Üç kişiye üç yerde karışmayacaksın.

Çocuğunun yanında babasına,

Karısının yanında kocasına,

Öğrencisinin yanında öğretmenine…

Laf söylemeyeceksin, kavga etmeyeceksin ve de mahcup etmeyeceksin derler…

 

Sonra yine bizim kültürümüzde;

Babası olmayanın yanında babandan pek bahsetmez, övmezsin. Annesi olmayanın gözü önünde annene ‘’Anneeem…’’ diye sarılmazsın. Bizim ince ruhlu davranışlarımızdandır bunlar… Başkasını incitmeyelim diye vardır.

Bu davranış modelleri bizim binlerce yıllık geleneksel doğrularımızdır. Kuşaktan kuşağa aktarılır. Bizim için ‘’Adam olmak’’ın önemli şartlarından biri, bu tür ince davranışları benimseyip uygulamaktır.

Bunlar herhangi bir okulda öğretilmez, kitaplarda yazmaz. Diploma almanın yeterliliği değildirler. Vali olmanın, kaymakam olmanın da…

Ama maalesef artık günümüz toplumuna baktığımızda İnsan olmak-Adam olmak olgusunun aksi olaylarla çok karşılaşıyoruz.

Karısının yanında kocasını darp etmeler, kocasının yanında karısına laf atmalar, Çocuğunun yanında babasına vurmalar gibi…Şüphesiz  yanlış her yerde yanlıştır..Ama böyle olunca da katmerli oluyor…Bedeli daha ağır oluyor…

 

İşte bunlardan biri geçtiğimiz günlerde şimdi rahmetli olan Halil Serkan Öz öğretmenimizin başına gelmişti.

Şehrin Valisi acımasızca ve Nemrut bir eda ile makam-mevki yetkisinin zırhına da bürünerek sınıfa girmiş,  yasaların kendisine verdiği sendikal eylem hakkını kullanmakta olan öğretmeni, öğrencilerinin gözü önünde hakaretler ederek sınıftan kovmuştu.

Oysa bir sınıf, öğretmen için öyle özel ve dokunulmaz bir yerdir ki ona orada hiç kimse, Cumhurbaşkanı bile karışamaz. Girecekse sınıfa kapıyı çalar, izin ister, öğrencilerin olduğu yere oturur ve dersi dinler.

Çünkü öğretmen o sınıfta öğrencilerin gözünde sevgi, saygı, otorite, anne, baba, sırdaş, bilgin gibi birçok sıfat ve özellik taşımaktadır.

Bu öğrenci gözündeki öğretmen görüntüsü öğretmenin kendisi değiştirmediği müddetçe hiç kimse tarafından değiştirilemez. Zedelettirilemez, küçük düşürülemez. Atatürk’ gibi büyük insanların böyle derse girip de öğretmene saygıda kusur etmeden ders dinlemişliğine dair birçok hatıraları vardır.

Eğer ki yetkili kişi örneğin bir müfettiş, bir Milli Eğitim Müdürü ve ya bir vali dersi dinlerken bir yanlış ve ya suç unsuru ile karşılaşırsa ders bittikten sonra uygun bir yerde fikrini söyler,  soruşturma açtıracaksa açtırır..

Tabi ki her şeyi ile yeterli olup kendisini ispat etme ihtiyacı duymayan,  Adam olan makam sahipleri için bu böyledir.   

Öğrencilerinin gözü önünde validen hakaretler duyan Halil Serkan öğretmen bu duruma öyle bir içerler ki, ailesi ve dostlarının ifadelerine göre yemekten içmekten kesilir…

 İdari anlamdaki üstlerinden de herhangi bir destek ve teselli edici davranışlar görmeyince, birkaç gün sonra kendisini sevenlerle birlikte katıldıkları bir yürüyüşte kırık kalbi ve yorgun yüreği bu duruma daha fazla dayanamaz kalp krizi sonucu hayatını kaybeder.

Vali efendi de bir zafer kazanmış olur.

Çünkü kendi yetersizliğini makamının yasal olmayan ama pratikteki gücü ile gayri ahlaki ve gayri insani bir şekilde yüceltebilmiş, böylece öğrencilerinin çok sevdiği TÜBİTAK ödüllü bir öğretmeni, kendince böcek gibi ezebilmiştir.

 Ne büyük bir zafer değil mi?...

Hani o çok bilinen ‘’Oğlum ben sana vali olamazsın demedim. Adam olamazsın dedim…’’ hikâyesi de ne acıdır ki gerçekleşmiş olur…

Artık bundan gayrısı sözün bittiği yerdir… Daha da yazsam başka olacak…

Sağlıcakla…