Taraf gazetesinin yayımlamaya devam ettiği, Genelkurmay"ın tanımıyla "Plan Semineri" adındaki ve yine Genelkurmay"ın tanımıyla "akıl ve vicdan"ın kabul edemeyeceği belgelerin gündeme yerleştirdiği isim, önceki gün televizyon kanallarında "Hodri meydan" çekmişti. Emekli Orgeneral, eski 1. Ordu Komutanı ve 28 Şubat"ın kötü ünlü "Batı Çalışma Grubu"nun başkanı Çetin Doğan. "Akıl ve vicdan"ın kabul edemeyeceği "cami bombalama"larına ilişkin çekmişti "Hodri Meydan"ı...
Taraf gazetesi, benim öğrendiğim kadarıyla elindeki belgeler içinde bulunmasına rağmen yayımlamamayı düşündüğü, söz konusu "cami bombalamaları"nda görev alması tasarlanan askeri personeli isim isim, rütbeleri ve sicil numaralarıyla, Çetin Doğan"ın "Hodri Meydan"ına cevap olarak dün yayımladı. Fatih Camii"ni bombalamak yani "kaos ortamı" yaratmak amacıyla belirlenen 9 kişi, aynı amaçla Beyazıt Camii"ni bombalamak için belirlenen yine 9 kişi. İsimleriyle, rütbeleriyle, sicil numaralarıyla.
Yani, Taraf, bir anlamda "Al Sana Hodri Meydan!" cevabını vermiş oldu.
Belgelerin ya da söz konusu "Plan Semineri"nde bu kişilerle ve eylem tarzıyla ilgili verilen bilgilerin "gerçek" olup olmadığıyla ilgili bir tartışma veya spekülasyon, abes.
Abes çünkü hiçbir gazetecinin toplam 18 kişiyi gerçek isimleri, rütbeleri ve de sicil numaralarıyla "icat" ederek yayımlamasının imkânı, ihtimali yok.
Sadece bu "bilgiler" değil, elde ses kayıtları da mevcut. Bunlar da yayımlanıyor.
Yayımlananların "gerçekliği"ne aslına bakarsanız Genelkurmay da itiraz etmiyor.
Kimisi ise bunlar "niçin şimdi yayımlandı?" sorusunu soruyor.
Üç hafta önce yayımlansa veya beş ay sonra yayımlansa ne değişecek? Ne vakit yayımlansa, "niçin şimdi?" sorusu sorulabilir.
Sorulacak soru bu mu?
Sorulacak soru, bu tür "Plan Seminerleri"nin nasıl yapılabildiği?
Bunlar "Harp oyunu" ya da "hayali senaryo" da olsa, içeriklerinde "gerçek isimler" mevcut. Öyle ki, yine dün Taraf"ın yayımladığı bir "hükümet listesi" de var. "Düşman gazeteciler-Yararlanılacak gazeteciler" listesine ek olarak. Bütün bu listeler de, madem "oyun" oynuyoruz "x,y..." gibi hayali isimler yok. Gerçek isimler.
"Senaryo", Silahlı Kuvvetler bünyesine sızmış tehlikeli, çok tehlikeli bir "hastalığı" yansıtıyor. "İç tehdit" ve "iç düşman" adındaki virüsle enfekte edilmiş bünyeden, "hastalıklı" ürünler, adını ne koyarsanız koyun yayılıyor. Türkiye"nin demokrasi yolunu, demokrasi ruhunu, zehirliyor.
***
Bu listelerdeki "gerçek" isimlerden biri, "milli mutabakât hükümeti"ne "Başbakan" sıfatıyla
yerleştirilen TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, dün bir basın toplantısı yaptı ve kendisinden beklenildiği üzere gerekeni yaptı.
Rifat Hisarcıklıoğlu, "Darbe yapmayı vatana ihanet kabul ettiğini" belirterek “İhanete teşebbüs edenlerin yanında da olmam, olamam” dedi. "Bugüne kadar yapılmış darbelerden zarar görmüş biriyim. Demokrasi dışı hiçbir oluşumda yer almadım. Türkiye"nin geleceği demokrasi dışı tezgâhlarda aranmamalıdır. Zulüm ile abad olunmaz. Adaletsizlik zulüm ve korku üzerine kurulan bütün sistemler yok olmaya mahkûmdur... Herkesin hesap sorabildiği ve hesap verebildiği birinci sınıf demokrasi istiyoruz. Demokrasiye sahip çıkmanın yolu darbeyi ve darbe teşebbüslerini lanetlemek kadar sağduyulu olmak ve kişilerin ve kurumların saygınlığını yıpratmamaktan geçer" diye devam etti.
İşte bu. Bu tür "kirli tezgâhlar"a adı kendi iradesi dışında bulaştırılmış olanların yapması gereken bu.
Listelerde "yararlanılabilir" diye isimleri yer alan 137 basın mensubu arasında bir dizi ismin, "tutuklanacaklar" listesinde yer alan benim gibi isimler kadar, benim adımın da içinde yer aldığı 36 isim kadar "mağdur" konuma düşürüldüğünü biliyorum, öyle olduğuna inanıyorum. Onlar da, öyleleri de "kirli tezgâh belgeleri"ni yayımlayan Taraf gazetesine
kızacakları yerde, yapmaları gereken, çıkıp Rifat Hisarcıklıoğlu gibi "darbeyi vatana ihanet" olarak nitelemek ve öylelerinin yanında asla olamayacaklarını ilân etmektir.
Bunu niçin yapmalılar? Bunu yapmaya mecbur mu onlar?
Böyle bir mecburiyetleri yok. Türkiye"deki demokrasi bilincini keskinleştirmek, ona sahip çıkmak ve "darbeci zihniyet"in karşısına dikilmek için yapmalılar.
***
Taraf"ın yayımının ortaya saçtığı "gerçekler" aslında çok daha derindeki, ülkemizin kaderini ve geleceğini ilgilendiren bir "büyük sorun"a işaret ettiği için önemli.
Türkiye, bir "askeri vesayet rejimi" altında yaşamaya devam edecek midir yoksa buna kesinlikle son mu verecektir? Seçimlerle işbaşına gelip giden sivil iktidarlar, aslında "askeri vesayet rejimi"ni gizleyen, örten bir "sanal iktidar" olarak mı var olacaklardır yoksa demokratik bir ülkenin meşru tek otoritesini mi temsil edeceklerdir.
İçinde yaşadığımız günlerde, önümüze saçılan belgelerle önümüze dikilen soru budur.
Eğer, yukarıda ardı arda sorduğumuz iki sorunun ikinci seçeneklerine "evet" diyorsak, yani Türkiye"nin kağıt üzerinde "demokratik bir hukuk devleti" değil, gerçekten öyle olmasını istiyorsak, seçilmiş iktidarların "sanal" değil, "gerçek" iktidarlar olmasından yanaysak, yapılacak iş çok karmaşık değil.
Zor olabilir ama karmaşık değil.

1. "İç tehdit" ve "iç düşman" kavramına son. Bir ülkenin vatandaşı ya da vatandaşları, "tehdit" de, "düşman" da olamazlar. Ne olabilirler?
"Suçlu" olabilirler. Yasaların suç saydığı fiilleri işlemiş olurlar, ona karşı ne yapılacağı da yine yasalarda belirlenmiş olur. Demokratik hukuk devleti demek budur.

2. Hiçbir demokratik hukuk devleti, "Milli Güvenlik Siyaset Belgesi" ya da "Kırmızı Kitap" adı verilen, yasal dayanağı bulunmayan, gizli belgelerle yönetilemez. Ülkenin en yüksek organı olan TBMM"nin bilgisi ve denetimi dışında hiçbir belge, altında hükümetin imzası alınmış bile olsa yasal da olamaz, geçerli de olamaz. "Kırmızı Kitap"a son.

3. TSK İç Hizmetler Yönetmeliği ve hele onun bilmem kaçıncı maddesi yasaların ve Anayasa"nın üzerinde, -herhangi bir dönemdeki komutanların yorumuna tabi biçimde- olamaz.

4. Demokratik hukuk devletinde, Genelkurmay Başkanı"nın Milli Savunma Bakanı"na bağlı olmamasını bırakın, Başbakan"a bile bağlı olmaksızın, sadece "sorumlu" olduğu bir düzen olamaz.

5. Demokratik hukuk devletlerinde, Türkiye"deki gibi EMASYA protokolü, İller Kanunu,
Olağanüstü Hal Yönetmeliği vs. gibi sivil otoritenin otoritesini ortadan kaldıracak cinsten içeriklere sahip metinler olamaz.

Olursa ne olur?
Olursa, şimdilerde ortaya çıkan "Plan Seminerleri"nin "Balyoz Harekât Planları" gibi utanç verici çalışmalar mantar gibi türer.
Bütün bu nedenlerle hükümete "gerçek iktidar" olması çağrısını yapmalıyız. "Demokrasi" için demeliyiz: "Hodri meydan"!