Aydın Ticaret Odası, 1 Ekim’de yeni başkanını seçmeye hazırlanıyor. Üyeler “sarı” ve “beyaz” liste arasında tercih yapacaklar.

Sarı listenin temsilcisi mevcut başkan Hakan Ülken..beyaz’ın temsilcisi ise Ömer Özkaya.

Her ikisi genç… Hakan Ülken yönetim tecrübesine sahip.

Ömer Özkaya da öyle… Beş dönemdir oda meclis üyesi…

Bu durum Aydın için bir avantaj. Hem bilgiye hâkimler hem de eskilere göre Dünya’ya bakış ve algıları daha farklı.

Ama kararınızı oluştururken siz bir de benim açmaya çalıştığım pencereden bakın, derim. Ne de olsa yöneticinizi seçiyorsunuz.

Ancak unutulmasın benim ki bir tavsiye…

Bilindiği gibi Dünya 1990’lardan itibaren hızlı bir değişimle “küreselleşme” adı verilen bir döneme girdi.

Bilgisayar başta ticaret, hayatın diğer alanlarında paradigma değişimine yol açtı.

1980’ lerdeki mahalle bakkalı yerini AVM’lere bıraktı. İnsanların tüketim talepleri ve alışkanlıkları değişti.

Ekonomide sanayinin ağırlığı sürekli azalırken orta ve küçük işletmelere dayalı ticaret ve hizmet sektörünün ağırlığı arttı.

Paradigma değişmesi idari sistemi de etkiledi ve bunun sonucunda ilin bütününü kapsayan büyükşehir uygulamasına geçildi.

En önemlisi de hem maddi hem de insan sermayesinin lokomotifi toplumsal sermayenin ticaret ve kalkınmada ne kadar önemli olduğunun farkına varıldı.

Eskiden Ankara, İstanbul gibi büyükşehirlerdeki ticari acenteler üzerinden olan ticaret yerini ülkenin her yerinden yapılabilen online ticarete bıraktı.

Günümüzde bir masa tenisi sporcusu siparişle Çin’den top, Belçika’dan ayakkabı alabilmekte, aracı firma da kısa sürede teslimat yapabilmektedir.

Diğer endüstri ürünleri de öyle… Online üzerinden bu gün Tanzanya’dan satın alınan pamuk iki günde Dünya’da istenen yere sevk edilebilmektedir.

Bu yeni ticaret şekli rekabeti dünya geneline yaymakla bu konudaki savaşı hem kızıştırdı hem de kaybedeni daha da yok, yoksul hale getirdi.

M.Tınaz Titiz’in dediği gibi “artık toplumlar gerek bir bütün gerek o toplumları oluşturan bireyler ya da kesimler olarak tüm imkânları, kabiliyetleri ve fırsatlarıyla savaşmaktadırlar.

Bu yeni savaşın adı küresel rekabettir. Bu rekabette önde olmanın ödülü refah ve mutluluktur.

Geride kalmanın bedeli de işsizlik, gelir yetmezliği, sorunları çözememek gibi hastalıklardır”.

Anlatmak istediğim hangi sektörde olursa olsun günümüzün sosyal dinamiklerine bu perspektiften bakan vizyon sahibi bir yönetici yarını çok daha iyi okuyabilir ve kurumunu, kentini sahip olduğu imkanlarla içte ve dışta rekabetçi konuma getirebilir. 

Artık yönetimlerde anketlerle, algı yönetimiyle başarı ölçme devri geride kaldı. Onlarla ancak geri kalmış ülkelerde prim yapabiliyor bu gün yöneticiler.

İskender Öksüz’ün dediği gibi onların yerini “rasyonel ölçümler” aldı.

Eğer bir yöneticiyi doğru ölçemezseniz ne o kurumu iyileştirebilirsiniz ne de emsalleri ile rekabet ettirebilirsiniz. Başarı diye de bol ninni dinlersiniz.

Bu ölçümlere göre bir sivil toplum kuruluşunun başarısını dikey hareketlilik yani yöneticilerinin üst yönetim kademelerinde görev üstlenmeleri belirlemez. Bu ancak kriterlerden biridir.

Ya kurum olarak ya da yatay hareketlilikle yani paydaşları ile gerçekleştirdiği proje ve yatırımlarla ölçülür.

Ticaret odası için söylüyorum eğer;

BİR: Yerli ürünlerden biri iç pazarda aranır hale gelmişse ya da marka değeri kazanmışsa,

İKİ: Yerli ürünler satıldığı bir çarşıya kavuşmuşsa,

ÜÇ: Bölge ticaretiyle, turizmiyle dışa açılmışsa ya da ihracat ürünlerine yenileri eklenmişse,

DÖRT: Kadınlara yönelik “el emeği, göz nuru çarşısı” açılmışsa,

BEŞ: Kültür Müdürlüğü, Büyükşehir ya da ilçe belediyesi gibi birimlerle iş birliği ile tarihi eserler turizme kazandırılmışsa,

ALTI: Tek başına ya da diğer odalarla iş birliği ile ilin sorunlarını tespit ve tedavi amaçlı arama konferansı..beyin fırtınası ya da panel türü ulusal ölçekte bir faaliyet yapılmışsa…

YEDİ: Dışarıdan yatırımcı gelmesine önayak olunmuşsa,

SEKİZ: Rifat Hisarcıklıoğlu’nun Aydın’ı ziyaretlerinde dile getirdiği atıl maddi sermayenin en azından bir kısmı yatırıma dönüştürülmüşse,

DOKUZ: Her sese, her söze değer verilerek “biz ruhuyla” şeffaf bir yönetim tarzı benimsenmişse,

ON: Kendi geleceğinden çok gönlünü memleketin geleceğine vermişse, kendi işinden çok kafasını yeni nesillerin yarınına yormuşsa o yönetim başarılıdır.

Ya da gerçekleştirdikleri oranda az başarılı ya da başarısızdır.

Söylediklerim bütün odalar, dernekler ve bunlar dışında kalan yönetim birimleri için de geçerlidir.

Ama maalesef odalar ülkede ve dünyada meydana gelen gerek idari gerek sosyoekonomik gerekse ticari yöndeki paradigma değişmelerine ayak uydurabildi mi, derseniz ne yazık ki, uyduramamıştır.

Başka gerekçeleri saymaya gerek yok en bariz örnek idari yönden büyükşehir uygulamasının olduğu bir ilde birbiriyle irtibatsız beş ticaret odasının varlığıdır.

Sadede gelirsek:

Bir zamanlar MAKEL’in sahibi rahmetli Orhan Kurtulmuş’u 1990’lı yıllarda Valilikte Kenan Mortan’ın hazırladığı “Aydın’ın Stratejik Planının” incelendiği komisyona davet etmiştik.

Ve o görüşmede o “eğer Aydın üretmeden tüketmeye, her neresi olursa olsun niteliksiz adam seçmeye devam ederse çok değil yirmi yıl sonra çocukları Denizli-İzmir asfaltında gazoz satmak zorunda kalacak”demişti.

Onun o gün söyledikleri bu günün gerçekleridir.

Eğer Aydınlı gerek belediyelere gerek sivil toplum örgütlerine yarını okuyabilen, yeni paradigmalar doğrultusunda Aydın'ı, Türkiye'ye ve dünyaya açmada hikâyesi olan, mütevazı insanları seçemezse torunları üç beş yıl sonra Aydın’da simit bile satamaz hale gelir.

Oyunuzu hangi renge verirseniz verin ama bu gerçeği de unutmayın derim.