Türkiye'nin kangreni terör ve PKK yine hortladı. 90'ların Türkiyesi gibi sürekli ilk haberde nerede kaç şehit olduğunu dinlemiyoruz ama uzun süredir unuttuğumuz, tatsız günler geçirdiğimiz kesin. Teröristin de evine ateş düşen askerin de Kürt olması bile bizleri artık şaşırtmıyor. Kürt sorununu, PKK terörünü ve bunun yarattığı psikolojik travmayı, Türkiye'de terör ve şiddetin en yoğun olduğu yıllarda Politik Psikoloji Merkezi'ni kuran Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile konuştuk. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Çevik'in Politik Psikoloji adlı bir kitabı da bulunuyor.
 
Kürtler, alternatif siyaset yaratmalı
'Çok partili' siyasi hayat vurgusu yapan Prof. Çevik, ekledi: Nasıl ki Türkler için en milliyetçisinden en dincisine kadar değişik partiler var, Kürt vatandaşların da farklı yelpazelerden partilerinin olması lazım. Hatta bunların desteklenmesi gerek
 
Şenay YILDIZ/[email protected]
Türkiye Politik Psikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Çevik ile Erdek'teki yazlığında görüştük. PKK ile aynı zamanda psikolojik bir savaş yaşandığını belirten Çevik'e göre devletin, geçmişte yaptıklarından dolayı Kürtlerden özür dilemesi düşünülebilir. Çevik'in yorumları şöyle: 
 
- Kürt sorununun çözümü konusunda Demokratik Açılım süreciyle umutlanmıştık. Terör de biter sandık ama durum tersine döndü. Neden? 
Açılıma önce 'Kürt Açılım' denmesi nedeniyle daha başlangıçta sakat doğdu. Herkesi kapsayıcı bir isimle çıksaydı bu kadar sorun olmazdı. Ayrıca, Habur olayında gördüğümüz gibi, devlet kriz yönetiminde başarılı olamadı ve olayı kontrolü altına alamadı. PKK'nın özel kıyafetleriyle gelmesi, onlara özel mahkemelerin kurulmuş olması, hakim ve savcıların onların ayaklarına gitmiş olması... 'Onlara ayrıcalık tanındı' algısı yarattı. Bu da toplumda rahatsızlık uyandırdı. Sonuçta, hem inisiyatifi ellerinden kaçırdılar, hem de PKK'nın ve o anlayışta olanların 'Geldik, başardık' tavırları nedeniyle Kürt sorununa bakışta toplumun algısı farklılaştı. 
 
- Nasıl bir farklılaşma? 
Türkiye'de aşırı uçta PKK karşıtlığı söz konusu. İster istemez o karşıtlığın yani aşırı milliyetçi duyguların kabarmasına yol açtı. PKK'nın böyle yapması, Türk tarafında da Türk milli kimliğinin ve Türkçülüğün daha çok ön plana çıkmasına sebep oldu. Tabi yine sorumluluk, hükümetin bu işi iyi yönetememiş olmasından kaynaklanıyor. 
 
- Ne yazık ki şehit cenazeleriyle sarsılıyor ülke son birkaç haftadır. Seçim sonrası süreçte terör neden iyice arttı? 
Terörü en büyük besleyen kaynaklar diktatörlük, faşizme yönelik hareketler, hukuksuzluk, adaletsizlik, baskı altında tutmak, düşünce özgürlüğünü sınırlamak... Bunlar, terörün ekmeğine yağ sürer. Terörü engelleyen en önemli şey daha demokratik olmak, fikir özgürlüğünü ortaya koymak, hatta bölücü düşüncelerin dahi serbest bırakılması, anayasa süreciyle ülkenin demokratikleşmesi. Bunlar terörün düşmanı. 
 
- Ülkedeki demokratikleşmeden rahatsız olan PKK, o yüzden süreci sabote mi ediyor diyorsunuz? 
PKK gibi büyük bir cinayet örgütünün tekrar harekete geçmesi sadece iç sorunlarımızla ilgili değil. Türkiye'nin yanında ve karşısında birtakım güçler var. Bir Türk devleti olarak imparatorluk kurmuş olduğumuz için ayaklarımız üzerinde durmamız, onlarda her zaman için bir tehlike. 'Tekrar bir Türk imparatorluğu doğacak' kaygısı oluşturuyor. AB'de bunu net görüyoruz zaten. Bir diğer önemli etken de terör örgütleri, kimliklerini koruyabilmek için her zaman terör eylemi yapma ihtiyacı duyarlar. Yani terör yapmadan kimliklerini kaybederler, terör yaparak varlıklarını sürdürürler. PKK'nın şimdi kendi geleceğini de kurtarmak için terör yapmak ihtiyacı var. O bakımdan terör eylemleri sıfır olur mu? Hiçbir zaman sıfır olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde de sıfır olmadı zaten. 
 
- Terör örgütünün bir hedefi yok mu peki? O hedefe ulaşmak birincil önceliği değil mi? 
Birincil önceliği gibi görünse de hedefe ulaşmak kimlik kaybına yol açacaksa, hedefe ulaşmayı bir tarafa bırakabiliyor ve terörist kimliğini devam ettiriyor. Çünkü terör yaparak var olabiliyorlar. Bu nedenle, terör yapar ve kendine tekrar saldırtır. Dolayısıyla yine o mağdurluğu oynamaya başlar.
 
Sade vatandas, devletin koruyucu gücünü istiyor
- Atılan pek çok adıma rağmen terörün artması Batı'da 'Biz ne yaparsak yapalım terör bitmeyecek' algısı oluşturdu... 
Böyle düşünürseniz, terör örgütünün ekmeğine yağ sürmüş oluruz! Terör örgütünün yaratmak istediği algı tam da budur zaten. Ne yapılırsa yapılsın, 'biz Kürt devletini kurmadığımız sürece terör bitmez' algısını oluşturmaya çalışıyorlar. Onun için 'ver kurtul' politikasını oluşturmaya çalışıyorlar. İşin ilginç yanı biz 'ver kurtul' desek bile Kürt vatandaşlar 'alalım, kurtulmalım' demiyorlar. Bizim bundan iki yıl önce Bahçeşehir Üniversitesi ile ortak yaptığımız araştırmalar gösteriyor ki, Kürtlerin yüzde 95'e yakını hiçbir zaman ayrılmak istemiyor. 'Ben niye ayrı bir devlet kurayım? Bodrum'a Antalya'ya pasaportla mı gideyim?' diyor. Kürt vatandaşları nezdinde ayrılma isteği yüzde 6-7'yi geçmiyor. PKK ise ayrılma ve ayrı bir devlet kurma hevesinde.    
 
- Bu söylediğiniz PKK ile Kürtleri daha çok ayrışmaya götürür mü bir süre sonra? 
Tabii götürür. Nitekim ayrışmaya başladığını da düşünüyorum. Mesela, şiddete başvurmadan ve daha demokratik yollarla siyaset yapmaya çalışan Kürt vatandaşları da var. İsveç'ten dönen Kemal Burkay bunlardandır mesela. Yaşar Kemal de Kürt'tür, Tarık Ziya Ekinci de Kürt'tür ama şiddetten yana mıdırlar? Ne olacak peki? Kürt vatandaşlar yavaş yavaş kendi aralarında alternatif birtakım siyasi oluşumlar yaratmak zorundalar. Nasıl ki Türkler için AK Parti, CHP, MHP var... En aşırı milliyetçisinden dincisine kadar değişik partiler varsa, Kürt vatandaşlarının böyle farklı yelpazelerden partilerinin olması lazım. Hatta bunların desteklenmesi de lazım. Kürtler arasında da yavaş yavaş bu düzene 'Yeter artık' diyenler var. Bugün AKŞAM'da bir ana 'Bir oğlum dağda, bir oğlum askerde' diyordu. Sıradan Kürt vatandaşlar, devletin koruyucu gücünü gösterip PKK'ya karşı da kendisini koruyabilmesini istiyor. Böylece PKK gelip de 'dükkan kapat, şunu yap bunu yap' dediğinde, devletin onu koruyacağı algısını oluşturmamız gerekiyor. 
 
- Kürtler içinde bir grup 'PKK olmasa biz bugün elde ettiklerimizi elde edemeyecektik' diyor ve örgütü yüceltiyor. Ne derece doğru sizce bu? 
Eğer teröre karşı birlik olamazsanız terör bir yere varır! Bu terörün kendisinden kaynaklanmıyor sadece. Teröre maruz kalan grupların birlik oluşturamamasından da kaynaklanıyor. Arada çok önemli bir nüans var. Yani sadece terör yaparak bir yere varmıyorlar, onların karşısına sağlam duracak bariyer koyamayan toplumun ve yöneticilerin de önemli payı var. 
1992'de Başbakanlık'ta görev yaptığım ve Politik Psikoloji Merkezi'ni kurduğum sırada Kürt kelimesi yerine 'kendilerini Kürt olarak gören vatandaşlarımız' diyorduk. Yani Kürtler diyemiyorduk, biz bile çekiniyorduk. Böyle bir ortamdan geldiğimiz noktaya bakın. 
 
- Terör eylemlerinin artmasını bekliyor musunuz peki? Bundan sonra ne olacak? 
Silah atana kesinlikle sen de silahla karşılık koymak zorundasın. Ama açılım süreci gibi bir sürecin de beraber yürütülmesi şart. Bunu medya önünde değil, sessiz adımlarla yapmak gerek.
 
HER SOKAĞA BİR ÇOCUK EVİ
- Genç nesil Kürtler arasında, ailelerinin yaşadığı travmaları dinleyerek büyümüş olmanın öfkesini gözlemliyorum Doğu'ya her gittiğimde. Bunu aşmak için ne yapmak lazım? 
80 sonrası Kürt neslinin hepsi travmatik. Diyarbakır hapishanesinden başlayarak, 12 Eylül'ün izleri hepsinde var. Gülhane'de bir dönem Türk askerleri üzerinde bir çalışma yapılmış, Doğu'da savaşan askerlerle Ankara'da askerliğini yapanların stres durumlarına bakılmıştı. Ankara'dakilerin daha çok stresli oldukları ortaya çıkmış. Ankara'dakiler, Doğu'dakileri düşünerek daha çok stresleniyor. Sadece genetik materyal değil, psiko sosyal materyal de nesilden nesile aktarılıyor. Psiko sosyal materyal bazen öyle abartılı olabiliyor ki onu yaşamış olandan daha çok hissedebiliyor. O yüzden o çocuklar ağabeylerinden, babalarından daha çok Kürt kimliğine sarılı hareket ederler. Bir de mesela o öfkeli çocuklar hapse girdikleri, ya da polisten dayak yediklerinde, o kimliğe aidiyet geliştirmiş oluyorlar. 
 
- Yani devlet çocukların militanlaşıp, örgüte katılma sürecini hızlandırıyor mu bazen? 
Tabii, farkında olmadan onu da artırmış oluyor. Onun için önemli olan bu gibi olayları, başlamadan önlemeye çalışmak. Çünkü bu aynı zamanda psikolojik bir savaş.  Diyarbakır'ın varoşlarında, sokakta yürürken çocuklara basmamak için dikkat etmek zorundasınız. O kadar çok çocuk var ki... O çocuklar orada sokakta. Anne babanın da kontrolü yok. Her sokağa çocuk oyun evi koysanız, başlarına bir hanım öğretmen getirseniz, gelenlere şeker verse ve kapıyı açık bıraksanız... Bu çocukları sahiplenmiş oluruz böylece. Yoksa örgüt sahipleniyor.
 
'Özür' kimseyi küçültmez
- Öcalan'ın durumuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? 
Abdullah Öcalan kendini Mandela'ya benzetmek istiyor. Ama Güney Afrika ile bizim durumumuz bir mi? Güney Afrika'da zencilere yapılan gayri insani bir vahşet. Güney Afrika'da beyazların gittiği yoldan zenci adımını atamaz, beyazların bindiği otobüse, arabaya zenci binemez, beyazların alışveriş yaptığı markete zenciler giremezdi. Bizim Kürtlerle ilgili böyle bir şeyimiz var mı? Kürtlerden Başbakan da olmuş, Cumhurbaşkanı da olmuş. Bizde öyle bir ayırımcılık yok. Ama devletin eksiği Kürtlüğü inkar etmek olmuştur şimdiye kadar. Devlet kalkıp da 'Şimdiye kadar biz Kürtleri yok saydık, hakikaten yanlış yaptık, özür dileriz' dese belki çok daha doğru bir iş yapmış olur. Bir yanlıştan dolayı özür dilemek kimseyi küçültmez.
 
Birkaç askerin hatası orduya mal ediliyor
- Böyle bir süreçte eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in ses kasetinin internete düşürülmesini nasıl okudunuz? 
Özel olarak servis edilmiş bir kayıt. Türk ordusuna düşmanlık besleyen bayağı bir kesim var, bu açık. Bazılarının Türk ordusu derken ağızlarından kan fışkırıyor sanki. Hakikaten yapmayın, bu hepimizin ordusu. Bunu iyi düşünmemiz lazım. 700 bin kişilik ordunun içindeki birkaç kişinin yanlışını bütün orduya mal edecek bir üslup kullanırsanız, ülkeye de zarar veririz. Onun için tam böyle hava harekatı başlamışken, öbür taraftan bunun servis edilmesi hiç de iyi niyetli bir iş değil.
 
akşam