- "Ben de obezite sınırındaydım, 10 kilo verdim" dediniz. Nasıl başardınız?

2011'in başlarında 85 kiloya kadar çıkmıştım. Şimdi 75 kiloyum. 10 kilo vermiş oldum. Ama şu anda vatandaşa takdim ettiğimiz, farkındalık oluşturmaya çalıştığımız kilo ve boy oranını gösteren vücut kitle indeksine göre daha bir 5-6 kilo vermem lazım ki normal kiloya inebileyim.

- Boyunuzu da sorabilir miyim?

Tabii ki sorabilirsiniz. Benim boyum 1.66. Biliyorsunuz, vücut kitle indeksini şöyle ölçüyorsunuz; önce metre cinsinden boyunuzu kendisiyle çarpıyorsunuz. (Hemen hesap makinesini alıp işlemleri yapmaya başlıyor.) Yani 1.66 çarpı 1.66 eşittir 2.75 çıkıyor. Sonra sabah aç karnına tartıldığımda çıkan kilomu bu rakama bölüyorum. Demek ki 75 bölü 2.75 eşittir 27.2. Eğer rakam 25'in üzerinde çıkıyorsa kilolusunuz, 30'un üstüyse obezsiniz demektir.

- Ama siz hiç kilolu göstermiyorsunuz... Hatta benden bile zayıf görünüyorsunuz...

Kıyafetlerdendir... Bir de kilo verdiğimi söylediğim için, o sizde psikolojik bir etki oluşturuyordur.

- Ama görüyorum, bayağı zayıflamışsınız...

Yok. 5-6 kilo daha verince normal kiloya geçmiş olacağım.

Benim diyetim yediğini azalt

- Peki bir yılda ne yaptınız da kilo verdiniz? Bu yoğun tempo içinde çok zordur bir diyet uygulamak...

Yok. Öyle özel bir diyet yapmadım. Ben az yiyerek kilo verdim. Benim diyetim, yediğini azalt. Ben biraz doktor olmanın avantajını kullanıyorum. Özellikle çocuk hekimi olarak kalori saymayı biliyorum.

Yani hangi gıdada ne kadar kalori var, ya biliyorum ya da tahmin edebiliyorum. Dolayısıyla günlük aldığım kalori miktarını hep 1500'ün altında tutmaya çalışıyorum. 1300'ün altına, 1200'e indiğim zaman bayağı görünür şekilde kilo verebiliyorum. Ama 1500'ün üzerine çıktım mı normalde kalıyorum. 2000'lerin üzerine çıktığım zamansa kilo almaya başlıyorum.

- Herkes için bu böyle midir?

Yok, bu sizin metabolizmanızla ilişkilidir. Bizim yaşımız da artık 50'yi aştı. Hareket de azaldığı için metabolizmamız da çok hızlı değil. Ben ne yaptım? Dediğim gibi biraz kalori saymayı bildiğim için tükettiğim kaloriyi azalttım. Şu yemeği yemeyeyim, bu yemeği yemeyeyim şeklinde ya da özel bir diyetim hiç olmadı. Ama bugün sizden önce arkadaşlarımızla burada bir toplantı yaptık, bir ziyaretçi fıstık ezmesi getirmiş, inanılmaz lezzetli bir tatlı.

Kendime acımasız davranmıyorum

- Bize de ikram ettiler... Gerçekten çok lezzetliydi...

Küçük bir parçası kaç kaloridir diye hesap ettik.

- Ne kadarmış?

Tahmin edin.

- 3 baklava diliminin 600 kalori olduğunu biliyorum. Herhalde onun da bir parçası 100 kalori kadardır...

Doğru tahmin ettiniz. 90-100 kalori. Ben ondan 12 parça ya da 15 parça yesem günlük tüm kalori ihtiyacımı almış oluyorum. O zaman ne yaptım?

- Sadece bir parça mı yediniz ayıp olmasın diye?

(Gülüyor, yanıt vermiyor...)

- Yoksa hiç mi yemediniz?

Yedim tabii... Üstelik ayıp olmasın diye değil, kendime de o kadar acımasız davranmıyorum. Ama az yedim. Çünkü şeker ve yağı azaltmak lazım.

Bir tabak dolma tam 1000 kalori

- Peki ya un?

Bizim mutfağımızdaki undan yapılan hamur işleri çok... Bunları mutlaka azaltmak gerekiyor. Baklava da yersiniz, börek de yersiniz. Ama ben börek yersem yarım dilim yiyorum. Baklava yersem, yarısını yiyorum. Bakın biz Sağlık Bakanlığı olarak obezite ve hareketsizlik meselesini çok önemsiyoruz. Vatandaşı da bilgilendirmeye uğraşıyoruz.

- Sizi harekete geçiren herhangi bir veriye mi ulaştınız?

10 yıl öncesine kıyasla yapılan çalışmalar Türkiye'de obezitenin çok ciddi biçimde arttığını gösterdi. Son 25 yılda Türkiye'deki obez sayısı ikiye katlanmış. Nüfusun 3'te biri aşırı kilolu... Çünkü hareketsiziz ve çok fazla yiyoruz.

- Aynı zamanda hazır gıdalarla da besleniyoruz...

Sadece hazır gıda değil. Bizim kendi mutfağımız da oldukça kalorisi yüksek bir mutfak. Türk mutfağı dünyanın en lezzetli mutfağı bana göre. Ve çok çeşitli. Biz dünyanın her yerine gidiyoruz. Her mutfağı tanıdık. Fransız mutfağı deniyor mesela... Bana göre bizimkiyle kıyaslandığında çok sade bir mutfak... Türkiye'nin dört bir köşesinde ayrı bir kültür ve ayrı bir tat var. Ama bu tadın bir de bedeli var; yüksek kalori.

Barış ve ben normal çıktık, Bakan'ın hâlâ 5-6 kilo fazlası var!

- Kalorileri biliyorum dediniz ya, bir tabak dolmanın kalorisi ne kadardır? Beş yıl önce sizinle yaptığımız söyleşide "Ben dolmalarla, sarmalarla besleniyorum. Bu yüzden 7-8 kilo fazlam var" demiştiniz çünkü...

Dolu dolu bir tabak dolma 1000 kalori gelir. Dolayısıyla hem kalorisi yüksek besleniyoruz hem de televizyonun karşısında çok fazla zaman geçiriyoruz. Özellikle ev kadınları... Çocuklar da öyle. Hem televizyonun hem bilgisayarın karşısında çok fazla zaman geçiriyorlar. Bizi eskiden sokağa çıkarırlardı. Ama bu özellikle büyük kentlerde çok azaldı maalesef. Ayrıca asansör var tabii. İnsanlar ikinci kata bile asansörle çıkıyor. Eskiden asansör diye bir kavram yoktu ki! Ya da sürekli araçla bir yere gitmezdik biz. Yürüyerek komşumuzun mahallesine giderdik. Buna benzer hareketlerimiz çok daha fazlaydı. Şimdi ya toplu taşıma aracına biniyoruz ya kendi aracımız var. Gittiğimiz binaya da asansörle çıkıyoruz. Oturduğumuz evde uzaktan kumandayla televizyonda kanal arıyoruz. Televizyonu yanımıza yiyecek koyup izliyoruz maalesef. O çok zararlı bir alışkanlık. Ve akşam geç vakitlere kadar yaşama alışkanlığı oluştu. Eskiden insanlar daha erken uyurdu. Yemek yenir, bir müddet sonra yatılırdı. Yemek de erken bir saatte yenmiş olurdu. Şimdi belki de gece 9'da, 10'da, 11'de yemek yiyenler var. Tıpkı benim gibi... Tabii insanlar artık yiyeceğe de daha kolay ulaşıyor. Bir de bunlara fast food eklendi. Bütün bunları yan yana koyduğunuz zaman biz dünyanın en şişman toplumlarından biri haline geldik.

- "Hedefimiz bir yılda bir milyon insanı zayıflatmak" diyorsunuz. Peki nüfusun yüzde kaçı obez?

Toplumu üç grup olarak düşünebiliriz. Birinci grup; normal kilolular. İkinci grup; kilo fazlası olanlar. Üçüncü grup; obezler. Şimdi burada bir fotoğrafçı arkadaşımız var, siz varsınız, bir de ben varım. Siz normal kilolusunuz. Ben kilo fazlası olan biriyim. Fotoğrafçımız ise obez olabilir.

- (Barış'la birbirimize bakıp gülmeye başlıyoruz. O ayağa kalkıyor. Anlaşılıyor ki obez değil! Hatta kilolu olduğu bile şüpheli. Biraz göbeği çıkmış ama... Recep Akdağ da görüyor Barış'ı. Anlıyor hatasını... Eline tekrar hesap makinesini alıp Barış'a dönüyor...)

Söyle bakalım boyunu, kilonu...

- Boyum 1.82. Kilom 84.

Yok obez değilsin, normalsin. Ayağa kalkınca normal olduğunu anladım aslında. 1.82 çarpı 1.82 eşittir 3.3. 84'ü 3.3'e bölüyoruz eşittir 25.4. Tam normal çıktı.

- Benimkini de hesaplayabilir misiniz? Boyum 1.64, kilom da 56.

1.64 çarpı 1.64 eşittir 2.6. 56 bölü 2.6 eşittir 21. Çok normalsiniz. Benim vücut kitle indeksim 27.2 çıkmıştı. Ben hâlâ fazla kiloluyum. 6 kilo verdim mi normal kilolu oluyorum. Arkadaşınız Barış da normal kilolu ama sınırda... Bakın vücut kitle indeksi şöyle gidiyor; 20-25-30. 20 ile 25 arası normalsiniz. 25 ile 30 arası kilolusunuz. 30'un üzerinde obezsiniz. Ben 30'a yakınım. Arkadaşınız ise 25.

Zayıfladıktan sonra moralim düzeldi

- Peki kilo verdikten sonra kendinizi nasıl hissetmeye başladınız?

Bir kere moralim yükseldi.

- Neden? Bildiğimiz kadarıyla bir sağlık probleminiz yok...

Yok ama birincisi benim topluma örnek olmam lazımdı. Biliyorsunuz cesaret edip, 1-1.5 sene önce televizyonlarda, "Ben şişmanım, kiloluyum, obez sınırındayım, ben de kilo vereceğim" diye ilan da ettim. Veremezsem iyi olmazdı doğrusu.

- İddiaya girdiğiniz kimse oldu mu bu konuda?

Yok.

- Peki ya evde eşinizle?

Yok. Ama ben kendimi topluma takdim etmiş oldum. Biraz da bir Sağlık Bakanı'nın rol modeli olması iyidir. İkincisi, insan kilo verince kendisini daha zinde hissediyor, morali yükseliyor.

- Ama beynin de işlemesi için çok da az yememesi, dengeli ve sağlıklı beslenmesi lazım.

Tabii...

Pilav da yedim makarna da

- Neler yediniz bizimle de paylaşabilir misiniz?

Bu hususta benim özel bir diyetim olmadı. Sabah kahvaltılarımız bizim klasik sabah kahvaltılarıydı yine.

- Yani?

Beyaz peynir, yumurta...

- Rafadan mı tereyağında mı?

İkisi de... Ama tereyağını çok fazla yemeyiz. Çok nadiren kendimizi şımartıyoruz. Bazen küçücük bir parça tereyağı ya da kremayı üzerine biraz bal koyarak yerim. Sonra zeytin yerim.

- Kaç tane?

Beş tane, belki 10'a kadar... Bolca da domates, salatalık, yeşillik... Aşağı yukarı bunlardır.

- Peki ya ekmek?

Genelde bir dilim.

- Tam buğday ya da kepekli?

Tam buğday. Genelde öyle yemeklerini atlıyorum. Acıktığımda daha çok yoğurt, salata yiyorum. Yine ufak bir parça tam buğday ekmeğiyle. Genelde böyle... Eğer öğle yemeği yersem de hafif yemeğe çalışıyorum. Benim asıl sorunum akşam yemekleri.

- Neden?

Çünkü bir tek yemek zevki akşam eve dönünceye kalıyor. Hanımla anlaştık, mutfağa sokmuyor beni. Ben doğrudan oturma odasına geçiyorum. Çünkü mutfağa girersem bir şeyler atıştırmaya başlıyorum.

- Ne zamandır böyle?

Bir yıldır böyle. Çok da disiplinli yürümüyor ama... Mutfağa girip bir şeyler atıştırmaya başlarsam hanım diyor ki, "Lütfen sen odaya geç, ben yemeği getiriyorum oraya." Çünkü çocuklar yemek yemiş oluyorlar ben eve gittiğimde.
- Kaçta gidiyorsunuz eve?

10, 11, 12... Eğer saat 9'da eve gidersem herkes şaşırıyor, niye geldi bu adam diye...

- Akşamları ne yiyorsunuz?

Mümkün olduğu kadar hafif yemeğe çalışıyorum. Orada da evde ne pişmişse... Genelde sebze yemeği pişiyor. Mevsime göre değişiyor tabii... Ama evde çocuklarımız var. Onların iyi beslenmesi lazım. Onlar köfte, pilav, makarna hepsini yiyorlar.

- İyi ama özellikle pilav sakıncalı değil mi? Glisemik indeksi çok yüksek ve kandaki şekeri artırıyor...

Eğer az yerseniz hiçbir şey olmaz. Ben bunların hepsini yiyerek zayıfladım.

Vücut germe ve ağırlık çalışmaları yapıyorum

- Yani pilav da yediniz, makarna da...

Evet. Ama bir var, tabağınızı bolca doldurursunuz ya da benim gibi 3-5 kaşık koyarsınız, yanına da bolca sebze... Çünkü karbonhidrat da almamız lazım, yağ da almamız lazım. Protein de almamız lazım. Sebze meyve de yememiz lazım. Önemli olan özellikle kalorisi yüksek gıdaları fazla kaçırmamak.

- Ama sadece kalori hesabı yaparak sağlıklı, dengeli beslenmek mümkün mü? Belki sizin bu konuda da sloganlarınız vardır kampanya kapsamında, ben kaçırmış olabilirim ama?

Biz bakanlık olarak o detaylara girmiyoruz. Biz iki şey söylüyoruz: Bir, hareket edin. Onu günde 10 bin adımla sembolize ettik. Ama siz 10 bin adım atamazsınız da imkanınız vardır yüzersiniz. Ya da çalıştığınız yerde yüksek katlar vardır, merdivenleri yürüyerek iner çıkarsınız. Aracınız varsa ve evinizin otoparkı yoksa illa evinizin önüne park etmezsiniz de, biraz uzakta bırakır yürürsünüz. Ya da otobüsten iki durak erken iner yürürsünüz. Bütün bunlar hakikaten çok kolay tedbirler. Ya da işte pazara kendiniz gider, yürüyerek tüm pazarı baştan aşağı dolaşır alışveriş yaparsınız. Bunları yapabiliriz. Mümkün olduğunca hareket etmeliyiz. Ya da yaşınıza uygun bir spor yaparsınız. Özellikle biz gençlere bunu çok öneriyoruz. Düzenli spor yapmalı gençler. Yaşınız biraz ilerlemişse, mücadele sporlarını yapamıyorsanız, bir spor salonunda egzersiz programına katılabilirsiniz. Benim böyle arkadaşlarla katıldığım bir egzersiz programımız da var. Haftada iki gün.

- Öyle mi?

Evet. Ama ben haftada ortalama bir kez ancak gidebiliyorum.

- Neler yapıyorsunuz orada?

Germe egzersizleri, bizim yaşımıza uygun ağırlık çalışmaları... Bayağı yoruluyoruz, ter atıyoruz.

- Bu sene foto muhabiri arkadaşlarım sizi mayoyla yakalamak için uğraşırlar o zaman...

(Gülüyor) Ne zaman denize gireceğiz ki...

- En iyi spor yüzmek ama...

Tabii. Özellikle bizim yaşımızda...

Kaynak: Haber7