Eğer bir yerde:

-Meydanlar,

-Caddeler,

-Otobüs durakları,

-Bilbaurdlar,

-Velhasıl kentin her yeri eski Demirperde ya da bir diktatör yönetimindeki ülkelerdeki gibi yönetici reklamından geçilmiyorsa bilin ki orada:

Hizmet yetersizdir…

Temel sorunları öteleniyordur…

Kent ya da ülke ihtiraslara feda ediliyordur…

Gençlerin geleceği politik hırslara meze yapılıyordur…

O kentin geleceği tüketiliyordur…

Velhasıl üç günlük saltanat uğruna gençlerin gelecekte ödeyeceği bir hayli kabarık bir fatura bırakılıyordur.

MADEM ÖYLE, BÜYÜKŞEHİR DE ATIK SU PARASI ALMASIN…

İşi ASKİ veznelerine düşen herkese makbuzla birlikte üzerinde “katı atık bedelleri Efeler Belediyesi tarafından alınmaktadır,” yazan bir broşür tutuşturulur.

Aynı broşürler diğer ilçelerde de dağıtılıyor…

Amaç ise belli…

Aşırı zamla hane başına ortalama 50 TL’yi geçen ve emsallerine göre hayli yüksek fatura bedellerinin ASKİ’den değil ilçe belediyelerinin aldığı “katı atık” ücretinden kaynaklandığı algısını yerleştirmek…

Zira hayli yüksek su zammı vatandaşın cebine dokundu..fatura yüksekliği canını yaktı.

Zam suyun tonuna ödenen ücretle sınırlı kalmadı ona orantılı olarak artan atık su ücretlerini de “katı atık”ücretinin üzerine çıkardı.

Hani Sayın Başkan Efeler Başkanı Mesut Özakçan başta ilçe belediyelerine bir çağrıda bulunmuştu, “çıkın meydana katı atık parasını almayacağınızı ilan edin,” diye…

Madem öyle Hanımefendi bu paranın abonelerden tahsil edilmesinin vatandaşa bir yük getirdiği inancında.. başkanlar da söz dinlemiyor..soruna bir yol bulmasının yolu var.

O da çıkar meydana su faturaları üzerinden tahsil edilen hem de katı atığa göre maliyeti daha ucuz olan “ atık su bedelini istemiyorum”, der hem böylece ilçe belediyelerine bir ders verir hem de iyi bir seçim yatırımı yapmış olur.

Bu kavga etmekten, ağız dalaşından daha mantıklı bir iş değil mi?

GÜN GEÇTİKÇE ARTAN TRAFİK SORUNUNA ÇÖZÜMÜ KİM BULACAK?

Efeler, Söke gibi aşırı göçle..bununla birlikte yaz nüfusu kışın iki katı Kuşadası ve Didim gibi ilçelerdekilerden ya da yolu düşenlerden.. buraların trafiğinden ve park yeri sorunundan şikâyetçi olmayan çıkmaz sanırım.

Efeler’de cadde ve sokaklara çaresizlikten park etmiş çift taraflı araçlar iki aracın geçişini engelliyor bütün trafiği adeta felç ediyor.

Kurtuluş, Cumhuriyet, Ramazanpaşa, Güzelhisar Mahalleleri, Doğu-Batı Gazi Bulvarı Hükümet Binası ve Hastaneler çevresinde park yeri bulmak büyük sorun…

Çare olarak çoğunun yaptığı gibi vatandaşa özel araç yerine toplu taşımayı tercih etmelerini tavsiye etmek.. sorunu görmezden gelmek.. ötelemekten başka bir işe yaramaz.

Yönetimlerin görevi böyle geçiştirmeler yerine bu günden ele alınmadığı takdirde gelecekte kronikleşmeye aday sorunlara planlı, programlı çare üretmektir.

Bu görev ne valiliğin ne de emniyetin ne de başka bir kurumundur…

Büyükşehrindir…

Bu kurumda ulaşım sorunlarına kökten çözüm üretmekle görevli bir Ulaştırma Koordinasyon Merkezi(UKOME) adında bağımsız bir kurul vardır.

Artık günümüz insanı için zaman para kadar değerlidir. Nasıl ki parayı kazanmanın yolu çalışmaktan geçiyorsa zaman kazanmanın yolu da ulaşım kolaylığından geçmektedir.

Bunu da yerine getirmek belediyelerin görevidir.

Ayrıca sabah ve akşam saatlerinde kazalarla kavşakların adeta lunaparklardaki çarpışan araba pistine dönüşmesinin tek nedeni sürücülerin dikkatsizliği ya da acemiliği değildir.

İhmal eden,hafife alan,politik kaygılarla soruna çare üretmeyen,dar görüşlü yerel yöneticiler de olaydan sorumludur.

600 araçlık kapalı oto park yapmakla.. giriş ya da çıkışa bir köprülü kavşak inşasıyla 250 bin nüfuslu bir kentin ulaşımla ilgili problemlerini çözdüm, demek ne kadar gerçekçidir?

Şu sözler Sayın Çerçioğlu’nun:(07.09.2013)

 

“Kentlerin başına sadece “büyük” kelimesi getirmekle büyükşehir olunmaz.

Büyükşehir olan kentlerimiz veya il belediyelerimiz otopark sorunlarını çözmekle, daha güzel kent yapmak zorundadır.”

Onun bu sözü üzerinden gidecek olursak şimdi biz “Büyükşehir olduk mu, olmadık mı?”

Reklam ve anketlere bakılırsa olduk hatta geçtik bile…

Ya gerçekler?

Bütün mesele de bu…