İnsanlığın kollektif belleğine "Arap Baharı" başlığı altına istiflenen "şimdilik" üç liderin hikayesi, Avrupa’daki borç sorunun görünenden daha ciddi bir yapısal sorun, dönüm noktası olduğu kabul edilince, Avrupa’da da en çok merak edilen "sıradaki kim?" sorusunu çağrıştırmaya başladı.
 
Avro bölgesini, borç ve ticaret hacmiyle, Yunanistan’dan sonra sarsan, kurtarma planlarını "su tabancası" benzetmesine muhatap bırakan büyüklükleriyle İtalya’nın, işler planlandığı gibi gitmezse, kıtanın ve gelecekte tüm dünya ekonomisinin canını acıtacağı konusunda herkes hemfikir.
 
 
 
 
Soruların yanıtından daha önemli olduğu günümüzde, Sıradaki kim’de, Yunanistan’da Yorgo Papandreu ve İtalya’da Silvio Berlusconi sıralarını savdı denebilir.
 
İtalya’daki tablonun daha da kötüye gitmesi, bunun yeni bir resesyon dalgası oluşturabileceği endişesini tekrar gündeme getirirken, İtalya’nın borç sorununun daha da derinleşmesi ve "kötü senaryonun" gerçekleşmesi durumunda, Fransa ve Almanya başta olmak üzere diğer AB ülkelerinin borçlanma maliyetlerinin de artması bekleniyor.
 
İtalya’nın önceki gün 10 yıllık tahvillerinin faiz oranının yüzde 7’yi geçmesiyle, dünya gündemini uzun süre meşgul eden Yunanistan’daki borç krizinin bu ülkeye de sıçradığı korkuları yayılmaya başladı. Şu anda gerek Avro bölgesi gerek diğer piyasalar gözünü, İtalya’da bundan sonra atılacak adımlar ile alınacak kararlara çevrilmiş durumda.
 
Yunanistan’ın yanı sıra kurtarma paketlerinin hazırlandığı İrlanda ve Portekiz çok fazla konuşulmazken, AB’nin kurucuları arasında yer alan ve Avro bölgesinin 3. büyük ekonomisi konumundaki İtalya’nın bu sorunun altından kalkıp kalkamayacağı, üyesi olduğu birliğin yanı sıra yoğun ticari ilişkilerinin bulunduğu diğer ülkeleri de yakından ilgilendiriyor.
 
Türkiye’nin 2011 yılının Ekim ayı itibariyle Almanya’dan sonra 6 milyar 809 milyon 26 bin dolarlık ihracatıyla en fazla ihracat yaptığı ikinci ülke konumunda olması nedeniyle İtalya’daki kriz, Türkiye’nin ihracat hedefleri açısından da büyük önem taşıyor.
 
G20 ülkeleri arasında yüzde 1,3 büyüme oranıyla İngiltere’den sonra en az büyüyen ikinci ülke olan İtalya’nın milli geliri 2 trilyon 51 milyar dolar, kişi başına düşen milli geliri de 33 bin 917 dolar seviyesinde. G-20 ülkeleri arasında 39,2 milyar dolar dış ticaret açığı ile 6. sırada yer alan İtalya, yüzde 8,4 işsizlik oranıyla da 7. sırada bulunuyor.
 
Avro bölgesini Yunanistan’dan sonra üşüten ve ticaret, borç hacmiyle Yunanistan tedirginliğini ikinci sıraya iten İtalya’da lider değişimi konuşulurken, finans mabedlerinin koridorlarında sıradaki ülke ve liderlerin isimleri, akıbetleri fısıldanmaya başlandı.
 
-"Borç yükü sinyal veren en önemli iki ülkeden biri"- Okan Üniversitesi Finansal Riskleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (OKFRAM) Direktörü Doç. Dr. Dilek Teker, İtalya ve Yunanistan’ın temel sorununun verimsizlik olarak tanımlanabileceğini, iki ülkede de kamu maaşları neredeyse gelişmiş diğer AB ülkeleriyle aynı seviyedeyken, birim saat başına üretim miktarının neredeyse yarı yarıya olduğunu söyledi.
 
Her iki ülkedeki ekonomik sorunların siyasi krizi de beraberinde getirdiğini ve bunun söz konusu ülkelerdeki krizi önümüzdeki dönemlerde daha da derinleştireceğini belirten Teker, şunları kaydetti: "Hem İtalya’yı hem de Yunanistan’ı borç batağından kurtarmak pek kolay olmayacak. Kamu borcunun GSYH’ya oranı İtalya’da yüzde 119, Yunanistan’da yüzde 143. AB ortalaması yüzde 85. Yani AB bölgesinde borç yükü sinyal veren en önemli ülke Yunanistan ve İtalya. İtalya’da borç stoku yaklaşık 1.9 trilyon avroya yaklaştı. Önümüzdeki 1 yıllık süre içinde İtalya, bu borcun yaklaşık 300 milyar avroluk kısmını ödemek zorunda. Ancak likidite sorunu var. Bu nedenle İtalya için de Yunanistan’da olduğu gibi borçların yeniden yapılandırılması, AB Merkez Bankası desteği ve IMF gibi konular gündeme gelebilir. İtalya’da 10 yıl vadeli tahvil faizi yüzde 7,45’lere tırmandı. Haziran ayında bu oran yaklaşık yüzde 5’ler düzeyindeydi. Önümüzdeki 1 yıl içinde İtalya yeni tahvil ihracı ile vadesi dolacak olan 300 milyar avroyu çevirmeyi amaçlıyor gibi görünmekte. Ancak azalan kredibilitesi, bu maliyetleri yüzde 8-8,5 bandına oturtabilir. Bu oran, AB Merkez Bankası’nın İtalyan tahvillerini satın almasına bağlı olarak değişecektir. Yani, AB Merkez Bankası’nın İtalya’ya yönelik politikaları dikkatle izlenmelidir." Teker, rakamlar incelendiğinde AB bölgesinde Yunanistan, İtalya, İspanya, İrlanda ve Portekiz’de bir süredir makro verilerin olumsuz seyrettiğini, sadece küresel krizin daha da derinleşmesiyle bunun daha net yansıdığını ifade etti.
 
-"Ekonomik gerilim iç tüketimleri daraltacak"- Yunanistan ve İtalya’da 2012 yılında da suların durulacağını düşünmediğini kaydeden Teker, "En önemli risk, her iki ülke için de borçlanma maliyetleri artarken, yeni bir resesyon dalgasının oluşması ki bu hiç de uzak bir ihtimal gibi görünmüyor" dedi.
 
İtalya’nın borç yükünün daha da derinleşmesi ve "kötü senaryonun gerçekleşerek İtalya’nın batması" durumunda, Fransa ve Almanya başta olmak üzere diğer AB ülkelerinin de borçlanma maliyetlerinin artacağına dikkati çeken Teker, şu değerlendirmeyi yaptı: "Şüphesiz biz de bu durumdan olumsuz etkileniyoruz. Bayram tatili sonrası bugün Borsa düştü, dolar yükseldi, Avro bir miktar geriledi. AB bölgesinden gelecek her olumsuz haber bizim piyasalarımızı da karıştıracaktır.
 
İtalya’nın en çok ihracat yaptığımız ülkeler arasında yer aldığı da düşünüldüğünde, ihracatımız açısından değerlendirmek faydalı olacaktır. İtalya’da borç krizinin yönetilemez duruma gelmesi, diğer AB ülkelerinin de borçlanma maliyetlerini artıracaktır. Diğer ülkelerin de olası bir durgunluğa girmesiyle AB bölgesi ihracatımız önemli ölçüde yavaşlayacaktır. Almanya, İngiltere, İtalya, Fransa ve İspanya, AB bölgesinde en çok ihracat yaptığımız ülkeler. Bu ülkelerde yaşanacak her türlü ekonomik gerilim iç tüketimlerini daraltacağından, bizde de dış ticarete olumsuz yansıyacaktır. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, cari açığı finanse etmek için sıcak para ihtiyacı, yani daha yüksek faiz seviyeleri gerekebilir." -"KOBİ niteliğinde 120 İtalyan firmasını getirmiş olacağız"- İtalyan Ticaret Odası Genel Sekreteri Fatih Ayçin de İtalya’daki borç krizinin kamu tarafından yaratıldığını, özel sektörün yarattığı bir borç krizi olmadığını, kamunun borç stoğunun yarattığı risklerin dışında, Avrupa ve ABD’de birkaç yıldır devam eden tüketim daralmasının söz konusu olduğunu, bu tüketim daralmasının İtalya’da kendisini bu yıl biraz daha hissettirdiğini söyledi.
 
Türkiye’de faaliyet gösteren İtalyan şirketlerinin uluslararası olduğunu, sadece İtalya pazarına değil, dünya pazarlarına yönelik üretim yaptıklarını hatırlatan Ayçin, Tofaş’ın sadece Türkiye ve İtalya için değil, bütün dünya için üretim yaptığını, Doblo’nun bütün dünyaya gittiğini anlattı.
 
İtalya pazarındaki daralmanın, Türkiye’de yatırımı bulunan İtalyan şirketlerinin üretim ve yatırım planlarında bir değişikliğe yol açmayacağını savunan Ayçin, "Burada üretilen ürünlerin birçoğu uluslararası pazarlara yönelik... Avrupa’daki sıkıntı zaten birkaç yıldır devam ediyor. Şirketler gözüyle baktığımızda, bir sıkıntı gözükmüyor. Belki düşünülmesi gereken şey, kamu borcundan dolayı İtalya’da bir parça daha daralma olabilecektir. Ancak bunun Türkiye’ye doğrudan olumsuz bir etkisi olacağını düşünmüyorum" şeklinde konuştu.
 
İtalya’nın Türkiye’den en çok otomotiv, tekstil ve demir çelik ürünleri satın aldığını anımsatan Ayçin, her 3 sektörün krizi uzun süredir hissettiğini, bunun üstünde İtalya’daki kamu borcunun yüksek olmasının yaratacağı bir risk bulunmayacağını, İtalya’nın bu borç krizini atlatmak için bir şekilde giderlerini kısması gerektiğini, bu gider kısıntısının da içeride daha az tüketim anlamına geldiğini, bunun Türkiye için bir fırsat olduğunu söyledi.
 
Ayçin, İtalya’daki KOBİ’lerin hala iç pazara yönelik çalıştığını belirterek, şunları kaydetti: "Onları Türkiye’ye yatırım yapma konusunda ikna etmeye çalışıyoruz. KOBİ bazında baktığımızda İtalya pazarında oluşabilecek bir daralma, Türkiye için olsa olsa lehimize olacak bir gelişme olur. Çünkü onların yeni yatırımlara, rekabetçi olmaya ve mevcut rekabetçi koşullarını iyileştirmeye ihtiyaçları var. Bu da Türkiye’den geçiyor. Sıkışan iç pazardan uluslararası pazarlara açılma ihtiyacı olan İtalyan şirketleri için Türkiye, ideal bir referans noktası. Bu alanda bizim son dönemde yaptığımız çalışmalar oldukça fazla. İtalyan Ticaret Odası olarak bu yıl KOBİ niteliğinde 120 İtalyan firmasını Türkiye’ye getirmiş olacağız. Geçen yıllara göre bu oran yüzde 60-70 artmıştır. Bu şirketler ortaklık, satın alma için, ’burada pazar bulabilir miyim’ diye geliyor." Bazı İtalyan uluslararası enerji şirketlerinin de yatırımlarla ilgili proje arayışının devam ettiğini vurgulayan Ayçin, finans dışında, Türkiye’deki İtalyan şirketlerinin endüstriyel alanda faaliyet gösterdiğini, krizin sanayiyi vurmadığı düşünüldüğünde İtalyan firmalarının Türkiye’den çıkacağına inanmadığını, sürecin artarak devam edeceğini ve üretim hatlarının Türkiye’ye kaymasının mümkün olacağını kaydetti.
 
Türk-İtalyan İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi Cafer Sait Okray da İtalya’daki sıkıntının, 2012’de, Türkiye’nin İtalya’ya yapacağı ihracatta bir miktar daralmaya neden olabileceğini söyledi.
 
-"Başka ülke de eklenirse kartopu gibi büyüyecektir"- İstanbul Kültür Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Tunca da İtalya’yı Yunanistan’dan ayıran asıl önemli unsurun hacim olduğunu, ekonomik bağlantıları "çok kuvvetli" olan İtalya’nın ekonomisinin Yunanistan’dan çok daha büyük olması nedeniyle bu ülkedeki borç sorununun etkisinin de çok daha fazla olacağını söyledi.
 
İtalya’da şu andaki mevcut tablonun çok da fazla endişe verici olmadığını, ancak herşeyin daha da kötüye gitmesi ve İtalyan siyasetçilerinin de çözüm için yavaş davranması halinde durumun daha da kötüye gidebileceğine dikkati çeken Tunca, "İtalya’daki olumsuz tablo devam eder ve çözüm uzarsa, bunun, Yunanistan’ın etkilerinden daha kötü sonuçları olacaktır. Zaten bir Yunanistan problemi var. Buna daha büyük hacimli, daha büyük problem yaratan İtalya eklenirse sorunlar büyüyecek ve AB’nin bunlarla başa çıkması daha zor olacaktır.
 
İlerde başka bir ülke de buna eklenirse kriz kartopu gibi büyüyüp gidebilecektir" şeklinde konuştu.
 
Bütün dünyada bu krizlerin altında yatan asıl nedenin kısa vadeli sermaye hareketleri ile kamu kesimi açıklarının büyük oranlara varması olduğunun altını çizen Tunca, "Kısa vadeli sermaye hareketleri dünyanın başına bela olmuştur.
 
1990’larda başlayan kuralsızlaştırma, en sonunda dünyayı bu noktaya getirdi.
 
Şimdi tekrar regüle edilmesi gerekir. Ancak bunu kim yapacak? Hükümetler mi kuruluşlar mı bu çok belirsiz" yorumunu yaptı.
 
-Türkiye’deki İtalyan sermayeli firma sayısı 870- Bu arada, DEİK’in web sitesinde yer alan bilgilere göre, 2010 yılında Türkiye’den İtalya’ya olan ihracat 2009 yılı ihracatı olan 5,8 milyar dolardan yüzde 10’luk bir artışla 6,5 milyar dolara çıktı. Aynı dönemde ithalat 7,6 milyar dolardan 10,2 milyar dolara yüzde 32 oranında arttı. 2010 yılı toplam ticareti ise yüzde 23 oranında artarak 16,7 milyar dolar seviyesine ulaştı.
 
2010 yılı itibariyle Türkiye’deki İtalyan sermayeli firmaların sayısı 870’e yükseldi.
 
Hazine Müsteşarlığı verilerine göre, Türkiye’de kayıtlı şirketlerin İtalya’da yaklaşık 40 ortaklık veya iştiraki bulunuyor. Söz konusu ortaklık ve iştiraklerin toplam sermaye stoku 120 milyon dolar seviyesinde.
 
İtalya’nın önde gelen firmalarının Türkiye’de temsilcilikleri ve faaliyetleri mevcut. Bunlar arasında Fiat, Iveco, Chicco, Merloni, De Longhi, Magnetti Marelli, Pirelli, Ermenogildo Zegna, Astaldi, Trevi, Caltagirone Group (Çimentaş), Banca Intesa, Banca di Roma, Instituto Bancario, Assicurazioni Generali, Barilla Alimentare (Filiz Gıda), Menarini International, Omron Electronics, Inelli Plastik, Scavolini, Veneta Cucina bulunuyor.
 
İtalya, bankacılık, enerji ve ulaştırma gibi stratejik öneme sahip sektörlerde Türkiye’nin en önemli partnerleri arasında yer alıyor.
 
Bankacılık sektöründe İtalya’da yerleşik Unicredit Bank’ın Yapı Kredi’de ortaklığı bulunuyor.