Dost dost diye nicesine sarıldım,

Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım boşa yoruldum,
Benim sadık yârim kara topraktır.

 

Ne güzel ve ne içli söylemiş değil mi Âşık Veysel…

Etkili ve yetkililerimiz gibi uzaktan, yaban yaban bakmamış toprağa…

Bakamazdı da zaten… Daha Altı yedi yaşlarında gözlerini kaybettikten sonra nasıl baksın…

Özlüyor musun kırları bayırları, sarı buğday tarlalarını, yeşil dereleri, mavi göğü, çoluk çocuk ve de dost yüzünü diye soranlara;

‘’Dünyada hayal meyal hatırladığım tek şey, köyümüzün buğday tarlalarıdır… Ama olsun, şimdi böyle de çok mutluyum… Gönül gözüm bana yetiyor. İnsana, toprağa, börtü böceğe, ne bileyim bütün yaratılmışlara duyduğum aşk bana yetiyor’’ dermiş…

 

Demiş demesine de;  Seyyahların havasına, suyuna, toprağına… İncirine, zeytinine, pamuğuna hayran olduğu…

Herodot’un ‘’Gökyüzü altındaki en güzel yeryüzü’’ dediği bu şehirde, bu topraklarda durum başka…

Güzel Aydın’ın (Güzelhisar), şirin Germencik’in pamuk, mısır ve buğday tarlaları jeotermal sahası olmuş. O bereketli toprakların, o zeytin ve incir bahçelerinin üzerine, ağır metal yığını tesisler kurulmuş ve daha da kurulacak…

Toprağın bağrı deliniyor dostlar…

Sıcak suyu alınıp elektriğe ve fazlaca miktar paraya çevriliyor… Karşılık olarak toprağa, derelere, çaylara kirli suyu… Havaya da pis kokulu, belki de zehirli buharlar salınıyor.

Tabiatın kendiliğinden bize sunduğu, toprağı yarıp çıkan sıcak su kaynaklarına bir şey demiyoruz. Tabii ki onlar işlenip çevreye ve insanlığa zarar vermeden ekonomiye kazandırılmalı.

Sözümüz verimli toprakların bağrına bir hançer gibi saplanmış yüzlerce ve ilerde binlerce on binlerce olacak sondaj kuyularına…

Aydın’daki kanser vakalarından ölüm oranı, Türkiye ortalamasının yaklaşık üç katı.  Nedenlerinden biri de jeotermallerin araştırma ve üretim safhalarında insan ve çevre sağlığını hiçe saymaları. (Kaynak: Aydın Tabip Odası).

Narenciye, zeytin ve incir ağaçlarında kurumalar başlamış. Verim ve kalite düşmüş…

Kaç paraya satılmış bu güzelim Aydın.  Dağlarından yağ, ovalarından bal akan bu cömert topraklar…

Şimdi sakın zorla mı alınıyor? Köylü, çiftçi kendi isteği ile satıyor, demeyin…

Bilerek veya bilmeyerek uygulanan yanlış tarım politikalarıyla köylüyü fakirleştirip, toprağı geçindirmez hale getirirsen, sonrasında da jeotermal şirketleri iki-üç katı fiyat verip satın aldığında bunu köylü satmış olmaz, kusura bakmayın…

Gitti gidiyor dostlar… Aydın, Germencik ve dahi altında sıcak su bulunan her yer gidiyor…

Jeotermal başkenti olmaya gidiyor.

Gayrı ilerde hararetimizi sıcak su, açlığımızı da elektrik ile gideririz…

Tarih tekerrürden ibarettir derler, tabii ki ders alınmazsa.

 Bu işler Avrupalı beyaz adamın Amerika kıtasını istila edip Kızılderili halkını yok etmesine ve  Afrika kıtasını sömürüp Afrikalıyı bir deri bir kemik açlığa mahkum etmesine benzeyecek galiba…

Bizim beyaz adamlarımız ve siyasi işbirlikçileri, enerji, sanayi, gelişme ve bilcümle hedef bilmem kaç ayaklarına, Aydın coğrafyasının toprağını çoraklığa, üzerinde yaşayan insanını kanser ve solunum hastalıklarına mahkûm edecekler…

Ne acı değil mi?...

Aydın’dan Germencik’e doğru bir gidin… Germencik’e varmadan yolun sol tarafında bir zamanlar meyve bahçesi olan arazi üzerindeki, çoğu zaman gökyüzüne buhar saçan metal yığını tesisi bir görün… Sonra Ömerbeyli yakınlarındakini… Reisköy civarındakini… İrili ufaklı ovaya doğru yayılmış sıcak su kuyularını…

Gelişmişlik bu değil… Böyle değildir.

Bir şey yaparken insana, canlılara ve toprağa zerre kadar zarar vermeden yapmaktır… Özellikle insan ve sağlığını parayla ölçemezsiniz… Bu konuda maliyet hesabı yapamazsınız…

Şimdi yazık etmesinler bu bereketli topraklara…

Asırlık ağaçlara, incire, zeytine…

Bu temiz havaya, bu mavi gökyüzüne…

 

Gözü mü çıktı güneşin… Yıllık güneşli gün sayısının Türkiye’nin çok altında olan Almanya’da, güneş panellerinden hatırı sayılır oranda elektrik üretilirken, Türkiye’deki güneşli günlerin gözü mü çıktı…

Çöplerden elektrik üretirken, kendi ülkesinde çöp kalmadığı için çöp ithal eden İsveç acaba aklını mı yitirdi…

Maliyetini kurtarmıyor diyecekler şimdi… Teknolojimiz yetersiz diyecekler, alternatif enerji kaynakları bulun dendiğinde…

Bilim üretin o zaman kardeşim… Okullardaki laboratuarları geri getirin… Test ve soru ezberleme saçmalığından, fazla soru çözme yarışından kurtarın öğrencileri… Olanları değil, biraz olmayanları araştırıp bulsunlar…

Neyse bu feryat böyle uzar gider…

Ne güzel, ne içli ve ne kadar doğru söylemiş değil mi Âşık Veysel…

Karnın yardım kazmayınan belinen,
Yüzün yırttım tırnağınan elinen,
Yine karşıladı beni gülünen.
Benim sadık yârim kara topraktır…

 

Sağlıcakla…