Türkiye’de doğa denilince genellikle akla ilk, yeşilin hâkim olduğu orman gelir. Ağaçsız, tek veya çok yıllık otsu türlerle ve yarı çalılarla kaplı alan olarak tanımlanan bozkır ise günümüz insanının doğa tanımıyla pek örtüşmediğinden genellikle çok önemsenmez. Oysa gerçek böyle değil. Bozkırlar, genellikle orta enlemlerde orman ve çöl kuşakları arasında yer alan geçiş bölgelerinde bulunur ve çetin koşullarda yaşamaya uyum göstermiş binlerce canlıya ev sahipliği yapar. 
Türkiye’de de bozkırlar İran-Turan Flora Bölgesi’ni temsil eder ve bu bölge tür çeşitliliği açısından olağanüstü zengindir. Bugün Türkiye’de bilinen doğal bitki sayısı yaklaşık 10 bindir ve bunların yaklaşık üçte biri Türkiye’ye özgü, yani endemik türlerdir. Korumada öncelikli olan bu endemik türlerin yaklaşık yarısı da bozkırlarda yaşar. 
İlk bakışta tekdüze gibi görünse de Anadolu bozkırları jeolojik geçmişiyle, toprağıyla, topografyasıyla nadir ve çok farklı yaşamların doğduğu yerdir. Ayrıca Türkiye’de nesli yok olmak üzere olan hayvan türlerinin büyük bir kısmı da bozkırlara özgüdür. Barajlar, kontrolsüz tarım, zirai ilaçlar, aşırı otlatma ve avcılık, bozkır canlıları için görünen en önemli tehditler olsa da doğa algımızın ağaçtan ibaret olması, bozkırın geleceğini tehdit eden en önemli faktör olsa gerek. 
Yıllık yağışın 500 milimetrenin altında olduğu, şiddetli yaz kuraklığı nedeniyle ağaçların yetişmesinin imkansız olduğu bozkırlara inatla dikilen çam ağaçları, tabelasından başka bir şeyin görünmediği hatıra ormanları bizim bozkırı anlamadığımızın ya da anlamak istemediğimizin en çarpıcı örneği. Eğer bozkırı tanıyıp önemini anlayabilmiş olsaydık, Urfa bozkırlarının sahip olduğu çeşitliliğin ve zenginliğin yüzde 90’ına yakınını Fırat üzerine inşa edilen dev barajlarla yok edilmesine göz yummazdık. 
 
İnsan boyunda kertenkele 
Bozkır ekosisteminin zenginliğini daha iyi anlayabilmek için Urfa’nın Birecik ve Halfeti ilçelerinin kırsallarındayız. Rehberimiz bozkırın ortasındaki bir köyde yaşayan Ahmet ağabey. 
İlginç bir hikayesi var. Şu anda koruduğu bozkır canlılarının birçoğunu eskiden avlıyormuş. “Özellikle de çöl varanının bir numaralı düşmanıydım” diyor bizi gezdirirken, “Bulduğum yerde öldürürdüm. Çünkü koyunlarımıza, hayvanlarımıza zarar verdiğini düşünüyordum. Çobanlar bize böyle diyordu.” 
Ahmet ağabeyin bozkırla ilişkisi Doğa Derneği Güneydoğu Anadolu Temsilcisi Turan Çetin’in bölgeye gitmesiyle değişmiş. Önce nadir bozkır canlılarının yerlerini ve bu canlıları neyin tehdit ettiğini tek tek tespit etmekle başlamış işe Turan Çetin. Ardından Ahmet ağabeyle tanışmış. Kolay olmamış Ahmet ağabeyi bu canlıları öldürmemeye ikna etmesi. 
Uzun bir uğraşın ardından bir zamanlar öldürdüğü bu canlıların zararsız olduğuna ikna olmuş ve korumaya başlamış. Bugün bölgeye gelen yüzlerce turiste rehberlik yaparak bölgesindeki nadir canlıları onlara gösteriyor ve gözü gibi sakınarak koruyor. Hatta bu canlılarla ilgili konferanslara katılarak akademisyenlere bilgi verecek kadar da kendini geliştirmiş. 
Ahmet ağabeyin rehberliğinde daha bozkıra adımımızı atar atmaz bir taşın altında içinde üç yumurta olan bir toygar kuşunun yuvasına denk geliyoruz. Kısa gezimizde gördüğümüz çöl koşarı (Uçarak değil koşarak kaçan kuş), bağırtlak ve daha birçok kuş türü bize bozkırın yaşam dolu olduğunu gösteriyor. 
 
Çizgili sırtlanı beklerken… 
İkinci durağımız akademisyenler tarafından bile Türkiye’de yaşamadığı iddia edilen, yine bozkıra özgü bir tür olan çizgili sırtlan. Turan Çetin’in bu türün yaşadığını ve yuvalarını tespit ettiği uzun soluklu çalışmasının ardından bu defa yolu, yuvaların bulunduğu köydeki Mikail Derin’le kesişiyor. 
Yıllardır sırtlanların yuvasının olduğu köyde yaşayan Mikail ve ailesi adeta sırtlanların bekçiliğini yapıyor. Bir zamanlar görüldüğü yerde vurulan bu nadide canlıyı şimdi düzenli olarak gözlüyor ve takip ederek kayıtlar tutuyor. Sırtlanlara ve yuvalarına zarar verebilecek hiçbir faaliyete izin vermiyor. 
“Çocuklarım neyse sırtlanlar da odur benim için. Bu dağların hâkimi onlar. Bu canlıları korumak ve sahip çıkmak bizim ailece görevimiz” diye anlatıyor Mikail. 
Akşam saatlerinde aktif olan sırtlan uzun ve heyecanlı bekleyişimiz sonucunda ne yazık ki bu defa görünmüyor. Üzülerek dönüşe geçiyoruz ki az sonra gelen telefonda Mikail biz ayrıldıktan sonra sırtlanın çıktığını ve köpekle kavga ettiğini bildiriyor bize. Görmesek de oradaki varlığını bilmek yine de bizi mutlu ediyor ve heyecanlandırıyor. Bize de ‘Bir sonraki sefere’ demekten başka bir şey kalmıyor. 
 
BOZKIR GÜZELLERİ 
Dev Kertenkele Çöl Varanı (Varanus griseus) 
Yöre halkı tarafından canavar olarak adlandırılan, yaklaşık 1.5 metre boyundaki bir kertenkele türü olan çöl varanı bozkırın en nadide canlılarından biri. Güneydoğunun sıcak günlerinde toprak altından çıkarak, yumurta ve sürüngen gibi canlılarla besleniyor. Görülmesi zor olan bu tür tehlike halinde cüssesinden ve hareketlerinden beklenmeyecek kadar hızlı ve çevik. Daha önce köylüler tarafından öldürülen bu canlı, Doğa Derneği’nin burada yaptığı eğitim çalışmaları sayesinde şu an aynı köylüler tarafından korunuyor. Eğer şanslıysanız bu türü sıcak havalarda ve az bitkili alanlarda görebilirsiniz. 
 
Uzun Kulaklı Çöl KİRPİSİ (Hemiecbinus auritus) 
Türkiye’de yaşayan en küçük kirpi türü olan uzun kulaklı çöl kirpisinin boyu 120’yle 220 mm. arasında değişiyor. Uzun kulakları sayesinde vücut ısısını dengeliyor. Genelde geceleri aktif. 
 
ÇİZGİLİ İshak Kuşu (Otus brucei) 
Avrupa’da sadece Urfa’nın Birecik ilçesinde görülen çok nadir bir kuş türü olan çizgili ishak kuşu, en küçük baykuş türü olarak literatürde yer alıyor. Birçok baykuş türü gibi geceleri avlanıyor. Ülkemizde ve hatta Avrupa ölçeğinde bilinen üreme noktası, sadece Birecik ilçesindeki Fırat kavakları. Ancak Fırat kavağı barajlar nedeniyle tükenme noktasına geldiğinden bu türün de nesli tehlikede. 
 
ÇİZGİLİ Sırtlan (Hyacna hyacna) 
Birçoğumuzun belgesellerde aslanlarla mücadele ederken seyrettiğimiz sırtlanlar, aslında yanı başımızdaki bozkırla kayalık alanların arasında yaşıyor. Yanız belgesellerdeki sırtlanlardan farkları, benekli değil de çizgili olmaları. Genelde geceleri dışarı çıkan sırtlanlar leşlerle (ölü hayvanlar) besleniyor. 
 
Kelaynak (Geronticus eremita) 
Türkiye ve hatta dünyada doğa korumanın önemli sembollerinden biri olan kelaynakların dünya ölçeğindeki en önemli popülasyonu Birecik’te yaşıyor. Dünya dağılımı Fas, Suriye ve Şanlıurfa olan bu tür, Birecik ilçesindeki Kelaynak Üretme İstasyonu’nda koruma altında bulunuyor. Şu an istasyonda 110 civarında kelaynak bulunuyor. Yapılan çalışmalarla kelaynakların eskiden olduğu gibi insan desteği olmadan göç ederek yaşamaları amaçlanıyor. 
 
Ceylan (Gazella subgotturosa) 
Urfa bozkırlarının bu nadir ve güzel canlısının bölgedeki sayısı, 500 civarında. 
 
Çöl Koşarı (Cursorius cursor) 
Çöl ve yarı çöl ortamlarında yaşayan, tehlike anında uçmak yerine koşmayı tercih eden bir kuş türü olan çöl koşarının ülkemizdeki bilinen tek yaşadığı alan Birecik sınırları içinde. Bu kuşu görmek için dünyanın dört yanından her yıl yüzlerce turist Birecik’e geliyor.