzerine giderim" diyor. Bir şeyden çekindiğini ya da korktuğunu hissettiği anda, onu yapmak için daha büyük bir istek duyuyormuş.

Dans en büyük tutkusu olduğu için, özellikle o teklifi tamamen kendi keyfi için, sonucu düşünmeden kabul etmiş. Zaten konu yemek veya dans olunca gözleri parlıyor. Bu arada biraz endişeyi, korkuyu normal kabul ediyor. "Korku bana cesaret veriyor" cümlesiyle tavrını özetliyor. Peki Azra Akın nasıl bir jüri üyesi? "Rahat... Kendim olmak ve eğlenmek istiyorum." Ya sonrası, uzun vadede gelecek? "Beş sene, 10 sene sonrasını düşünmemeye karar verdim. Sadece şu anı yaşamak istiyorum. İnsan planlar yapmak zorundaymış gibi hissediyor ve istedikleri olmayınca üzülüyor" diyor. Geçmişiyle ilgili ne hissediyor? "Öyle olması gerekiyormuş diye düşünüyorum" diyor kısaca.

ÖZEL HAYATIMA KİMSE KARIŞAMAZ

Azra Akın’la yan yana gelip de Kıvanç Tatlıtuğ meselesini unuttuğumu sanmayın. Ona tabii ki bu soruyu da sordum: Aşka ikinci bir şans tanıması, eski sevgilisiyle bir araya gelmesi insanları şaşırttı, çifti birbirine çok yakıştıranları sevindirdi. Kendi de bu gelişmelere şaşırdı mı? Azra özel hayatıyla ilgili konuşmak istemedi. Nedenini de şöyle açıkladı: "Zaten işim sayesinde göz önündeyim. Bir de özelimi insanlarla paylaşırsam, bana geriye hiçbir şey kalmıyor. Kendi özgürlük alanımı kısıtlamış olurum. Özel hayatımızla başkaları arasında ne kadar sınır koyarsak, o kadar özgürleşiriz. Bunu öğrendim. O yüzden özel hayatımla ilgili konuşmamayı tercih ediyorum. Önce kendime olan saygımdan. Ve tabii ki diğer insana olan saygımdan." Haksız mı? "İşimle ilgili yorumlar ve eleştiriler yapılabilir. Ancak özel hayatıma kimse karışamaz, kimse bir şey diyemez. Çünkü bu benim hayatım" deyip noktayı koyuyor.

BENİM İÇİM ZENGİN

Azra Akın, hayatını düşündüğünde teşekkür etmek ve mutlu olmak için çok fazla sebebi olduğunu söylüyor: "Yapabileceğim çok şey var. Sadece iş olarak değil. Zengin bir insanım, çünkü içim zengin." Son zamanlarda en çok neyi düşünüyor? "Hayatın ne kadar kısa olduğunu. Her anından daha çok keyif almam lazım. Daha yapacak çok şey var... Sonra teşekkür ediyorum" diyor.