28 Ekim’de seyirciyle buluşacak Behzat Ç.-Seni Kalbime Gömdüm filminin senaristi Emrah Serbes, sinemadaki Behzat’ın çok farklı olacağını söylüyor. Serbes Cansu Dere’yi eleştirenlere “Dere’yi görmeden paçaları sıvamayın” diyor.

İHLAS SON DAKİKA - Hayata karşı işlenen suçlar uzmanı Behzat Ç. Türk televizyon tarihinin en ilginç, bir o kadar etkileyici, tüm karakterlerinin bir fenomene dönüştüğü ve her birinin gönül tahtımıza oturduğu, sezon boyunca izlerken fanatik bir futbol seyircisi gibi oturduğumuz yerde tırnaklarımızı heyecandan kemirip durduğumuz bir dizi oldu.

Ayrılık kısa bir süre sonra bitecek ve dizi önümüzdeki ay yeni maceralara doğru yelken açacak. Arada ise Behzat Ç.’nin sinema filmini izleyeceğiz. Serdar Akar’ın yönettiği, 28 Ekim’de vizyona girecek Behzat Ç.- Seni Kalbime Gömdüm’de dizinin bildik polis karakterlerinin yanı sıra Cansu Dere, Nejat İşler, Tardu Flordun, Rıza Kocaoğlu da rol alıyor. Filme de kaynaklık eden Bir Ankara Polisiyesi ile Son Hafriyat romanlarının da yazarı olan Emrah Serbes ile Behzat’ın B’sinden Ç.’sine kadar her şeyi konuştuk...

Behzat Ç.’nin bu kadar tutulmasında sizin kadar Ercan Mehmet Erdem’in de emeği çok büyük. O olmasaydı yine böyle bir iş ortaya çıkabilir miydi?

Kesinlikle öyle. Behzat Ç.’nin bu denli sevilmesinin ardında Ercan’ın katkısı çok büyük. Çünkü sadece bir kitap uyarlaması değil Behzat Ç. Karakterlerden yola çıkarak ama kitabın ruhuna sadık kalacak tek bir isim vardı o da Ercan’dı. O, Ankara’dan arkadaşım. Beraber birçok iş yaptık. Diziyi yetiştirirken bazen suratı yazmaktan bembeyaz oluyordu. Çok yoruldu, kolay değildi işi. Ve haftalarca sinirlerine hakim olarak işi en iyi şekilde idare etti. Şimdi önümüzdeki sezon için yapacaklarımızı konuşuyoruz. Yeni birtakım özel bölümler olacak. Nefret cinayetlerinin üzerine gideceğiniz bu kez. Travestilerle görüşüyoruz, onları dinliyoruz.

Birinci sezon sonunda ellerindeki tüm kurşunları harcadılar. Artık hikaye bundan sonra zor ilerler şeklinde eleştiriler geliyor... Ne diyorsunuz?

Tamam, final bölümünde Ercan çıtayı çok yükseklere taşıdı ama başından itibaren ne yapacağımızı biliyoruz. Bu kez de öyle olacak. Tasarlanmış bir oyunun parçalarını birleştireceğiz. Çalışınca her şey yapılır. Ve her iki hikaye, bir yere doğru gider.

Behzat Ç.-Seni Kalbime Gömdüm filminde dizide olmayan ne var?

Televizyonda göremeyecekleri bir Behzat Ç. karşılarında olacak. Elinde sigarası var. Konuşurken daha rahat. Şunu yaparsak kim ne der, ceza alır mıyız gibi dertlerimiz olmadığı için daha farklı gelecek insanlara. Bunun yanında yeni isimlerle de tanışacaklar. Cansu Dere, Tardu Flordun gibi...

Behzat Ç. fanatikleri Cansu Dere’nin filmde yer almasını pek istememiş...

Cansu Dere’yi görmeden paçaları sıvamasın kimse! Çekirdek Behzat Ç. izleyicisi, dışarıdan gelen oyuncuları biraz zor kabul ediyor. Cansu Dere’ye karşı oluşları da biraz da bu yüzden. Cansu Dere kafamızdaki filme uygundu. Onu sette de gördüm, gayet de iyiydi. Şunu anlamıyorum ben geçmişte garsondum. Komilik bile yaptım. Kimse yerinde saymak istemez ki. ‘Bana bu adam niye kitap yazıyor?’ mu diyecekler? Herkes ya felaketine doğru ya da başka bir yere doğru yürür. Cansu eskiden mankendi, şimdi oyuncu. Elimizdekine bakmalıyız. Biz defile düzenlemiyoruz, film çekiyoruz.

Medyada filmin ne anlattığından ziyade Behzat Ç.’yi canlandıran Erdal Beşikçioğlu ile Cansu Dere’nin rol gereği öpüşme sahnesi daha çok yer buldu galiba...

Bir gazeteciyle röportaj yapacağız... İlk sorusu ‘Behzat Ç., Cansu Dere’yi ağzından mı öpmüş?’ Bu adama ne anlatacaksın ki? Her şeyin yüzeydeki bölümünü gören gazeteciler var. Mahalle dedikodusu üretmekten başka bir şey değil yaptıkları.

Behzat Ç. bir anti-kahraman. İnsanlar böyle bir karakteri neden sever?

Behzat Ç. ayın karanlık tarafı. İnsanların melankolik, yaralı taraflarına hitap eden bir yönü var. TV’de gördüğümüz alışılan karakterlerden olmadığı için belki de sevildi. Belki de ‘Bu adam ne kadar ilginçmiş’ diye bakıp sonra onun derinliğine inmiş de olabilirler. Ya da pazar günü yapacak bir şey olmadığı için seyredildi, sevildi. Sonuçta bilemezsin ki insanların neden sevdiğini. Seviyorlar efendim, durduramıyoruz!

Onun varlığı güzel bir şey

Behzat Ç., insan ilişkileri konusunda züccaciye dükkanına giren fil kadar hassas olsa da adaletli bir adam. Bu adalet duygusu herkes için önemli, değil mi?

Yaşadığımız sistem Barcelona takımına, adalet de Osasuna takımının ender gelişen ataklarına benziyor. Sistem, total bir futbol oynuyor, sahanın her yerine basıyor. Barça’yı geçmek için az da olsa atak yaparsınız. Behzat Ç.’nin de bireysel çıkışları var ama kesin çözüm değil tabii ki bu. Osasuna’nın kırk yılda bir olsa da Barcelona’ya atak yapması kadar böyle insanların olması da güzel bir şey.

Bu röportajda da Behzat’ın soyadının baş harfinin, Ç.’nin ne olduğunu söylemeyeceksiniz değil mi?

Bunu bir tek ben biliyorum. İleride maddi olarak kötü duruma düşersem, aç kalırsam açık artırmayla en çok parayı verene söyleyeceğim. Şimdilik karnım doyuyor.

TV olmasa dünya daha güzel bir yer olurdu

Televizyonu kötülüğün kalesi olarak görüyorsunuz. Ama hazetmediğiniz, eleştirdiğiniz televizyonu da kullanıyorsunuz. Bu bir çelişki değil mi?

Dizide sistemi bir birim eleştiriyorsak, on birim de televizyon bizi kullanıyor. Yedi kuşak reklam girsin diye dizi yapılır. Para kazanmak için yapılır. E, o zaman bu işin belli bir kirlilik potansiyeli var, bari biz de adabıyla kirlenelim dedik. Televizyon bizi kullanıyorsa biz de söyleyeceğimiz lafı onu kullanarak söyleyelim istedik. Behzat Ç. karakteri üzerinden insanlara bir şeyler anlattık. Televizyon hiç olmasa bütün dünya çok daha güzel bir yer haline gelirdi.

Nasıl gelecek?

Televizyonu yasaklasalar zihni daha açık bir toplum oluruz. Televizyonla kafayı bulduruyorlar insanlara. Sabah kuşağıyla önce insanları delirtiyorlar, sonra haber bültenleriyle korkutuyorlar, ardından dizilerle gevşetiyorlar. Herkes bütün gün ekranın karşısında kalsın istiyorlar. Bizi dizi için ‘Aile yaşamına uygun değil’ diyorlar. Gündüz yayınlanan programlar var üzerinde ‘Genel İzleyici’ uyarısı yazıyor, ben tırsıyorum seyrederken. Yok o onu kesmiş, yok diğeri birine bıçağı saplamış... Hava durumunu sunan adamın sesi bile korkutuyor...

Otobüstekiler ve asgari ücretliler cennetlik!

Leyla ile Mecnun dizisini çok seviyorum. Zamanın ruhuna uygun, yapılmamış bir iş.

Öteki dünyada sorgusuz sualsiz cennete gidecek insanları söyleyim: Her gün bir otobüsün içinde burnunu cama dayayıp 250 kişi ile birlikte işine gitmeye çalışanlar ve asgari ücretle geçinmeye çalışanlar.

Mutluluk bir yerde bulunacak bir şey değil. 80 sene yaşayan insan en fazla 15 dakika mutlu olur. En azından benim için öyle. 30 yaşındayım, bunun dört senesi buluşmaya geç kalan kızları beklemekle geçti.
stargazete