Aydın'da hastalıklar, kanserler ve ölümlerin Türkiye ortalamasından daha fazla artmasında çevresel faktörlerin etkisinin çok ciddi olduğunu savunan Dr. Metin Aydın, yaptığı açıklamada; “Aydın'da üretim yapan Jeotermal santrallerin çıkardıkları akışkan miktarının en iyi koşullarda bile ancak yüzde 79'nu geri reenjekte ettiklerinin bilinmesi, akışkanların salındıkları bölgelerde çevre ve insan sağlığına verdikleri zararlar anlaşılabilir. Jeotermal santrallerin açıldığı bölgede topraklar değişik bahanelerle, bazen korkutularak halkın elinden alınarak bu bölge insanlarına yaşayacak ve tarım yapacak alanlar bırakılmamaktadır. Türkiye'de Jeotermal potansiyel taşıyan alanların yüzde 78'i Batı Anadolu'da yer almaktadır. Şu anda Türkiye'de elektrik üretimine uygun 18 tane Jeotermal saha vardır ve bunların 12 tanesi Aydın'da yer almaktadır. 2014 yılında Türkiye'de üretimde olan 13 adet Jeotermal santral var ve bunların 2’si Köşk,1’i Sultanhisar, 4’ü Germencik ve 1’i de Kuyucak olmak üzere 8 tanesi Aydın'da yer almaktadır. Bugün Türkiye'deki santrallerin tümüne baktığımızda üretim yapılan toplam kapasitenin yüzde 63'nün Aydın'daki Jeotermal santraller tarafından yapıldığını görmekteyiz. Şu anda Türkiye'de devam eden Jeotermal santral projelerinin yüzde 77'i de Aydın'dadır” dedi.

“JEOTERMALİN ÇED KAPSAMINDAN ÇIKARTILMASI MANTIKSIZ”

Türkiye'de açılmış olan jeotermal kuyuların büyük çoğunluğunun teknik uygunluğunun olmadığı, test ölçüm ve rezerv değerlendirme çalışmalarının yapılmadığı, bu kuyularda sondajın her aşamasında yönetmelik şartname ve standartlara uyulmadığının bilinmesinin Aydın'da yaşayanlarda büyük bir korkuya sebep olduğunu kaydeden Dr. Aydın, “Jeotermal santraller 2008 yılına kadar Birinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler içinde yer almakta idi. Bu tür müesseselerin açılması için mutlaka Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporu gerekiyor idi.2008 yılında çıkarılan yeni Jeotermal Yasası ile Jeotermal santral kurulması ÇED raporu gereken projeler içinden çıkarılarak İkinci Sınıf Gayri Sıhhi Müesseseler içine yani ‘seçme eleme kriterleri uygulanacak’ projeler içine sokuldu. Bu yasa ile Jeotermal santral kurumu için ÇED raporu istenmez hale getirilirken sabun fabrikası, kümes hayvanları yetiştirme tesisleri, kültür balıkçılık projeleri, çocuk bezi ve kadın bağı üretim tesisleri gibi pek çok projede ÇED raporu gerekir ibaresi korundu ve halen yürürlükte. Bu uygulamanın akılla veya gerçeklikle anlaşılması mümkün değildir. Türkiye'de yaşayan halkın ‘yaşam hakkı’ anayasanın 17'ci ve ‘sağlıklı çevrede yaşama hakkı’ anayasanın 57'ci maddesinde güvence altına alınmıştır. Türkiye'de yaban hayatı ve doğal yaşamı koruma uluslar arası Bern sözleşmesi ve Uluslar Arası Doğayı Koruma Birliği sözleşmeleri ile güvence altına alınmıştır. Tüm bu yasal güvenceler yürürlükte olmasına rağmen yeni Jeotermal yasası ile ülkemizdeki insanların sağlığı, çevrenin, kültür ve doğal zenginliklerimizin varlığı ve geleceği küresel sermaye ile iş birliği yapan maden işletme tekellerine hizmet edebilmek adına yok sayılmakta, feda edilmektedir” diye konuştu.

“ÇEVRE KATLİAMINA KARŞIYIZ”

Bu yasal düzenlemeler sonrası şu anda Köşk ilçesinde faaliyet gösteren Menderes Jeotermal Üretim AŞ'ye 16 Nisan 2010 yılında Aydın Çevre ve Orman Müdürlüğü tarafından “ÇED raporu gerekmez” diye karar verildiğine işaret eden Dr. Aydın, şöyle konuştu: “Bu alınan kararlarda işletme sahibinin 2014 yılında söylediği ‘Yatırım sürecinde bürokratik kararlar minimize edilmelidir’ sözleri ne kadar etkili olmuştur bilemeyiz. Fakat bizler yine bu işletme sahibinin ‘Bizim tesislerdeki kimyasallar doğaldır, hiç bir yan etkisi yoktur’ sözünün doğru olmadığını çok iyi bilmekteyiz. Aydın halkı olarak Menderes nehri kirliliğinin, bunun çevreye ve yaşamımıza yarattığı zararların farkındayız, her gün acı örneklerine şahit olmaktayız. Bizler endüstriyel atık suların, evsel atık suların olduğu gibi Jeotermal atık sularının da Menderes nehrinin kirlenmesine katkı sunduğunu bu coğrafyada yaşayarak görmekteyiz. Bizlerin işletme sahiplerinin ‘Jeotermaller Aydın halkının boynuna asılmış pırlanta gerdanlık’ sözlerine inanarak Menderes Ovası'nın çölleşmesini ve hastalıklara bağlı ölüm havzası haline geldiği gerçeğini görmezlikten gelmesi mümkün değildir. Biz ümitlerimizi, geleceğimizi ve torunlarımızı küresel sermayenin kar hırsı, yerel ve genel yöneticilerin bunlarla iş birliği yaparak bu katliamları görmezlikten gelmeleri nedeni ile toprağa vermek istemiyoruz. Bizler jeotermal santrallerin kontrolsüz ve denetimsiz açılmasına, şartnamelere uygun olmayan şekilde işletilmesine, tarım yapılacak veya yürüyecek alan bırakmayacak kadar çok açılmasına, yerleşim alanlarının okulların sağlık ocaklarının yanına veya içine açılmasına, doğal yaşamın sürmesine engel olacak şekilde toprak-hava-su kirliliği yapmasına, kar hırsı nedeni ile ülkemizin kültürel ve tarihi zenginliklerin yok edilmesine karşıyız. Yani bizim ve gelecek nesillerin, tüm canlı varlıkların, doğal yaşamın sürmesine engel olacak her türlü anlayışa, uygulamaya ve katliama karşıyız. Aydın halkı olarak bizler boynumuzda incir ve zeytinden oluşan pırlanta gerdanlığımızla, asırlardır pek çok medeniyete beşiklik etmiş bu topraklarda barış içinde kardeşçe yaşamaktan mutluyuz. Bizler mutluluğumuzun ve geleceğimizin karartılmasına asla izin vermeyeceğiz. Aydın Tabip Odası olarak tüm Aydın halkını bu gününe ve sağlıklı geleceğine sahip çıkmaya davet ediyoruz”