Benim arabalarla alakam yok. Hatta ehliyetim bile yok. Setimiz maceralı geçiyor. Bana döve döve araba kullanmaya öğrettiler
atv'nin yeni dizisi 'Nefes'te 'Ateş' karakterini canlandıran Onur Saylak, oyunculuk performansıyla dikkat çekiyor. ODTÜ'de fizik, Ankara Üniversitesi'nde kamu yönetimi okuyan Saylak, geçen yıl birçok festivalden ödülle dönen 'Sonbahar' filmindeki 'Yusuf' karakteriyle hafızlara kazındı. "Oyunculuğa geç başladım ama sağlam adımlarla ilerliyorum" diyen Saylak, sinemayı dizilere tercih ettiğini belirtti: "Diziler suya yazı yazmak gibi ama sinema öyle değil. Daha yapacağım çok şey var."

AYKIRI BİR TİPİ OYNUYORUM
'Ateş' nasıl bir karakter?
'Ateş', evin ortanca oğlu. Biraz aykırı bir tip... Paraya, güce, iktidara pek yüz vermeyen, çiftlikte dedesiyle yaşayan biri... Tarlalarda çalışıyor, organik tarımla uğraşıyor. Doğa ve araba tutkunu bir tip... 'Nefes'in eve gelmesiyle ona aşık oluyor. Çok tutkulu bir aşk yaşıyorlar fakat ailesini korumak için aşkından uzak duruyor.

Sizin de araba tutkunuz var mı?
Benim gerçekte ehliyetim bile yok. O yüzden sette çok macera dolu dakikalar geçiriyoruz. (gülüyor) Aksiyon oluyor. Benimle çok uğraşıyorlar. Sette döve döve araba kullanmayı öğrettiler valla!

İhmalkârlıktan mı ehliyet alamadınız?
Ondan ziyade arabaları sevmemek diyelim. Arabalara ilgim yok.

Peki günlük hayatta toplu taşıma araçlarını mı kullanıyorsunuz?
Tabii ki. Otobüs, tren, vapur... Bende hiç öyle oyuncu kasıntısı yoktur. Sonuçta oyunculuk bir meslek... Biz bir iş yapıyoruz ve bunun gereklilikleri var. Bu da, insanlardan kendini soyutlamak, onları aşağı görmek anlamına gelmiyor....

EKİPLE ANLAŞTIK
Siz sette çok sevilen birisiniz. Herkes öyle söylüyor...
Evet beni severler çünkü zorluk çıkartmam. Teknik ekip setlerde çok emek veriyor. Bizden çok yoruluyorlar. Onlara saygımdan dolayı zorluk çıkarmamaya çalışıyorum.

Çok deneyimli bir kadroyla çalışıyorsunuz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet ekibimiz mükemmel. Uğur Polat, Jülide Kural, Çolpan İlhan, Engin Şenkan o kadar profesyonel ki, oynamanıza gerek kalmıyor; onlar sizi zaten oynatıyorlar. Onların iş disiplini, role hazırlanış şekilleri bizim gibi genç oyunculara iyi bir örnek teşkil ediyor. Naz'la da, Sinan'la da çok iyi anlaştık. Sanki 4-5 yıldır bu diziyi çekiyoruz gibi.

Böyle olunca da başarı kaçınılmaz oluyor, değil mi?
Öyle ama dizileri ben kumara benzetiyorum. 'Ya tutarsa' gibi bir şey söz konusu. Ne kadar kaliteli iş yaparsanız yapın, seyirci izlemedikten sonra hiçbir anlamı kalmıyor. Seyircinin neyi beğenip beğenmeyeceğini de kimse kestiremiyor. Biz elimizden geleni yapıyoruz. Takdir seyircinin...

'Sonbahar' filminde ölümü bekleyen, içine kapanık bir rolü canlandırdınız. İzleyici bu dizide sizi biraz yadırgadı.
Beni oradaki 'Yusuf'la özdeşleştiren çok kişi oldu. O filmden sonra bana, bir sürü 'Yusuf'a benzer teklif geldi. Onları kabul etseydim oyunculuğuma balta vurmuş olur, kilitlenirdim. Ne kadar farklı roller oynarsanız, oyunculuk skalanızı o kadar genişletirsiniz. Daha farklı rolleri oynamak isterim. Kötü adamı veya bir gay'i mesela.

İlk filminiz 'Sonbahar'daki performansınızla birçok ödül aldınız. Bu üstünüzde bir baskı yarattı mı?
Ödül almak her insanın hoşuna gider ama asla ve asla baskı yaratmadı. Ben ödüllerle yaşayan biri değilim. Çünkü bu geçici bir durum. Önemli olan her zaman iyi oynamaya çalışmak.

Oscar aday adayı olarak 'Güneşi Gördüm'ün seçilmesini nasıl yorumladınız?
Şu anki devlet politikasına, Kürt açılımına uygun, etliye sütlüye karışmayan bir film. O yüzden onu seçtiler. Eğer ben seçici kurulda olsam oyumu 'Nokta'ya ya da 'Hayat Var'a kullanırdım.

NEFES 'ATEŞ'LENDİ!
Nefes'te bu akşam: Nefes, Ateş yüzünden ters köşe olmuştur. Çiftliği öfkeli şekilde terk eder. Ertesi sabah aile, Nefes'in neden gitmiş olabileceği ile ilgili senaryolar üretir. Bütün gözler, gecenin sonuna dek Nefes'le birlikte kalan Ateş'tedir. Ateş'le, aşk-nefret sınırında yürümeye başlayan Nefes, duygularını Uygar'a itiraf eder ama beklemediği bir tepki ile karşılaşır.

ÖPÜŞME-SEVİŞME SAHNELERİYLE AHLâK BOZULMAZ
Naz Elmas'la öpüşme sahneniz vardı. Bu sahneyi çekerken rahatsızlık duydunuz mu?
Hayır duymadık. Öpüşme ve sevişme sahneleri mesleğin parçası. Burada önemli olan insanın iç hissiyatı... Eğer karşınızdakine güveniyorsanız, o da size güveniyorsa bu sahnelerde problem olmaz. Bir de zaten elli kişi var orada. Ben 'Sonbahar'da da, ondan önce de böyle sahneler çektim. Hiç de zorlanmadım. Partnerlerim de hiç şikayetçi değil.

Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı'nın bu tarz sahnelerin şifrelenmesi gerektiği konusunda bir açıklaması oldu...
O zaman o insanlara şunu sormak lazım: Hayatta hiç öpüşmemişler mi ya da hiç öpüşen biri görmemişler mi? Bunu TV'de gördüğünde nasıl bir ters tepki yaratıyor hiç anlamıyorum. Bunlar gerçekten korkulacak, uzak durulacak, hele şifrelenecek durumlar değil. Ben toplumun aile yapısını bozduğunu hiç düşünmüyorum. O zaman akıllara şöyle bir soru gelir: Nasıl bir toplumuz ki biz, iki insan öpüşünce başka yerlere gidiyor kafamız ve ahlakımız bozulabiliyor?