Aydın’ın ilk adı “Güzelcehisar’dır” ama bu yerin Efeler içindeki sınırlarını, tam neresi olduğunu bilenimiz pek yoktur.

Anadolu’yu İzmir’e bağlayan tarihi İpek Yolu’nun şehrin neresinden geçtiğini de sanırım merak eden pek olmamıştır.

Helenistik Çağı zenginliklerimizi saymıyorum…

Yakın zamana kadar kaderine terk edilen ve Muharrem Kayhan’ın himmetiyle restore edilen Balat İlyas Bey Camii’nin Anadolu’da yapılan tek kubbeli camilerin ilki olduğunu da bilenin nadir olduğunu zannediyorum.

Aydınoğulları Beyliği’ne adını veren Mehmet Bey’in babası Aydın’ın mezarının Karacasu’daolduğundan kaç Aydınlının haberi var acaba?

Köşk Yavuzköy Şemsi Paşa Camii, Eskiçine Ahmet Gazi CamiiKoçarlı Cihanoğlu, Yenipazar Donduran Kulelerinin adını bölge halkı dışında duyan var mı?

Bilenlerin de nasıl bir değere sahip olduğunun farkında olduğunu düşünmek mümkün mü?

Yine Karacasu Görle KanyonuSırtlanini Mağarası, Nazilli Arpaz Beyleri Konağı, Yenipazar Alhan Hamamı’nı bilen kaç kişi vardır sizce?

Cumhuriyetin ilk Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un Kuşadası-Selçuk Yolu üzerinde, Pamucak mevkiindeki mezarının kendi kaderine terk edildiğinden de sanırım çoğumuz habersizdir.

Velhasıl Aydın bir açık hava müzesi… Dört bir yanı define... Ama görene… Değerlendirene… Aydınlı ne yazık ki, bu definenin üzerinde himmet bekliyor.

Bilindiği üzere Adnan Menderes Aydın çukurundan çıkan ilk ve tek başbakandır.

1960 yılından bu yana geçen sağcı liderlerin onun adı üzerinden iktidar parsası toplamayanı yoktur.

Her 27 Mayıs ve idam yıl yıldönümü 17 Eylülde siyasetçilerimiz lokma dağıtırlar, bir günlük ah vah çekerek yas tutar, ağıtlar söylerler.

Son olarak da bu kervana solcu Özlem Çerçioğlu da katıldı…

Ancak o parsayı CHP’li olduğu için adı üzerinden değil de köyü Çakırbeyli üzerinden toplamaya çalışıyor.

Menderes üzerinden siyaset yapanların hepsi yeri geldiğinde mangalda kül bırakmazlar ve“Aydın demokrasinin beşiğidir” derler.

Ancak Celal Bayar’ın köyü Umurbey’de adını taşıyan bir külliye, Süleyman Demirel’in memleketi Isparta’da adına bir müze olduğu halde ne yazık ki, Aydın’da meraklısının ziyaret edebileceği adına yakışır bir eser yoktur.

İyi mi?

Zeybek çalan davul zurna sesi duyan her Aydınlının kanı kaynar, içinde bir şeyler kıpırdadığını hisseder, tüyleri diken diken olur.

Fakat hepsi o kadar…

Sabahattin Burhan yazmasaydı, Yenipazar Belediye Başkanı Zafer Savcı’nın girişimi, torun merkez valisi Gökhan Kavas’ın gayretiyle “Yörük Ali Efe Müzesi” Yenipazar’a açılmasaydı bu kahramanı layıkıyla kaç kişi tanırdı?

İlk Kuvayı Milliye Teşkilatı’nın Çine’de kurulduğunu gerisini bıraktık Çineli gençlerden kaçı biliyor?

Sökeli Cafer Efe’den Germencik’teki okul dışında adını taşıyan bir eser olduğunu duyan var mı?

Demirci Mehmet Efe’den bırakın Nazilli’yi Mahallesi Pirlibey’de genç kuşakların akıllarında bırakacak bir eser var mı?

İmamköylü Çete Emir Ayşe, Mesutlulu Mestan Efe, İsabeylili Ese Efe, Çineli Kıllıoğlu Hüseyin Efeler için de aynı şeyleri söylenebilir.

Oysaki Aydın’a Kurtuluş Savaşı’nda kullanılan silahların, alet ve edevatın, savaşa katılan efelerin köşelerin, yazılan eserlerin yer aldığı mesela savaşta Yörük Ali’nin karargâhının bulunduğu Dalama’da“Kurtuluş Savaşı Müzesi” açmak mümkün olabilirdi.

Aynı eksiklik Yörüklük için de geçerlidir. Hâlbuki Aydın dışarıda “Yörük Diyarı” olarak bilinir.

Göçebe kültürü deyip geçmemek lazım… Popüler kültürün kıskacındaki gençliğin o kültürden öğreneceği çok şeylerin olduğunu düşünüyorum.

Tıpkı Kurtuluş Savaşı Müzesi gibi mesela Yenipazar’da Yörüklerin kullandıkları içi döşeli çadırın, alet edevatın ve dokumaların sergilendiği bir “Yörük Müzesi” pekâlâ açılabilir.

Ayrıca Aydın iklim ve coğrafi şartların müsait olmasıyla toprağın sürüldüğü, tohumun ekildiği, sulu tarımın ilk yapıldığı yerlerdendir.

Öyle olunca ilkel tarımdan modern tarıma yani karasabandan traktöre, orakla biçilen ekinden, atlarla kovulan harmandan biçerdövere geçişin bütün evrelerini görmüş, geçirmiştir.

Her hangi bir ilçede tarım aletleri, karasabandan gazlı ferguson traktöre, ruston ya da janbac su motorundan dinamoya, oraktan, tırpandan tutun da ot biçme makinelerine kadar tarım aletlerinin sergilendiği bir “dünden bu güne tarım alet ve makineleri müzesi” açılabilir.

Bunlara nalbantlık, saraçlık, semercilik, havutçuluk, bakırcılık, kalaycılık gibi nesli yok olmuş zanaatkârları bulunan bir çarşı da eklenebilir.

Bütün bunları MiletAlindaAlabanda, Afrodisyas gibi Helenistik dönem şehir kalıntıları ile birleştirdiğinizde ortaya bir kimlik çıkar ve adı “medeniyetlerin buluştuğu Aydın” olur ki, işte o zaman Çanakkale kadar rağbet gören bir yer olur.

İyi de, bunu kim yapacak?

Tabii ki, tek başına bir kurum yapmayacak bunun 1-Devlet yani valilik ya da hükümet ayağı olacak 2-Sivil Toplum ayağı olacak 3-Yerel yönetim ayağı olacak.

Her şeyden önemlisi de buna inanacak ve orkestra şefliği yaparak sırtlayacak bir büyükşehir belediye başkanı olacak…